Taha Kılınç, Yasin Aktay, Nedret Ersanel, Özlem Albayrak ve Kemal Öztürk'ün yazılarının en dikkati çeken bölümleri:
Taha Kılınç: Kuşatma
Geçtiğimiz haftadan bu yana belki de en çok gördüğümüz fotoğraf, iki aylık Suriyeli bebek Kerim Abdurrahman’a ait. Şam’ın Doğu Guta bölgesinde Beşşar Esed güçlerine ait savaş uçaklarının bombardımanında hem annesini hem sol gözünü kaybeden Kerim için dünyanın vicdanı da seferber oldu. Sosyal medyada düzenlenen dayanışma kampanyasına farklı ülkelerden katılan on binlerce insan, elleriyle sol gözlerini kapatıp, Kerim’e “Yalnız değilsin, biz seni görüyoruz” mesajı verdi.
Yasin Aktay: O hayalet BAE’ye Fahrettin Paşa olarak görünür
Hayaletler, gerçekliği olmadığı bilinse de insanların hayatlarında öyle veya böyle etkili fenomenlerdir. Fenomen, yani Osmanlıcadaki isimlendirmesiyle zahiriye, yani görünen, yani bir şey hakkındaki algılarımız.
Nedret Ersanel: Dünyanın kara delikleri...
Dış politikada aktüel yeni düzlemi haritalandırmada üç tip karakter Türk matbuatında, entelektüel dünyasında “muhalif akıl” üretmeye çalışıyor...Birinci kesim, “eyvah, Amerika bize ne yapacak”cılar. Bir önceki yazıda bu müzmin muhalif kesimin tarifine ve açmazlarına baktık. Mealen, “orta boy ülke olarak süper güçle mücadele olmaz”a yaslanan okumaları var. Favori yaklaşımları bu.
Anlıyoruz ki, şu türden kıymetlendirmeleri anlamıyorlar; “Küreselleşmenin bütün rijit kategorileri akışkan ve geçişken hale getirdiği bir çağda, mutlak manada Batı bloku, Doğu bloku, Kuzey bloku gibi ilişkilerden bahsedemeyiz. İlişkiler çok daha iç içe geçmiş durumda. Bir taraftan Avrupa ile iyi ilişkilere sahip, bir taraftan Kafkasya, Kuzey Afrika, Ortadoğu’ya uzanan, bir tarafta Karadeniz ile Rusya hattına uzanabilen, hem de bir Akdeniz ülkesi olan Türkiye’nin kendini tek bir bloğa hapsetmesi düşünülemez. Aksi hal sıfır toplam olur”...
Özlem Albayrak: KHK ve niyet
Haftasonu Resmi Gazete'de yayımlanan 24 Aralık 2017 tarihli Kanun Hükmünde Kararname, günlerdir tartışılıyor. Bilindiği gibi, 15 Temmuz darbesinin ardından OHAL kapsamında çıkarılan 8 Kasım tarihli yasa, o gece darbeci askerlere karşı duran memurlar ve polisler gibi kamu görevlilerine dokunulmazlık getiriyor; bu kimselerin o gece darbeyi engellemek için yaptıkları müdahaleler nedeniyle ceza görmeyeceklerini öngörüyordu. Son yayımlanan KHK’da ise, 8 Kasım 2016 tarihli yasaya atıf yapılarak, kamu görevlilerine; o gece inisiyatif almış, canını hiçe sayıp sokağa çıkmış, sabaha kadar memleketin başını beklemiş, kimisi yaralanmış gazi olmuş siviller de eklendi. Ve kıyamet koptu. Sözcü’sünden, Hürriyet’ine, Cumhuriyet’ine dek tüm muhalif medya organları, hükümetin milis kuvvetleri oluşturacağından, “iç savaş” ihtimalinden söz ediyor; ortalık zibil gibi apokaliptik senaryo kaynıyor.
Oysa Kanun Hükmünde Kararname’nin 2. fıkrasında, çok açık biçimde tarih de verilerek 15 Temmuz gecesine atıf yapılıyor: “15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında karar alan, karar veya tedbirleri icra eden, her türlü adli ve idari önlemler kapsamında görev alan kişiler ile olağanüstü hal süresince yayınlanan kanun hükmünde kararnameler kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu karar, görev ve filleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz.”
Kemal Öztürk: AK Parti’nin OHAL krizi
Asıl söylemek istediğim sözü en başta söyleyeceğim:AK Parti OHAL ile ülkenin yaşadığı krizi yönetmek için işe başladı ama şimdi ‘OHAL krizini’ yönetmekte zorlanıyor. Çünkü OHAL aşırı doz ilaç gibi, bünyeye faydadan çok zarar vermeye doğru evrildi. Durumun ciddiyetini tartışmalıyız. En başta da Ankara’dakiler.
15 Temmuz darbesinden sonra OHAL ilan edilmesi doğru bir karardı. Bu sayede akut kanama yaşayan ülkenin yaralarına acil müdahale edildi, kanama durduruldu. Darbeye karışan hainler yakalandı, devletten temizlendi.Kanunlardaki boşluklar ve eksiklikler, çıkartılan Kanun Hükmünde Kararname'ler (KHK) ile giderildi. Zaten Anayasal bir hak olan OHAL’in mantığı da budur. Devletin hukukunu ve milletin can emniyetini sağlamak için hükümete olağanüstü yetkiler vermek. Amaç demokratik yaşamı korumaktır. Evrensel bir kuraldır bu.