|

Angela Merkel’in son savaşı

Almanya’yı son dönemde sallayan “Maassen krizi”, 6 ayda kurulabilen kırılgan Alman hükumetinin krizlere ne kadar açık olduğunu da ortaya koydu, Angela Merkel’in de artık güçlü bir lider olmadığını. Eğer CSU lideri ve İçişleri Bakanı Seehofer’in zaman zaman ırkçı çizgiye kayan politikaları 14 Ekim’deki Bavyera seçimlerinde farklı bir zafer sağlarsa, Almanya için asıl kriz dönemi o zaman başlayabilir.

Haber Merkezi
04:00 - 23/09/2018 Pazar
Güncelleme: 04:17 - 23/09/2018 Pazar
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Ahmet Hamdi Şişman- Gazeteci

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama, 2017 yılı Ocak ayında başkan olarak son telefon görüşmesini Almanya’yı üç dönemdir yöneten Angela Merkel ile yaptı. Bu görüşmenin ardından Angela Merkel, yerleşik düzen karşıtı yeni ABD Başkanı Donald Trump’ın yerine Batı medyası tarafından “özgür dünya”nın yeni lideri ilan edildi. Ancak aradan geçen yaklaşık 2 yılın ardından, Angela Merkel, bırakın dünya nizamını korumayı, Almanya başbakanı olarak bir bürokratını bile görevden aldıramaz duruma geldi.

AfD’NİN YÜKSELİŞİ

Obama’nın Angela Merkel’i aramasından birkaç hafta önce, Almanya, tarihinin en büyük terör saldırılarından birine maruz kaldı. 19 Aralık 2016’da, Tunus asıllı Anis Amri, başkent Berlin’deki Noel pazarına tırla saldırıda bulunmuş ve 12 kişi bu saldırıda yaşamını yitirirken 56 kişi de yaralanmıştı. Alman iç istihbaratı Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın böyle bir saldırıyı neden önleyemediği üzerinde fazla durulmadı. Saldırının ardından Başbakan Angela Merkel, yoğun eleştiri altında kaldı. Zira, Merkel, izlediği politikalarla Almanya’ya 1 milyon mülteci kabul etmiş, bu da onu içerde ciddi bir hedef haline getirmişti. Merkel’in mülteci politikası en çok yabancı karşıtlığı ile bilinen ırkçı Almanya İçin Alternatif (AfD) partisine yaradı. Almanya’da yükselmeye başlayan ırkçı rüzgar, AfD’yi her geçen gün daha popüler hale getirdi. Berlin saldırısı ise tam da AfD’nin ekmeğine yağ sürer cinsten bir gelişme oldu. Bu olay, 24 Eylül 2017’de federal genel seçimlere hazırlanan ülkede AfD’ye de desteği büyük ölçüde arttırdı. İşte Angela Merkel’in partisi Hristiyan Demokratlar (CDU) da böyle bir ortamda seçimlere girdi.

24 Eylül seçimlerinin sonuçları ise Almanya’yı tam bir belirsizliğe sürükledi. Angela Merkel’in partisi CDU ile Horst Seehofer başkanlığındaki Bavyeralı kardeş partisi Hristiyan Sosyal Demokratlar (CSU) yüzde 33 oy olarak seçimden birinci çıktı. Ancak bir önceki seçime göre 8 puan daha az oy alarak tam bir hezimet yaşadılar. Irkçı AfD ise yüzde 12 oy alarak tarihinde ilk kez Federal Meclise girmekle kalmadı aynı zamanda meclisteki en büyük üçüncü parti olmayı başardı. Yaklaşık 6 ay süren uzun pazarlıklar sonrasında Almanya erken seçimin eşiğinden döndü, hükümet kuruldu. Ancak çok değil sadece bir yıl öncesinin “özgür dünya”sının lideri olarak ilan edilen Merkel artık koltuğunu zorla koruyan bir şansölye konumundaydı. Yeni hükümette maliye ve dışişleri gibi kilit bakanlıkları Sosyal Demokratlar alırken, İçişleri Bakanlığını da CSU’nun başkanı Horst Seehofer aldı. Alman İç İstihbarat Teşkilatı ve başkanı Hans-Georg Maassen de artık Seehofer’e bağlıydı.

MAASSEN’İN KARANLIK NOKTALARI

Alman iç istihbaratının ne kadar önemli bir kurum olduğunu sadece adından bile anlamak mümkün. Örneğin Amerikan iç istihbaratı FBI’ın adı Federal Soruşturma Bürosu’dur. Ancak Almanya aynı kuruma Anayasayı Koruma Teşkilatı adını vermiştir. Bir ülkeyi oluşturan ilk ve en temel yapı taşı olan anayasayı koruma görevi adından da anlaşılacağı üzere bu kuruma verilmiştir. Hans-Georg Maassen de 2012’den bu yana bu kurumun başkanlığını yapıyordu. Maassen, son aylarda akıl almaz skandallarla Alman medyasında bolca yer aldı. Önce Berlin terör saldırısını yapan Anis Amri’nin bazı istihbarat çalışanları ile “arkadaş” olduğu ve istihbaratın takibinde olduğu ortaya çıktı. İstihbarat takibindeki bir yabancının bu çapta bir saldırı yapabilmesi ve bu saldırının ırkçı AfD’nin meclise girmesindeki en büyük etkenlerden biri olması ortada cevaplanmayan ilginç sorular bıraktı. Skandallar bununla da sınırlı kalmadı. Maasen bu kez AfD’nin hem mevcut hem de bir önceki başkanı ile görüştüğü ve onlara istihbaratın takibinden nasıl kurtulacakları yönünde tavsiyelerde bulunduğu Alman basınına yansıdı.

Anayasayı Koruma Teşkilatı Başkanı Maassen’in bardağı taşıran son hamlesi ise Almanya’nın doğusundaki Chemnitz şehrinde yaşanan ırkçı olaylar sırasında geldi. Chemnitz’de bir “Alman”ın yabancı uyruklu bir kişi tarafından bıçaklanarak öldürüldüğü iddiası ülkede 2. Dünya Savaşı’ından bu yana görülen en büyük ırkçı olaylara neden oldu. Polisin önünde pervasızca Nazi selamı veren öfkeli kalabalığın sokaklarda yabancı görünümlü insanları kovaladığı görüntüler sosyal medyada paylaşıldı. Maassen ise olayları önceden öngörüp engellemek yerine sosyal medyada yayılan videonun gerçek olmadığını iddia etti. İçişleri Bakanı Horst Seehofer de bu iddiaya destek verdi.

SEEHOFER’İN GÖZÜ BAŞBAKANLIKTA

Tecrübeli siyasetçi Angela Merkel, ülkede yükselen ırkçılığın Almanya’yı nereye sürükleyebileceğini önceden görmüştü. Merkel, 2018 yılbaşı mesajında “Toplumu bölen bir çatlaktan bahsediliyor. Bizi birbirimize bağlayan unsurların daha fazla farkında olmalıyız” demişti ancak bu açıklama yılbaşı kutlamalarının sarhoşluğu içinde pek de dikkat çekmedi.

1971 yılında henüz 22 yaşında iken siyasete atılan Horst Seehofer, Federal Bakanlık ve Cumhurbaşkanlığı vekilliği görevlerini yürüttükten sonra hedefi Almanya Şansölyesi olmaktı. Ancak 2007 yılında kendisinden çok daha genç bir kadından evlilik dışı bir çocuğu ortaya çıkınca kendi bindiği dalı kesmiş oldu. 10 yıl sonra Horst Seehofer, belki de siyaseten en güçlü olduğu dönemi yaşıyor. Irkçı AFD partisi çizgisinde sarfettiği cümleler, hem Seehofer’in popülaritesini yükseltiyor, hem de koalisyon ortağı ve Başbakan Merkel’e karşı pozisyonunu güçlendiriyor. Seehofer, özellikle Merkel’in mülteci politikaları konusunda hükümeti düşürme noktasına getirecek adımlar attı. Son olarak da adı hep skandallarla anılan ve Angela Merkel’in görevden aldırmak istediği Anayasayı Koruma Teşkilatı Başkanı Hans-Georg Maasen’e sahip çıktı. Sadece bir yıl önce dünyanın yeni lideri olarak lanse edilen Merkel, kendi bakanını kontrol altında tutamazken, Maassen skandalı ile bir bürokratı bile görevden alamaz duruma düşürüldü. Zira Anayasayı Koruma teşkilatı, İçişleri Bakanı Seeehofer’e bağlıydı ve Maassen ancak İçişleri Bakanlığı müsteşarı yapılarak yani terfi edilerek görevden alınabildi. Maassen krizi, 6 ayda kurulabilen kırılgan Alman hükumetinin krizlere ne kadar açık olduğunu da ortaya koydu.

Angela Merkel’in de artık güçlü bir lider olmadığının. Eğer Seehofer’in zaman zaman ırkçı çizgiye kayan politikaları 14 Ekim’deki Bavyera seçimlerinde farklı bir zafer sağlarsa, Almanya için asıl kriz dönemi o zaman başlayabilir. Zira seçimden daha da güçlenmiş çıkan bir Seehofer, “zayıf başbakan” Merkel karşısında daha da başına buyruk hareket edip hükumetin düşmesine sebep olabilir. İhtimal zayıf olsa da Seehofer’in Şansölye olacağı yeni bir hükumette de Maassen’i İçişleri Bakanı olarak görmek sürpriz olmaz. O zaman sadece Almanya için değil bütün kıta Avrupası için geri dönülemez bir yola girilmiş olur.

#Almanya
#Angela Merkel
6 yıl önce