|

"Körfez'de akıl aynı akıl"

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik... Mehmet Acet köşesine "Körfez’deki deprem Türkiye’ye nereden dokunuyor?" sorusunu taşıdı. Fatma Barbarosoğlu, Nedret Ersanel, Özlem Albayrak ve Taha Kılınç da gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yeni Şafak
10:17 - 8/11/2017 Çarşamba
Güncelleme: 10:25 - 8/11/2017 Çarşamba
Yeni Şafak
Fatma Barbarosoğlu , Özlem Albayrak, Mehmet Acet, Taha Kılınç, Nedret Ersanel
Fatma Barbarosoğlu , Özlem Albayrak, Mehmet Acet, Taha Kılınç, Nedret Ersanel

Mehmet Acet, Fatma Barbarosoğlu, Nedret Ersanel, Özlem Albayrak ve Taha Kılınç'ın yazılarının en dikkati çeken bölümleri:

Mehmet Acet: Körfez’deki deprem Türkiye’ye nereden dokunuyor?

2013 Mayıs sonu, Haziran başı…Gezi olaylarının başladığı günler… Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan Fas ziyaretini sürdürürken, İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de terör estiren gruplar, ortalığı savaş meydanına çeviriyorlar. Kendilerine ODTÜ’lü gençler adını takan bin kişilik grubun, Erdoğan’ın Keçiören’deki evine 100 metre kala polis tarafından güçlükle durdurulduğu günler. Eylemciler, İstanbul Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’ne giden yolları talan ediyor, Can Dündar tahrip edilen, öncesinde program yaptığı NTV aracının önünde gülümseyerek pozlar veriyor, Ankara’da halk otobüsleri ateşe veriliyor, otobüsün içindeki insanlar panikle çocuklarını dışarı çıkarmaya çalışıyor, belediyenin ekmeğini çıkarsın diye engelliler için tahsis ettiği simit tezgahları etrafa saçılıyor, ama aynı günlerde bunları yapanlar televizyonların çoğunda ‘Z gençliği’ diye iltifatlara mazhar oluyor.

Fatma Barbarosoğlu: Doktorların intihar ettiği Türkiye gerçeği ile yüzleşmek

Hafta boyunca doktorlardan ve tıp öğrencilerinden mektup almaya devam ettim. Mektupların ortak özelliği  şöyle:1-Tıp eğitimi çok ağır şartlarda devam ediyor. 36 saatlik nöbetler doktor adaylarının ve doktorların hayat enerjisini tüketiyor. 2-Hasta yakınlarının doktorlara gösterdiği şiddetin haber yapılması, doktorların toplum içindeki saygın konumunu zedeliyor, müdahaleci hasta yakını profilinin artmasına sebep oluyor. 3- Doktorlar ve doktor adayları hayatın gittikçe “eğlence merkezli” sunuluşu karşısında aşırı çalışmanın getirdiği yalnızlıkla baş etmekte güçlük çekiyor.

4- Toplumun geneline yayılmış olan kaygı ve endişe doktorları da etkiliyor.5- Tıp öğrencilerinin, öğrencilikleri boyunca bir meşgalelerinin olmaması (ki eski doktorların her birinin muazzam meşgaleleri vardı merhum Süheyl Ünver Hocayı hatırlayalım) hayata karşı dirençlerini düşürüyor. Şimdi sizi mesleğe henüz adım atmış genç bir hekimin satırları ile baş başa bırakıyorum. Mektup hepimizi sorumluluk sahibi birey olma paydasında eşitliyor. Buyurun:

Nedret Ersanel: İçinde “İran” kelimesi geçmeyen yazı

Suudi usulü çözüm problemlere para saçmaktır. Bugün ‘zor kullanıyor’. Amerikan stili. Tasfiye de onun için/adına yapılıyor...Küresel mevzinin ‘kilit taşları’ belli ve ABD açısından bu taşları yerinde tutmanın/oturtmanın yolu; onları önünde çöktürecek denli bağlı/bağımlı kılma üzerine yapısallaşmıştır... Sunulana ikna için ülkenize füze atılmasına gerek yoktur. Yeter ki, ‘sizi korumak için’ toprağınıza dikilmiş ‘Patriot’ların gece karanlığını delerek ışıklı gürültülerle üzerinizden geçtiğini görün, kâfi. Füzelerin ismindeki hangi ‘vatanı sever’ sormazsınız...

Veya, doğru ya da değil; ülkenizin ekonomik ömrünün 5-10 yıl kaldığını, sonrasının olmadığını IMF veya Dünya Bankası gibi ekonomik ağababaların ağzından duyuyorsanız.. Hele kulaklarınız ülkenizdeki dallı-budaklı bir aile monarşisinin ayrıcalıklarlarından şikayete alışıksa.

Özlem Albayrak: Suud’un agresifliği gücüyle orantılı mı?

Suud’daki gelişmeler çoğu kimseyi şaşırttı. Zira Ortadoğu’nun, hatta tüm Doğu’nun belki en kapalı, ama en istikrarlı ülkesi Suud’du. Dünyanın altı üstüne gelse, Suud’daki kurulu düzen işlemeye devam eder, kimsenin de sesi çıkmazdı, zira ülkede ses verecek demokratik kurum ya da sivil toplum yoktu. Suud’un çocukları ABD’de eğitim alır, iyi İngilizce bilirdi, ülke petro-dolarlarla yaşayıp giderdi. Suud’da –gerek saray çevrelerinde, gerekse halk nezdinde– herhangi bir muhalif damar varsa bile, bu yüzeye çıkmazdı.Arada sırada, İran bölgede çıkarlarına ters adımlar attığında, Suudi yönetiminin amiyane tabirle atarlandığı olurdu, ama bu çoğunlukla eyleme geçmeyen kuru tehditlerden ibaret kalırdı.

Bu durgun sürekliliği bozan ilk agresif politika, 8 Körfez ülkesinin işbirliğiyle başlatılan Yemen savaşı oldu. Suud’a 1 trilyon 500 milyar dolara malolan ve ülkeyi batma noktasına getiren bu savaşta 11 binden fazla insan öldü. 

Taha Kılınç: Maarif davamız

Yıllar önce Yemen’in başkenti Sanaa’da bir “Türk okulu”nu ziyaret etmiştim. Yirmili yaşlarda genç bir öğretmenle sınıfları gezerken, Yemenli çocuklara Türkçe öğrettiği atölyeye de sıra gelmişti. Tahtaya Fatih Camii çizilmişti, Fevzi Paşa Caddesi, Vatan Caddesi ve diğer belirgin mekânlar da işaretlenmişti. Arap çocuklara Türkçe öğreten bu genç öğretmen, belli ki bir yandan da İstanbul’a duyduğu hasreti dindirmeye çalışıyordu.

Türk okulu ifadesini tırnak içine alışımdan da tahmin edilebileceği gibi, -şimdiki meşhur adıyla- FETÖ’ye bağlı bir eğitim kurumuydu burası. Genç öğretmen, örgüt içindeki tayin usullerine uygun olarak, buraya kim bilir hangi dış görevinden sonra gönderilmişti. O zaman, “Bu çocuklara yazık oluyor, karın tokluğuna kendilerini kullandırıyorlar; durumun farkında da değiller” dediğimi hatırlıyorum. Çocukluk yıllarımdan beri, malum yapılanmayla ilgili fikirlerim aynı minvaldeydi zaten. Lise yıllarımıza denk gelen 28 Şubat süreci, bu düşüncemi daha da perçinlemişti.

#​Mehmet Acet
#Fatma Barbarosoğlu
#Nedret Ersanel
#Özlem Albayrak
#Taha Kılınç
6 yıl önce