|

Almanya’nın Doğu Akdeniz politikası

Almanya’nın ve Türkiye’nin yaptığı açıklamaların büyük ölçüde birbiriyle benzerlik göstermesi, Almanya’nın Doğu Akdeniz’de konumlanmasına ilişkin önemli mesajlar içermektedir. Türkiye’nin verdiği mesajlarda Libya’nın inşası anlamında Türkiye ve Libya hükümetinin diplomatik görüşme ve anlaşmalarla bulundukları ortak zemine dahil olan Katar, İtalya ve Malta’ya Almanya’nın da eklenmesiyle ortak zeminin genişletilme çalışmalarının sürdüğü değerlendirilebilir.

Haber Merkezi
03:23 - 22/08/2020 Cumartesi
Güncelleme: 03:29 - 22/08/2020 Cumartesi
Yeni Şafak
Fotoğraf: Arşiv
Fotoğraf: Arşiv
Mustafa ÖZTOP

Almanya’nın Doğu Akdeniz politikası, yaklaşık bir ay öncesine kadar AB üyesi Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi lehine ağırlık veren bir pozisyonda, Türkiye ile arabuluculuk rolünde ilerliyordu. Mayıs ayında Merkel konu ile ilgili açıklamasında, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’nin faaliyetlerini anlattığını, Almanya’nın bunları onaylamadığını ve Türkiye ile görüşülerek Rum yönetiminin çıkarlarının savunulmasının istendiğini, Almanya’nın da bunu yapacağını belirtti. 10 Ağustos’ta Alman Hükümet Sözcüsü Steffen Siebert’in açıklamasında ise, Almanya olarak Türkiye’nin Akdeniz’in doğusunda sismik araştırmalar yapma kararını endişe ile not ettikleri belirtilmişti.

MACRON’UN ADIMLARI RAHATSIZLIK OLUŞTURDU

İlerleyen süreçte Doğu Akdeniz’de ve Lübnan’da Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un kurtarıcı rolüne soyunan ve dünyaya mesaj verircesine, bölgenin şartlarını göz ardı eden ve Fransa’nın kapasitesini aşan tutarsız ve müdahaleci yaklaşımı pek çok aktörün tepkisini çekmiştir. Fransa, Libya’da darbeci ve meşruiyeti olmayan bir aktör olarak Hafter’i desteklemektedir. Macron’un Libya’da Fransız petrol şirketlerinin etkisini sürdürmesi amacıyla ve Hafter’in bölgeye hakim olacağı düşüncesiyle attığı bu adım son zamanlarda Fransa içinden de tepkilere neden olmaktadır. Lübnan’da basına yansıyan canlı yayın görüntülerinde de Macron’un tavırları ciddi eleştirilere neden olmuştur. Bölge halkını rencide edici ve Lübnan’ı etkisi altında gören Fransız sömürgeci zihniyetini akıllara getirmiştir. Son olarak Türkiye’nin coğrafi varlığını yok sayan tezlerle Akdeniz’in tek hakimi olmak isteyen Yunanistan’a tek taraflı destek vermekten çekinmeyen Macron, sadece Fransa’dan tepkilere maruz kalmamış, Fransa dışından da tepkileri üzerine çekmeye başlamıştır.

Almanya, Fransa’nın bu tutumlarından rahatsızlığını Avrupa Dış İlişkiler Konseyi toplantısında ortaya koymuştur. Bu durum AFP’ye konuşan Avrupalı yetkililer tarafından “Almanya, Fransa’nın Doğu Akdeniz’de askeri varlığını artırmasına sıcak bakmıyor” şeklinde basına yansımıştır. Ayrıca Almanya’nın rahatsızlığı, “Almanya bölgede tansiyonun yükselmesini istemiyor” şeklinde basına yansısa da perde arkasında Almanya-Fransa rekabetinin işaretlerinin olduğu söylenebilir. Çünkü Macron’un Doğu Akdeniz politikası ile, AB’de en büyük rakibi Almanya’nın bir adım önüne geçmek istediği değerlendirilebilir. Hem AB’ye liderlik etmek hem de iç siyasette aldığı eleştirilerin üstesinden gelmek isteyen Macron, bölgede rasyonellikten uzak adımlar atmaya başlamıştır. Çünkü iç siyasette aşırı sağcı Le Pen, Macron’u Merkel’in gölgesinde Fransa’yı yönetmekle eleştirmektedir. Ayrıca Beyrut patlaması sonrası Lübnan’ı ziyaret eden Macron’un AB’den daha çok Trump ile etkileşimde olması, ABD’nin bölgede oluşan boşluğu Fransa ile doldurma istediği ihtimalini akla getirmektedir. Tam da bu noktada son dönemde ABD’nin Almanya’dan askerlerini çekmesiyle artan ABD-Almanya arasındaki huzursuzlukların yoğunlaştığı bir dönemde, Macron’un bu adımlarının Almanya’yı pek çok açıdan rahatsız ettiği düşünülebilir.

Bu gelişmelere bakılarak, Doğu Akdeniz’de Macron’un aşırıcı ve müdahaleci yaklaşımına karşı Almanya’nın dengeleyici bir aktör olarak rol alma eğilimine yöneldiği söylenebilir. Libya’da son yaşanan gelişmeler de bu eğilimi doğrular niteliktedir. Akdeniz’de önemli bir aktör olan Türkiye, bölgede jeopolitik dengeyi sağlamak için Almanya’nın bu eğilimini değerlendirerek Fransa’ya karşı Almanya’yı bir denge aktörü olarak görebilir.

MAAS’IN LİBYA VE BAE ZİYARETLERİ

17 Ağustos’ta Alman Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Libya’ya bir ziyaret gerçekleştirdi. Akabinde BAE’ye ziyaret gerçekleştiren Maas’ın yaptığı açıklamalar Almanya’nın daha adil bir arabuluculuk pozisyonuna evirildiğini ve Türkiye lehine ağırlık veren bir pozisyona yöneldiğine işaret etmektedir. Maas’ın Libya ziyaretindeki açıklamaları bu anlamda önemlidir. Maas, Sirte ve Cufra’nın silahsızlandırılmış bölgeler olmasını, petrol sahalarındaki faaliyetlerin başlatılmasını ve ülkede kaynakların dağıtımı konusunda anlaşmaya varılmasını teklif etmiştir. BAE’nin Hafter üzerindeki etkisini Berlin sürecine uygun olarak kullanmalarını beklediğini açıklamıştır. Libya Başbakanı Serrac ise, Alman Dışişleri Bakanı ile yaptıkları toplantıda kendilerinin Moskova’daki ateşkesi kabul ettiklerini ancak diğer tarafın masadan kalktığını hatırlatmıştır. Ayrıca Serrac, Rus paralı askerlerin sayılarının artmasının karşı tarafın tutumunu yansıttığını ve AB’nin Libya’ya silah ambargosuna yönelik başlattığı operasyonun Hafter’e yönelik uygulanmadığını belirtmiştir.

Libya ziyaretinin ardından BAE’ye giden Maas, BAE’ye silah sevkiyatını durdurmaları gerektiğini belirtmiş ve BAE’nin Berlin sürecinde bunu taahhüt ettiğini hatırlatmıştır. Ayrıca Libya’ya yönelik silah ambargosunun uygulanması için daha ağır yaptırım kararları alınabileceği mesajını vermiştir.

ÇÖZÜME İLİŞKİN ORTAK BAKIŞ

Dışişleri Bakanı Maas’ın Libya ziyaretini değerlendiren Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Libya’nın hiçbir yerinde askeri çözümü tercih etmediklerini belirtmiştir. Kalın, Sirte ve Cufra’nın silahtan arındırılması önerisinin çatışmaları önlemek için dikkate alınabilecek iyi bir fikir olabileceğini düşündüklerini ancak bunun adil ve şeffaf bir şekilde gerçekleştirildiği takdirde siyasi çözüme fayda sağlayabileceğini vurgulamıştır. Türkiye’nin Rusya ile Suriye’de olduğu gibi Libya’da da yardımlaşabileceğini ancak Rusya inkar etse de Rusya’nın bir taraf olarak Hafter’e desteğinin açık olduğunu belirtmiştir. Mısır’ın Libya’daki konumuna da değinen Kalın, Mısır’ın Libya’nın komşusu olarak yapıcı bir rol üstlenebileceğine inandıklarını söylemiştir. Ayrıca Mısır, Katar, Almanya, İtalya ve Rusya gibi ülkelerin siyasi görüşmelere katılmasından memnun olunacağı ifade edilmiştir.

Almanya’nın ve Türkiye’nin yaptığı açıklamaların büyük ölçüde birbiriyle benzerlik göstermesi, Almanya’nın Doğu Akdeniz’de konumlanmasına ilişkin önemli mesajlar içermektedir. Türkiye’nin verdiği mesajlarda Libya’nın inşası anlamında Türkiye ve Libya hükümetinin diplomatik görüşme ve anlaşmalarla bulundukları ortak zemine dahil olan Katar, İtalya ve Malta’ya Almanya’nın da eklenmesiyle ortak zeminin genişletilme çalışmalarının sürdüğü değerlendirilebilir. Ayrıca bu durum Türkiye’nin bölgede uzlaşı ve diplomasi ile hareket etme çabalarının da bir göstergesi olmuştur. Mısır ve Rusya’ya açık bırakılan kapılar ise, bu ülkelerin oluşan bu ortak zemine uyum sağlayacak şekilde katkı sunmak istedikleri takdirde bu ortak zemine dahil olabilecekleri mesajını vermektedir.

Netice itibariyle Almanya’nın Doğu Akdeniz politikası, Macron’un aşırıcı ve müdahaleci yaklaşımlarından etkilenmiş ve Fransa’yı dengeleme ve siyasi çözüme katkı sunacak şekilde daha rasyonel bir zemine oturma eğilimine yönelmiştir. Almanya bu tavrı sürdürürse, bölgede gerilimi tırmandıran aktörlerin karşısında konumlanan cephe güçlenecek ve siyasi çözüm ihtimaline bir adım daha yaklaşılmış olacaktır. Tüm bu gelişmeler doğrultusunda, Almanya’nın Doğu Akdeniz politikasında yaklaşık bir ay öncesine kadar AB üyesi Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi lehine ağırlık veren bir pozisyondan, Türkiye lehine ağırlık veren bir pozisyona yönelerek, arabuluculuk rolünü sürdürmek istediği söylenebilir.

#Almanya
#Doğu Akdeniz
#Türkiye
#Poltika
4 yıl önce