|

15 Temmuz uyanışın adı

Dünyada nerede bir ihanete karşı duruş varsa, ona yılın hangi gününde yapıldığına bakılmaksızın “15 Temmuz” denecek. Halkın bastırdığı darbeler, milletine ve ülkesine kendi evlatlarını devşirerek ihanet ettirenler, dış güçlerin maşası olup vatanını yakıp yıkmaya heveslenenler karşısında yiğitçe, ölümüne duruşa “15 Temmuz” denecek.

Yeni Şafak ve
04:00 - 25/07/2017 вторник
Güncelleme: 03:28 - 25/07/2017 вторник
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

Kim derdi bir gün bu ülkede doğup büyüyen, beslenen ve devletin her kademesine, toplumun en ufak kesimine kadar, kısacası hayatımızda değer katan ne varsa, “geleceğimiz için elde etmeliyiz” diyen bir zihniyetin aslında her şeyi tersyüz edeceğine. Elbette ki vardı uyaranlar, diyorlardı ki: “Nice kıymetli vatan evladının eğitim, bilgi ve beceri için Türkiye dışına bir daha dönmemek üzere taşınması büyük bir planın parçası” olarak algılanmalıdır. Sadece bu cümle bile aslında büyük bir keşifti. “Orta Asya’daki bir kardeş ülkenin tarihi şehirlerinden birinde, Sovyetlerin yıkılışı sonrası okul açmak isteyen ABD’li burada Türkiye adına o günkü isimlendirilmesiyle “vakıf okulu var mı” diye sorar. Ona: “Evet” cevabı verilince, “o zaman olmayan bir şehir bulalım, burada varmışız zaten” sözü, ülkemizde az da olsa birileri tarafından dillendirildiğinde “olur mu öyle şey” demeyenlerin sayısı daha çoktu.

KREŞTEN MEZARA BEYİN YIKAMA

Türkiye’de bir oluşum, insanımıza sanki sihirli bir değnekle dokunarak, dünyayı avucunun içine alacağı sevdasına herkesi inandırmaya çalışır ve bunu sıkça dillendirir olmuştu. “Gideceğiz, nerede bir toplum var, orada biz olacağız, Türkiye olacak” dendi, Anadolu’nun kalbi temiz, zihni berrak halkına. Tarihin tüm dönemlerinde olduğu gibi bir kez daha çabuk ikna edildi. Gözler o kadar hızlı boyanıyordu ki adeta renkli bir gözlük takma zahmetine dahi katlanmaya gerek yoktu. Her şey tozpembe görünsün isteniyordu. Uluslararası camiada Türkiye ne kadar itibar kazanıyorsa bunun meyvelerini devlet kurumları değil, halk değil, kim adına olduğu asla ifade edilmeyen bir yapı her fırsatta kendi tarafına yontan tarzda ilerliyordu. Öyle bir hal aldı ki, Türkiye dendiğinde sadece o oluşum anlaşılsın isteniyordu. Sanki George Orwell’in Big Brother’ı senaryodan filme, yani beyazperdede değil bizatihi uygulanıyordu. Her an gözetleniyorduk. Sovyetlerdeki saf ve günahsız çocukları ikna ederek ailelerinin en ufak şahsi düşüncesini tespit etme denemesi bu defa yeni bir yüzüyle sıradanlaşmaya başlamıştı. Süreç hayatın her safhasın içine alacak ve belli olgunluktakilerle değil daha kreşte başlatılıp mezara kadar taşınıyordu.

İNGİLİZLER İMPARATORLUĞUNA ÖYKÜNDÜLER

Önder konumdakilerde görülen tevazu yerine kendisi insan olsa da özelliği insanüstü bir varlığı gösteren bir şahsiyet zihinlerin içini kaplıyordu. İngiltere’de hem de Türkiye devletinin imkânları ile akademik unvan alan nice kişi diline, kalemine “o ilm-i mevhibe sahibi, okuyarak yazarak elde edilmesi imkânsız bir ilmin temsilcisi” sözünü diline pelesenk etmişti bile. Böylesine bir şahsiyetin uğradığı her yerde sırtına geçirilen birkaç metrelik bez parçası “hırka-i şerif” kadar kutsallaştırılıyordu. Ona değmek, el sürmek, bakmak bile elde edilmesi büyük bir fırsatmış gibi sunuluyordu. Hele kıyısına köşesine yanlışlıkla basıverecek olunsa tarifi zor saygısızlık olarak görülüyordu. Koskoca Türkiye’nin bir bölgesi değil tamamı ona dar geliyordu. Önce Osmanlı’nın her ne kadar henüz en geniş sınırlarını ihtiva eden haritası bihakkın çizilmemişse de en basit şekilde temsil edilenleri asılıyordu dünyada gidilen her yere. Çünkü üç kıtaya yayılmış o harita başlangıçta yeteri kadar ufuk açmaya vesile oluyordu. Ama birden Osmanlı’nın ayak basmadığı, basamadığı veya belki de en doğrusunu yapıp zaruri bir durum olmadıkça ayak basmamaya özen gösterdiği yerlere de gidilince adeta İngilizlerin güneş batmayan imparatorluğu yeniden diriltiliyordu. Kimse bunun bir hayal olduğunu aklına getirmiyor, 20. yüzyıldan tevarüs ettikleri ve 21. yüzyılda da en acımasız şekilde uygulayıcıları olan Jean Ziegler’in tabiriyle “dünyanın yeni efendileri” olan çokuluslu şirketler ya gözlerini kapamışlar, ya da birilerinin gözlerini kendi menfaatleri için açmışlardı. Çünkü onlara direnç gösterebilecek kim varsa kendiliğinden hem de iyilik adına teslim olacaktı. Düşünce artık sınır tanımıyor, beyin kafada değil, dünyanın başka güç tanımayan ve tanımama konusunda ısrarcı devletinde çoktan bir mahzene kapatılmıştı bile.

HAÇLILARI ARATMAYACAK YIKIMA YOL AÇTILAR

Artık istediği kıtada, bölgede, ülkede, şehirde, mahallede, köyde, hatta evde tek güç olduğuna inanmış, inandırılmış ve bunu vakit geçirmeden ispat etmeliydi. İlk işi başlangıçta bir hiç seviyesinde iken bu kadar gücü devşirdiği toplumunun her kesiminden insanları, tarihin derinliklerinde zaman zaman ortaya çıkıp tüm Haçlı teşebbüslerini üç kıtada yayılan bütün İslam toplumlarına rağmen tek başına perişan eden Selçuklu’ya diz çöktüreni aratmayacaktı. Dahası Endülüs’ü tarumar ettireni, Osmanlı’ya beş asır diş geçiremese de altıncı asırda içini kemireni aratmayacaktı. Hatta onlara bile rahmet okutacak hamlesini yeteri kadar olgunlaştığını zannettiğinde devreye sokmak için bir an bile tereddüt etmedi.

Türk milleti yıllarca öyle hassas noktasından yakalanmıştı ki en zeki çocukları sadece kendisine değil tüm insanlığa faydalı birer meyveye dönüşecek diye diye neredeyse yarım asır iknaya çalışılmıştı. Ama bu uykudan uyanmaları gerekiyordu, zira daha fazla gitmesi mümkün değildi. 15 Temmuz 2016 gecesi bizzat evlatlarıyla, mallarıyla, mülkleriyle imtihan edilecekleri an gelmişti. “Bir musibet bin nasihattan evladır” sözü bir kez daha o anı tarife yeterli tek cümleydi. Hakikaten bin cümle, hem de nice kalem ehlince edebi bir şekilde kurulsa, bu büyük musibetin etkisini yapamazdı. Meyvelerin nasıl taşa dönüştüğü, çürüdüğü o gece tüm açıklığı ile ortaya serildi. Birçok insanımızın sâfiyâne yetiştirdiği ağaçlardaki meyvelerin olgunlaşması beklenirken bomba, kurşun ve top güllesi, akla gelen gelmeyen ne varsa adeta yağmur gibi yağdı kendini büyüten ellere, insanlık adına güzel işler yapsınlar diye dua eden gönüllere. Muhabbeti nefretle değiştirmeye karar vermişti uğruna kurban olacağı millete cellatlık yapmaya. “Ateşler düşsün” bedduası senaryo değil, bir emirmiş meğer, gökten olmasa devletin emanet ettiği silahlarla ateşler düşürecekmiş halkının başına.

O GECE MİLLET KADERİNE SAHİP ÇIKTI

George Orwell’in 1984 romanındaki başkahramanı Winston tüm eser boyunca üzerindeki her baskıyı göğüslemiş, dayatmalara direnmişti. Ama o güç ömrünü tamamlayıp kırılınca ve tüm etkisi pâyimal, yani ayak altına alınınca bu defa kendisi yenik düşmüştü. Nefreti muhabbete dönüşmüş ve Orwell’in tabiriyle “He loved Big Brother/O Büyük kardeşi seviyordu” nihayete ermişti. Yıllarca irtica bahanesiyle ülkede inanan ne kadar insan varsa sadece kaşına, bıyığına, kılığına ve kıyafetine, hatta sözüne, ibadetine bakıp Türkiye’yi kendi insanına zindan edenler bir anda FETÖ’yü sevmeye başladılar. Taşladıkları, ya da taşlıyor gibi görünüp onlar üzerinden nice masumu taşlayanlar artık “Big Hoca/Büyük Hoca” ile hemhal olmuşlardı. 2001 yılında memuruna maaş veremeyecek seviyeye düşürülen devletin idaresini bir yıl içinde siyasi ustalıkla devralan önderin ülke için giriştiği her hamle hayalden gerçeğe dönüşürken ve bundan herkes tabii olarak istifade ederken onu yapana cephe alan, yıkana destek çıkan artık gaflete varan dalgınlığından uyanmalı. Dünyada devletine bu kadar büyük hamleler yapan bir önder mumla aranırken onu yıkmaya çalışanların bile geçmişte benzerini göremedikleri huzur içindeki ortamı hala karıştırma girişimlerine gösterilen müsamaha aslında attıkları her adımın kendilerini yalanladığını gösteriyor. Ülkenin güneyinde yakılan fitne ateşlerini söndürmeye çalışan vatan evlatlarına mermi sıkan, bombalı düzenekler kuran, dost görünümlü düşmanın roketini atanlara sırtını dayayanlarla kolkola dolaşanlar karşısında bir millet uyanıyor. Türkiye uyanıyor. Dünya da daldığı derin uykudan uyanacak. Çünkü 15 Temmuz Uyanışın Destanı. Şehidi var, gazisi var, ülkeyi dalga dalga saran sevdalısı var.

İNSANLIĞA UMUT OLAN TARİH

Türkiye artık ABD’nin verdiği birkaç milyon dolar askeri yardım için aylarca dil döken bir ülke değil. İstanbul’da bir uçağın iniş anında kanadı piste değdiğinde tüm dünya havalimanlarındaki işleyişi etkileyen, Afrika’da istirahate çekilecek havaalanı görevlilerine sabahlara kadar nöbet tutturan bir ülke olmuş. Göz açıklığı ile kendini devlet sanıp onun adına tüm meyveleri toplamaya heveslenenler ellerindekini de kaybetmenin ne demek olduğunu acı şekilde tattılar. Türk Milleti, elhamdülillah bir kez daha daldırıldığı uykudan uyandı. Dünyayı da uyarmasına ramak kaldı. Avrupa’daki dost görünümlü siyasetçilerin ne kadar sığ, gerçeklerle değil, yalanlarla oyalandıkları bugünlerde bedavadan meyve toplama hayalleri bitmek üzere. Orwell romanı boyunca cesaretine hayran bıraktığı başkahramanı Winston’un verdiği mücadelede başarılı olduğu tasdik ettirilmesi beklenirken onu birden ruhen çökertmiş ve yaşayan bir ölüye dönüştürmüştü. Belki bu sebepledir ki basıldığında fırtınalar koparan bu romanın insanlığın son elli yılının bu ruh yapısıyla geçmesi için kurgulanarak ustaca yazdırıldığı iddiası ciddiye alınmıştı. Ne var ki 15 Temmuz bu roman gibi nice senaryonun sihrini bozdu, sonucunu korkuya ve teslimiyete değil; dik durmaya, cesarete ve kazanmaya odakladı ve herkes için bir uyanışın adı, bir markası oldu. Dünyada nerede bir ihanete karşı duruş varsa, ona yılın hangi gününde yapıldığına bakılmaksızın “15 Temmuz” denecek. Halkın bastırdığı darbeler, milletine ve ülkesine kendi evlatlarını devşirerek ihanet ettirenler, dış güçlerin maşası olup vatanını yakıp yıkmaya heveslenenler karşısında yiğitçe, ölümüne duruşa “15 Temmuz” denecek. 14 Temmuz günü başlayan 14 Temmuz günü başlayan 1789 Fransız İhtilali gibi ülkeyi iç savaşa sürükleyen, 11 Eylül 2001 günü gibi sonucu itibarıyla İslam alemini perişan eden bir tarih olarak değil, insanlığa “sen ölmedin, iç ve dış düşmanların birleşse bile kendine güvenirsen kimliğini, haysiyetini, huzurunu, vatanını, milletini korursun, yeter ki uyan” diye cesaret veren bir gün 15 Temmuz.

Prof. Dr. Ahmet Kavas – İstanbul Medeniyet Üniversitesi
#Osmanlı
#İngiltere
#Haçlılar
#15 Temmuz
7 лет назад