|

ABD’nin yeni stratejisi: Saldırgan caydırıcılık

Trump Amerika’nın en az yarısına dış ve güvenlik politikasını “çok çok kötü adamlarla”, “çok, çok iyi ve de çok, çok güçlü adam” arasındaki mücadele olarak anlatıyor. Çok iyi ve güçlü olan, tabii ki 'Tanrısal' bir ilhamla hareket ederek, kendisine zarar vermek için var olan çok çok kötü adamları cezalandırıyor. Trump’ın benimsediği üslup neredeyse Evangelist bir kovboy filmi senaryosu havasında.

Yeni Şafak ve
04:00 - 9/01/2018 Salı
Güncelleme: 03:17 - 9/01/2018 Salı
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney / Kıbrıs Bahçeşehir İİSBF Dekanı/ BİLGESAM Bşk. Yrd.

Haberlere düştüğüne göre ABD’nde Trump, başkanlık günlerinin popüler hikayesini anlatan bir kitabı engellemeye çalışıyor. Kitabın başlığı, Fire and Fury dilimize Gazap ve Öfke diye çevrilmiş. Anlaşılan İngilizce de Türkçe de düşünülse Trump’ın karakterinde kıyamet gününe özgü nüveler görülüyor. İtiraf etmek gerekir Trump’ın kavgacı, kavgayı sokakta olduğu biçimiyle yapan – tek farkla; kavgayı gerçekte sokakta değil twitter’da, kendine yakın görsel ve yazılı medyada yapan- bir üsluba sahip olduğu hissediliyor. Misal, yeni yılın ilk gününde, Kuzey Kore liderinin masasındaki “nükleer düğmeden” bahsetmesi üzerine hiç geri durmayarak, kendi masasındaki “nükleer düğmenin daha büyük ve işler bir vaziyette” olduğunu hatırlatan bir twit attı. Meraklı okuyucular, neyin ima edildiğini hissedip müstehzi bir gülümsemeyle bu twiti yeniden göndermekten de mutlu oldular. Küçük bir yeni yıl neşesi…Gerçi konu nükleer savaş ama endişeden çok gülümsemeye sebep olmasının iki temel sebebi var.

Öncelikle ABD’nde Trump’ın vereceği nükleer silah kullanma kararına uymayacağını açıkça söyleyen/söyleyebilen Savunma Bakanlığı mensupları varken, ABD iç siyasasında Kongre’nin Trump’ın nükleer silah kullanma yetkisini kısıtlaması tartışılırken, böyle “büyük düğme” twitleri atmanın en hafif deyimle cesurca olduğunu kabul etmeliyiz. İkincisi ve daha önemli sebep ise Trump’ın lider öfkesinin işleviyle ilgili. Trump’ın bu “öfkeli” liderlik anlayışı pragmatik oportünist bir işleve sahip olsa (siyasi hayatta kalma oyununda işe yaramayanları, mızmızlık edenleri, kendini beğenenleri ve tabi Rusya-rüşvet-e-posta skandalı çerçevesinde yara alanları derhal kapıya koyma işlevine sahip olsa) da gerçekte işlemediği, işlese de kimseyi caydıramadığı müddetçe bu liderlik anlayışını benimsemiş liderin kendisinin saygınlığına halel getiriyor. Tabi söz konusu olan “lider” olduğu müddetçe de ABD’nin inandırıcılığı ve güvenilirliği zarar görüyor.

SOKAKTAKİ ADAMA SESLENİYOR

Trump’ın iktidara gelmesini destekleyen, Obama döneminin daha aheste, inişli-çıkışlı, diplomatik realizminden sıkılan, meydanı rakiplere bırakmak konusunda endişeli ve en önemlisi sıradan Amerikalının ruhuna hâkim olan Hillary antipatisini politik kazanca çevirmeye hazır Neo-NeoMuhafazakar Cumhuriyetçi aklın tam beklentisi bu değildi elbette. Tam tersine Trump’ın seçim propagandaları esnasında sergilediği popülist öfkeyi ABD’yi “büyük” tutacak savunma yatırımlarının (içeride ve dışarda gerçekleşecek hamlelerin) meşrulaştırıcısı ve kolaylaştırışı olarak kullanırken, “başkanlık işinden çok anlamadığını düşündükleri” Trump’ı kendi kontrolleri altında tutmak istiyorlardı. Ancak Trump’ı destekleyen, egosu yüksek bu çok sayıdaki sert adam ve daha az sayıdaki sert kadın hem kendileri arasındaki savaşta fire verdi, hem de Trump’ın, kız-damat-oğlan üçgeninde faydalandığı iktidarı kendi adamlarının ve Demokratların salvolarından korumak için de benimsediği öfkeli üslubunun kontrol altında tutulması/kullanılması konusunun çok kolay olmadığını fark ettiler.

Popülizmin böyle bir yan etkisi var, twitler doğrudan sokaktaki adamın kullandığı ağlara düşüyor ve Trump Amerika’nın en az yarısına dış ve güvenlik politikasını “çok çok kötü adamlarla”, “çok, çok iyi ve de çok çok güçlü adam” arasındaki mücadele olarak anlatıyor. Çok iyi ve güçlü olan, tabii ki 'Tanrısal' bir ilhamla hareket ederek, kendisine zarar vermek için var olan çok çok kötü adamları cezalandırıyor. Trump’ın benimsediği üslup neredeyse Evangelist bir kovboy filmi senaryosu havasında. Sorun şu ki, dünya politikası Evangelist bir kovboy filmi değil ve Trump’ın üslubu onunla beraber hareket eden ve siyasi varoluşlarını Trump’a bağlayan dış ve savunma ekibinin üslubuna sızdıkça ABD’nin benimsediği güvenlik ve dış politika stratejisindeki açıklar ortaya çıkıyor. ABD herkese karşı tek başına kafa tutan bir Calut’a dönüşürken, iyi geçindiği müttefikleriyle bile arası açılıyor, ya da son örnekte, İsrail’in yalnızlaşmasında görüldüğü üzere, yoldaşının başına bir bela getirebiliyor. Bu sorunların farkında olan ve muhtemelen bu konularda hem mürekkep yalamış hem sahada gözlem yapmış bir ekip, Trump’ın popülizmini zapturapt altına alabilecek ama özüne zarar getirmeyecek bir güvenlik stratejisi kaleme aldılar. Ne var ki, sorun zarf değil mazruf, yani sorun sadece öfkeli popülist söylem değil, “cezalandırma” tehdit, eylem ve söyleminin Amerikan diplomasinin kalbine oturtulmuş olması.

TRUMP’IN PEMBE RÜYASI

Trump’ın iktidarının ilk günlerinde Şam rejiminin İdlib’de kimyasal silah kullanması üzerine bir cezalandırma eylemi olarak Şinsar ve El Şayrat üstleri 59 Cruise füzesi ile vurulunca, Trump yönetiminin cezayı bir caydırıcılık aracı olarak kullanacağı düşünülmüştü. Bu öngörü yanılmadı, ancak geçen süre zarfında ABD’nin “caydırılmak istenen risklerden” ne anladığı konusunda Dünya kamuoyu daha net bir fikre sahip oldu ve caydırıcılığın Amerika’nın hegemonik güç projesine her yönden bağlı olduğu, Amerika’nın hegemonik güç projesinin de sadece ve sadece Amerika’nın ve Amerikalı sayılanların iyiliği ile ilgili olduğu anlaşıldı. Bu nedenle cezalandırma tehdidinin işlevsel ve keyfi hale gelmesine şahit olduk. Sonuç olarak, Trump döneminde Obama yönetiminin benimsediği tüm politikalar nasıl yerle yeksan ediliyorsa, Obama döneminde de caydırıcılığın bir aracı haline gelen cezalandırma tehdidi bağlı bulunduğu zorlayıcı diplomasi bağlamından kopartıldı, içi boşaltıldı, ya da daha doğrusu sadece kaba kuvvetle dolduruldu ki bu durum bize sonradan realizmin babası olarak adlandıracağımız Thucydides’in Alcibiades konusunda yaptığı uyarıları, sağduyulu realizm ile hırsa dayalı aşırı güç kullanımı arasında yaptığı ayrımı hatırlatıyor.

OBAMA’NIN PRAGMATİK REALİZMİ

Obama dönemi pragmatik realizmin en büyük başarısızlığı rakiplerin geliştirebileceği kapasiteleri ciddiye almayıp, belirli bölgeleri ve alanları rakipler için açıkta bırakmaktı. Bu açıklar ABD açısından Dünya politikasında toza, kana bulaşmadan vekiller aracılığı ile iş görmek anlamına geliyor ve maliyeti yüksek olmayan bir seçeneğin tercihini ifade ediyordu. Obama döneminin kalkık kaşlarla hatırlanmasının bir nedeni de bu, çünkü bu politika çerçevesinde sadece gücü yanlış hesaplanan rakipler caydırılamadı, maalesef müttefikler de korunamadı. Yine de Obama yönetiminin risklerin caydırılması veya ertelenmesi konusunda tamamen başarısız olduğunu söylemek mümkün değil. Obama, en büyük sorunlardan biri olarak gördüğü Kitle İmha Silahlarının (KİS) yayılması meselesinde -bölge ülkeleri açısından sonuçları sorunlu olsa da- ABD’leri açısından sonuçları anlamlı bir olumluluk içerinde diye tarif edebileceğimiz sonuçlar almayı başarmıştı. Bu başarıda kullandığı temel araç da bir ayağı cezalandırma tehdidine bir ayağı ise mutlaka ödüllendirmeye dayanan zorlayıcı diplomasi pratiğiydi. Bu pratikle ABD, isteklerine direnebilecek rejimleri (örneğin İran rejimini) elindeki avantajı muğlak bir gelecek seçeneği üzerinden bırakmaya ikna etti. ABD açısından, yaptırımların ucunu sıkı sıkı tutarken- ama İran’a sistem içerisinde bir yer vaat ettiğinden tutmazmış gibi görünürken-; İran’ın nükleer programını yavaşlatmak, bu yavaşlamadan faydalanarak Ortadoğu’da gerekli denge mekanizmalarını oluşturmak (BAE ve Suudi Arabistan’da süren nükleer reaktör projeleri) ve ironik bir biçimde İsrail’i güçlendirmek (Şam rejimi ve Müslüman Kardeşlerden kurtulan bir İsrail resmi) mümkün oldu.

Bu hikâyenin bilinen boyutu, daha az dillendirilen boyutu ise Obama yönetiminin sistemde yer sahibi olma vaadi ile İran’da sadece rejime değil sokaklara da seslenmiş olduğu gerçeği. 2009’da İran’daki kalkışmayı yeterince olgun bulmadığı için desteklemeyen Obama yönetiminin bu, günah çıkartması mıdır bilinmez ama amaçlarından birinin ekonomik açılım, diyalog ve ılımlıların desteklenmesi yolu ile İran’ın içinden bir değişimi beslemek olduğu görülüyordu. Ki Obama yönetimi Ortadoğu’daki güç dengesinde (İran-İsrail-Türkiye-Körfez Ülkeleri vb) bu alttan alta destek, bu diplomatik realizm için artık vakti olduğuna da inanıyordu.

* Devam edecek
#ABD
#Politika
#Sömürü
6 yıl önce