|

"Kitlesel imha plânının hazırlandığını gösteriyor"

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik... Abdullah Muradoğlu köşesinde "Myanmar’da soykırımı durdurmanın yolları" başlıklı yazısını kaleme aldı. Zekeriya Kurşun, Hasan Öztürk, Ömer Lekesiz ve Hatice Karahan da gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yeni Şafak
09:24 - 5/09/2017 Salı
Güncelleme: 09:36 - 5/09/2017 Salı
Yeni Şafak
Abdullah Muradoğlu, Zekeriya Kurşun, Ömer Lekesiz, Hatice Karahan ve Hasan Öztürk.
Abdullah Muradoğlu, Zekeriya Kurşun, Ömer Lekesiz, Hatice Karahan ve Hasan Öztürk.

Abdullah Muradoğlu, Zekeriya Kurşun, Hasan Öztürk, Ömer Lekesiz ve Hatice Karahan'ın yazılarının en dikkati çeken bölümleri:

Vebali İTT’nin üzerinde olacak

Sivil kuruluşların raporlarına göre Arakanlılar soykırım sürecinin son safhalarını yaşıyorlar. Raporlarda tecavüz, işkence, katliamlar, keyfi gözaltılar, toprak gaspı ve gettolaştırma eşliğinde uzun vadeli bir soykırım stratejisinin uygulandığı belirtiliyor. Sızdırılmış hükümet belgeleri  de “kitlesel imha” plânının en üst düzeyde hazırlandığını gösteriyor. Rejim ve Budist faşistler Rohingyaları yok etmeye çalışıyor. Bu suç ortaklığı, maalesef, kitlesel desteğe sahip görünüyor. Soykırım takvimi aşamalı uygulanıyor. ‘Uluslararası Toplum’un sürece etkin şekilde müdahale etmemesi imha plânlarını cesaretlendiriyor. Arakanlı direnişçiler bu yüzden, “Tam teşekküllü soykırımdan bir önceki aşamadayız. Nüfusumuzu korumak zorundayız” diyorlar.Geçenlerde okuduğum bir yazıda, “Myanmar liderlerinin terlemelerine gerek yok. Güçlü bir arkadaşları var. Çin” İbaresi yer alıyordu. Çin, uzun süredir Myanmar’a diplomatik koruma sağlıyor. BM Güvenlik Konseyi’nin 5 Daimi üyesinden biri olan Çin,  Myanmar aleyhinde caydırıcı kararlar alınmasını engelliyor. Çin  Rusya’dan da yer yer destek alıyor. Ne şahane bir taksim, ABD İsrail aleyhindeki kararları veto ediyor. Çin Myanmar’ı himaye ediyor,  ve tabii diğerleri de kendi suçlu dostlarını. Dünyada mazlumlara zulüm bu lanet sistemle yürüyor. “1994-Ruanda”yı hatırlayın, üç ay içinde ülkedeki Tutsi’lerin yüzde 75’i imha edildi.

Yeni dünya düzeninde arayış

Milenyumdan itibaren dünya siyasetindeki dönüşümün yarattığı belirsizlikler ve bunların arasında yeni çözümler bulma çabaları sadece Türkiye açısından değil, benzer iddiaları olan pek çok yeni küresel aktörler açısından da birbirine bağlantılı krizler yaratmıştır. Benzer aktörlerin bu krizleri yönetebilme ve yeni alternatifler yaratabilme kapasitesi incelendiğinde öne çıkan en önemli meziyetin ise uluslararası temsil gücünü etkili bir şekilde kullanabilmek olduğu anlaşılmaktadır. KÜRESEL VE BÖLGESEL BELİRSİZLİKLER ARASINDA Bu belirsizlikler döneminin son yılların Türk Dış Politikası'na yansımalarına baktığımızda şöyle bir manzara ile karşılaşırız. Yeni dünya düzeninde arayış içinde olan diğer aktörlere oranla bu dönemin Türkiye’ye daha fazla etki etmesinin sebeplerinden biri Türkiye’nin tarihsel olarak çok taraflı ve katmanlı angajmanlar içerisinde yer almasıdır. Bu sebepten sözünü ettiğimiz belirsizlikler döneminin, Türk Dış Politikası'na hem ikili hem bölgesel ve hem de küresel düzeyde görünür etkileri olmaktadır. Nitekim bugünkü Türk Dış Politikası'nı bu gelişmelerden bağımsız düşünmek yanlış olacaktır.

Ağa şaşırmamak elde değil

Lakin, tartışmanın tamamını kendi cümlelerimle değil dünyalar durdukça durası Mustafa Kutlu ağabeyin ”Sır”ından alıntılar yaparak sürdürmek de isterim.İnsanın verili dünyadaki bunalımına bir çeşit “cevap” niteliği taşıyan tasavvuf ile...Edep, ahlak, tevazu, sadelik, yardımlaşma, sadakat.... Kulluk idraki ve “bir” olmayı vaz’eden tasavvuf ile... Dahası şeriat-tarikat-hakikat ilişkisinde akıl ile imanı meczedenanlayış ile en azından bu yazıda bir işimiz yok. Hele hele Allah (cc) dostlarıyla, hiç... Lakin, “Yunus gibi… bir mürşidin kapısında 40 yıl hizmet edip nefsini terbiye etmek” yerine, dergahın elinin uzandığı siyasetten ticarete tüm alanlarda nüfuz hesabı yapanları görünce... Ya da kurduğu dergahı ticarethaneye çeviren din tüccarlarının varlığını bilince... Eleştirme hakkımızı sonuna kadar kullanmalıyız.

Türkiye’deki uygulamasını söyle çerçeveliyor

Çetinkaya’nın yetkin bir müzik adamı olduğu malumdur; dolayısıyla düşüncelerini yakından takip eder, musıki başta gelmek üzere kültür konularındaki yazılarını dikkatle okurum; dostluğumuzun ise, ortak dertleri paylaşabilme, çat kapı istişare edebilme..vb. bakımından apayrı bir değeri vardır.Bunları becit becit söylüyorum ki, şu malum yağmacılar, şirretlik şevkiyle mıncıklayabilecekleri bir mala konduklarını sanıp, “Yeni Şafak’ın yazarları birbirlerine düştü” kabilinden yeni çiğliklere yeltenmesinler. Bunları demekle Çetinkaya’nın zikrettiğim yazısındaki görüşlerine katıl(a)madığımı da belirtmiş oldum. Buna rağmen orada ilettiği değerli bilgiler ve sahibi olduğu kanaatin nedenleri üzerinde durmazsam ona haksızlık etmiş olurum. Çetinkaya, her şeyden önce konuyla ilgili bilgi kirliliğini de izâle edecek şekilde cenaze marşının tarihini ve Türkiye’deki uygulamasını söyle çerçeveliyor:

Neler olup bittiğini analiz etmekte fayda var

Şüphesiz çok güçlü rakamlar bunlar ancak işin arkasındaki takvim yapraklarını da unutmamak gerek. Zira bu yıl Temmuz ayında işgünü fazlamız olmuştu. O halde hemen arındırıp bakalım dersek de, takvim etkileri süzülmüş veriler şunu söylüyor: Söz konusu dönemde ihracat ve ithalattaki artış, mesai meselesi olmasaymış sırasıyla %16,5 ve %25,1 imiş.Elbette bu haliyle dahi veriler, dış ticarette yazın ortasında güçlü bir hareketlenmenin olduğunu söylüyor. O halde her iki tarafta da neler olup bittiğini analiz etmekte fayda var.BOL ARA MAL KATKILI Önce ithalatla başlayalım. Takvimi, baz etkisini geçsek bile bu dönemde ithalatta ciddi bir artış söz konusu… Burada en dikkat çeken durum da, “%46,2’lik artışın” üçte biri aşkın kısmının altından geliyor oluşu… İthalattaki Temmuz tırmanışına en çok katkı veren ikinci kalem ise enerji olup, demir-çelik tarafından yakinen takip ediliyor. 

#​Abdullah Muradoğlu
#Zekeriya Kurşun
#Hasan Öztürk
#Ömer Lekesiz
#Hatice Karahan
7 yıl önce