|

Amerika’nın Amerika’yla kavgası

Ara seçimler bitti. ‘Herkes kendi süpermarketine döndü’ denecek bir süreç yaşamadı ABD. Trump, artık daha çetin bir dinleyici kitlesiyle karşı karşıya. Tabii bu kitleyi, kendi rejimi için tehlike haline getirerek diğer Amerika’yı kendi etrafında kenetlenmeye de çağırabilir. Gerçekten bir Üçüncü Dünya hikayesine döndü Amerikan siyaseti ve büyük ihtimalle elitler düzeyinde başlayan Amerika’nın Amerika ile kavgası daha alta, popüler düzeye de inecek.

Haber Merkezi
04:00 - 18/11/2018 Pazar
Güncelleme: 05:24 - 18/11/2018 Pazar
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney- Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi

ABD’de seçim haftası sürerken, şans eseri bazı akademik işler dolayısıyla Washington’daydım. Hava alışılmadık derecede güzel, ağaçlar kırmızıdan sarıya bir yelpazede rengarenk, çocuklar artarda gelen bayramların süsleri arasında keyifliydi ama tüm bu pitoresk anlatıma uymayan bir huzursuzluk da televizyonlardan sokaklara, oradan sosyal medyaya, oradan dost sohbetlerine yayılıyordu. Seçim öncesinde hare hare hissettiğimiz bu huzursuzluğun tam anlamıyla, Amerikan liberal medyasının yansıttığı şekilde bir mavi dalga (Demokratların büyük seçim zaferi) beklentisi olduğunu söylememiz de mümkün değil. Çünkü seçim sonuçlarına baktığımızda, mavi dalganın beklendiği kadar büyük bir dalga boyunu yakalayamadığını da söylemeliyiz. Hatta, kimi Cumhuriyetçiler, dalganın kırmızı duvara çarpıp dağılıp gittiğini dahi iddia ettiler. Ne de olsa, sonuçlara göre Cumhuriyetçiler Kongre’nin bir kanadındaki üstünlüğü, yani Senato’yu ellerinde tutmaya devam ediyorlar. Sonuç, ABD’nin bipartizan yani iki partili siyasi yapısına uygun olduğuna göre Amerikan semalarında seçim öncesi hissedilen, seçim sonrası da hiç azalmayan huzursuzluğun kaynağını başka yerlerde, bir dostumun söylediği gibi Amerikan siyasetinin üçüncü dünyalılaşmasında aramalıyız.

BEN-ÖTEKİ KUTUPLAŞMASI YAŞANIYOR

Bu tanımlamayla kastedilen, Amerikan politikasının özünden saptığı. Uzun bir süredir Amerikan siyasetinde denetim ve denge mekanizmalarının yeterince iyi işlemediğiyle ilgili değerlendirmeler var. Öyle ki liberal ve muhafazakâr basın 85 yaşında bir Anayasa Mahkemesi üyesinin kırık kaburga kemikleri yüzünden emekli olup olmayacağını (emekli olursa yeni üye Başkan Trump tarafından atanacak) tartışıp duruyor. Amerikan büyük demokrasisinin denetim ve dengesi bir insanın kaburga kemikleri düzeyine inmiş durumda. Bu sakatlığın Trump ile başlamadığını da itiraf eden, hatta bu konuda önemli mecmualara yazılar yazan az sayıda siyaset bilimci de var. Dolayısıyla ABD politikasını özünden saptıran sadece gözümüze daha çok batan denetim ve denge eksikliği olamaz. Kimileri, Demokrat ve Cumhuriyetçilerin Amerikan değerlerini tanımlarken birbirlerinden iyice ayrı düşmesinde sorunun kaynağını arıyor oysa siyasetin doğası gereği Amerikan liberalleri ve muhafazakarları Amerikan değerlerini oldum olası farklı tanımlaya gelmiştir. Bugünkü sorunun özünü, seçim öncesi CNN ekranlarına çıkan bir konuşmacı bütün çıplaklığıyla ortaya koydu. ABD’de liberal Trump karşıtlığının kalesinde konuştuğundan hatta kendisi de liberal olduğundan dolayı hüzünlü, iki elinin parmaklarını havada birbirine sürterek “kaybedeceksiniz dedi, çünkü Trump onlara para veriyor, iş veriyor, ev veriyor. Hepimiz, biz eleştirenler dahi Trump’tan para kazanıyoruz”. Sonuçta, konuşmacının öngörüsü tutmadı, Trump kazanmadı ama bugün Amerikan değerlerini farklı tanımlamanın ötesine geçmiş adeta içi boşaltılmış kutuplaşmanın bam telini tespit etmeyi de başardı. Amerika kendi içerisinde adeta sınıfsal- ama kesinlikle sınıfsal değil, adeta kültürel- ama en nihayetinde kültürel olmayan bir ben ve öteki bölünmesi yaşıyor. Amerikan liberal eliti, Trump’a oy verenleri artık Muhafazakar ya da Cumhuriyetçi olarak görmüyor; onlar politikaya aklı basmayan, kadınlara kötü davranan, belinde silahla dolaşan, Walmart’tan alışveriş yapmak dışında bir amacı olmayan lümpenler. Bu karikatüristik bakış sadece süpermarketleri (Walmart, Whole Food’a karşı) bölmüyor, ne zaman bir deli bir okul basıp bir iki kişiyi öldürse gözler Trump ve ona oy verenlere dönüyor. Eh Trump da köşeye sıkıştığı her an kendisinin bir karikatürüne dönüştüğünden (öğretmenleri silahlandıralım da sınıflarını korusunlar önerisinde olduğu gibi) liberallerin, Trump’a oy verenleri neredeyse saymayan, onlara güvenmeyen, kimi zaman histeri boyutlarına varan (örneğin Cumhuriyetçilere oy verenler, ya da beyazlar daha az oy sırasında bekledi gibi iddialar ortaya atıldı seçim günü) bakış açısı güçleniyor. Trump ve yanlılarının liberalleri nasıl tanımladığını uzun uzun irdelemeye ise hiç gerek yok. Trump, en nihayetinde Hillary Rodham Clinton gibi bir kişiyi dahi sosyalist ilan etti. Trump’ın ABD sınırına doğru ağır aksak ilerleyen göçmenleri işgalci olarak tanımladığı, liberalleri de işgalcilere yardım eden sosyalistler olarak gördüğü düşünülürse, niçin bazı Amerikalıların yeni bir McCarthy dönemini ciddi ciddi beklediği anlaşılabilir. Tabii bugün Soğuk Savaş döneminde değiliz, o nedenle Beyaz Saray basın toplantısında itişip kakışmaya kadar varan bu bölünmüşlük ve kutuplaşmaya güzel bir hikâye, bahane bulmak çok zor. Bu zorluk, aklı yeten tüm Amerikalıları düşündürüyor, huzursuz ediyor.


TRUMP REALİSTLERİ KAYBETTİ

Amerikan siyasetinin adeta iki karikatürize kimlik (burada kimliği bir yaşam biçiminin temsili olarak kullanıyorum) arasında kutuplaşması kadar açık dillendirilmese de Amerika’da başka bir rahatsızlık kaynağı daha hissediliyor. Bazı entelektüel arkadaşlarımızın Atina’nın laneti olarak dillendirdiği olgu bu. Bilindiği gibi Perikles Atinası demokrasinin kalesi olarak görülüyordu, ancak Atina’nın güçlenmesi, askeri olarak yayılması ve imparatorluk haline gelmesi Atina değerlerinin yeni şartlar ve yeni sınıflar karşısında korunamaması sonucunu doğurdu, sonuçta Atina’nın yükselişi düşüşünün temellerini hazırladı. Biz lafı bu kadar süslemeden daha açık söyleyelim: Trump yönetiminin dış politikası başarısız olmuştur ve bu başarısızlığın rahatsız edici etkisi içeride de hissediliyor.

Daha önce çok yazıldı; Trump’ın dış politikasının bazı ana hatları var. Müttefiklere rağmen müttefiklere bedel ödeterek ittifakları devam ettirmek ama aynı zamanda ittifakları güvenilmez ve her an bozulabilir hale getirmek. Cezalandırma ve pazarlık yapmama üzerinden caydırıcılık sağlamak. Ve tüm bunlar işlemezse İran’ı gösterip Rusya’nın Ortadoğu’dan dışlanmasına zemin hazırlayacak bir eksene yatırım yapmak. Bu politikaların tümü de Amerika açısından istenmeyen sonuçları üretebilecek stratejilerdi ama özellikle sonuncusu, ABD’nin en çok güvendiği ve en çok yatırım yaptığı İsrail’in hegemon güç olacağı bir eksen kurup, bölgede oyun değiştirici etki yaratmanın döneminin geçtiği artık görülüyor. İsrail’i hegemon hale getirmek için zayıf devletlerin zayıf devlet politikalarının desteklenmesi bugün Ortadoğu’da sadece Yemen gibi, Libya gibi kanayan yaralara çözüm bulma ümitlerimizi yok etti, bölgede güçler dengesini ise değiştirmedi. Ortadoğu’da İsrail merkezli Körfez destekli eksene karşı yeni işbirliklerinin gelişmesi, hatta Küre ittifakına karşı dengeleyici yeni oluşumların ortaya çıkması başka yazıların konusu. Bu yazımızın konusu itibariyle bizi ilgilendiren Küre ittifakının Kaşıkçı cinayeti gibi son derece kanlı, acımasız ve başarısız bir operasyonla ağır yara almış olmasıdır. Kaşıkçı cinayetini İstanbul’da tasarlayanlar, muhakkak, Türkiye’de yaşayan Arap muhalefeti ve entelijensiasına gözdağı vermeyi düşündüler. Ancak bugün Kaşıkçı cinayetinin, Trump yönetiminin silah-petrol-cinayet üçlemesini ağzına açık açık almasının Amerikan, Amerika’da yaşayan, yolu Amerika’ya düşen entelektüeller arasında dehşet yarattığını görebiliyoruz. Ne oturma izni ne çalışma izni, ne ABD üniversitelerinde sahip olunan titrler, Amerika’daki bugünkü Amerikan dış politikası karşıtlarını ikna edebiliyor. Özellikle Körfez-İsrail hattında ilişkiler sıkıfıkılığın ötesine geçerken merhum Washington Post yazarı gibi cellatlarıyla karşılaştıklarında ABD’nin kendilerini savunmak için orada olmayacağını düşünen çok kişi var. Bu güvensizliğin ABD dış politikası üzerinde uzun dönemli olumsuz sonuç doğuracağını ise sadece liberaller düşünmüyor. Bu nedenle Trump, olaya bipartizan değil realist cepheden bakanların oylarının da bir kısmını kaybetti.

BUNDAN SONRA NE OLACAK?

2018 seçimleri Trump için tam bir başarısızlık sayılmasa da (Senato Cumhuriyetçilerde kaldığı gibi, olası Başkanın soruşturulması ya da görevden alınması gibi süreçlerde de etkisi yüksek olan kanat olduğundan Trump için gelecek çok karanlık gözükmüyor) Temsilciler Meclisi’nin Demokratlara kaybedilmesi Başkan’ı oldukça rahatsız etmiş görünüyor. Bu rahatsızlığın temelde üç sebebi var. İlk sebep, bu seneki seçimlerin yapısıyla ilgili. Senato seçimlerinde seçime gidilen eyaletler (-ki her eyaletten iki senatör temsil ediliyor) Cumhuriyetçilerin güçlü olduğu eyaletlerdi. Temsilciler Meclisi seçimleri ise eyalet bazında nüfusa orantılı olarak gerçekleşiyor. Kısaca, Temsilciler Meclisi önümüzdeki başkanlık seçimleri için bir ipucu verebilir. Tabii, bugüne kadar Başkanlığı kazanıp, Kongre’yi hatta Kongre’nin iki kanadını da kaybeden pek çok başkan var. Bu yüzden Trump’ın huzursuzluğunun ikinci sebebini zikretmemiz gerekiyor. Trump, bu seçimlere önem veriyordu. Önem verdiğini, Trump’ın medyada ve meydanlarda yaptığı konuşmalardan anlayabiliyoruz. Başkan’ın bizzat kendisi bu seçimleri basit bir ara seçim olmaktan çıkarmış, Amerikan halkına seslenerek, sadece Temsilciler Meclisi ve Senato’yu değil beni de oyluyorsunuz demişti. Uzun lafın kısası, Trump, seçimleri kendisi için bir referandum haline getirmişti. Bu adımı atarken hiç hesap-kitap yapmadığını düşünmek safdillilik olur. Trump’ın hesapları yukarıda bahsettiğimiz Amerikan huzursuzluğunu aşacağını düşündüğü ekonomik başarı gerçeğine dayanıyordu. Ortalama Amerikan vatandaşının iyi koşullarla bir iş, güzel ve büyük bir ev, güzel ve büyük bir araba üçgeninde dönen yaşamı, Trump döneminde şahikasına ulaşmıştı. Sonuçta derslerde öğrendiğimiz, derslerde öğrettiğimiz bir kuraldır bu: seçimlerde ekonomi etkili olur. ABD’de işsizliğin en düşük seviye geldiği, Obama dönemi yeni yoksulların (new poors) yerini yeniden yeni zenginlere (new riches) bıraktığı günümüz Amerika’sında Trump kazanıp, Demokratların ağzını bağlayacağını düşünüyordu; olmadı. Şimdi Demokratlar, ellerinde soruşturma dosyaları yine sahnedeler. Trump’ın huzursuzluğunun üçüncü sebebi de Demokratları yeniden sahneye çıkaran mavi dalga ile ilgili. Mavi dalga tsunami olmasa da bir dalga olarak var oldu. Kutuplaşan Amerika’daki iki ötekinden biri, Demokrat siyaset çevresinde kenetlenmeyi başardı. Seçimlere katılım yüksekti, ama daha ötesi gençler, renkliler, kadınlar -Trump’ın ötekileri olarak- oy kullanmayı ve seçimler üzerinden politikleşmeyi önemsediler. Seçimler bitti, herkes kendi süpermarketine gidip alışveriş yapsın diyerek geçiştirilebilecek bir durum değil bu. Trump, artık daha çetin bir dinleyici kitlesiyle karşı karşıya. Tabii bu kitleyi, kendi rejimi için tehlike haline getirerek diğer Amerika’yı kendi etrafında kenetlenmeye de çağırabilir. Gerçekten bir Üçüncü Dünya hikayesine döndü Amerikan siyaseti ve büyük ihtimalle elitler düzeyinde başlayan Amerika’nın Amerika ile kavgası daha alta, popüler düzeye de inecek. Bakalım, ABD, içi boşalmış kutuplaşan siyasetle nasıl başa çıkacak, çıkabilecek mi?

#Amerika
#ABD
#Seçim
#Donald Trump
5 yıl önce