|

Barışı milliyetçilik vurmasın

Çözüm sürecinde pek çok kişi 'Türk sorunu' üzerinden Türk milliyetçiliğini gündeme taşıyor. Peki ya Kürt milliyetçiliği? Kürt milliyetçiliğinin 'Türk ittifakçıları' ile zımnı işbirliği çözüm sürecinin en büyük riski olduğunu görmek gerekiyor. Bunun için belki de en iyi yöntem Öcalan'la aracısız görüşmek. BDP'nin iyi bir iletken olmadığı son yaşananlarla görülmüş olmalı.

Yrd. Doç. Dr. Ali Kemal Özcan
00:00 - 4/03/2013 Pazartesi
Güncelleme: 22:29 - 3/03/2013 Pazar
Yeni Şafak
Barışı milliyetçilik vurmasın
Barışı milliyetçilik vurmasın

Akademik tartışma konularından en ucubeleşmişlerin başında milliyetçilik gelir. Türkiye'de ise bu, Kürt meselesi vesilesiyle adeta arapsaçına döndü. Bir yanıyla tamamen 'vatanseverlik' yerine kullanılırken diğer yandan 'ayaklar altına' alınması gereken bir zehir. Halbuki vatan-millet sevgisi için yeterli kelime mevcuttur. Vatanseverlik, yurtseverlik, milletperverlik... İngilizce ve birçok diğer Avrupa dillerinde bu 'patriotism'dir. Neden bukadar karıştırma?

Sebebi var kuşkusuz milliyetçilikteki bir masumluk ile bir iblisliğin, bir 'ayrılmaz ikili' olarak son iki yüzyılımız boyunca sımsıkı içiçe tutulması, bu uzatmalı ve acımasız aldatmacanın sebebidir.

BARIŞIN İKİ YÜZÜ

'Masumluk', etnik toplulukların kimlikleştirdikleri kültürel yerellikleriyle, özgünlükleriyle yaşama arzuları, bunu öne çıkarma eğilimleridir. 'İblislik' ise, iktidar elitinin etnik toplulukların bu arzu ve eğlimlerinin doğal enerjisini, bir coğrafyayı devletleştirip yönetmeyi sınırsızlaştırmak için politik enerji olarak posasını çıkarana kadar kulanmasıdır.

Aslında bu ikili en az birbirinin içinde tutulduğu kadar birbirine yabancıdır. Birisi kendi doğallığını, kendinde birikmiş (dilleşmiş, sanatlaşmış, edebiyatlaşmış, ezgileşmiş) binyılları yaşama masumiyetidir. Diğeri, bu belli bir coğrafya ve nüfusta yaşayan tarihi, adeta benzin gibi, bu coğrafya ve nüfusun değerlerini kontrol etme 'araba'sında kullanma iblisliğidir. Yani birincisi can derdi ikincisi et derdidir.

'Can' ve 'et' derdini birbirine bulandırma işinde milliyetçiliğin 'ezen' ve 'ezilen' olması farketmez. Ezen milliyetçilik elindekini tutmak için işleri yaparken, diğeri elegeçirmek için. Ezilen etnik kitleler yerel değerleriyle yaşama derdinde iken, 'ezilen ulus'un ergenlik heyecanındaki iktidar adayı eliti, evirip çevireceği bir 'ulasal' pazar derdindedir. Objektif amaçlar açısından aralarında hiç bir fark yoktur. Onun için de klasik deyimle 'son tahlilde' uzlaşırlar. 'Ezilen milliyetçilik'in ilerici olduğu, dolayısıyla hoşgörüyle karşılanması gerektiği şeklindeki 'teorizasyon'lar tamamen 'ulasal' pazarı elegeçirme iblisliğini örtmede en sıkı saran 'battaniye'dir. Dahası, 'ezilen ulus' milliyetçiliği, etnik değerleri baskı altında olan topluluğun acılarını, bedellerini, mağduriyetini kullandığı için ahlaksızlık 'ayar'ı daha yüksektir.

KURT İLE KUZU BİRLİKTE YAŞIYOR

Bu iki sosyal olgunun birbirine benzer ve karıştırılacak tarafı yoktur. Ama gel gör ki, iki yüzyılı aşkın zamandır, bu kuzu ile kurt beraber yaşatılıyor. Gerçekte, birncisi ikincisine yedirtiliyor. İnsanda 'can' olmuş kültürel değerler, yönetenlerce veya potansiyel yönetenlerce 'et' olarak siyasal emellere yedirilegelmektedir. Etnik kitleler doğuştan gelen doğallıklarını yaşamak isterler. Bunu en kolay tutuşan olarak gören yönetenler veya yönetime geçmek isteyenler, ellerinde bu tutuşturucu ile bu yanıcının etrafında ikiyüz yıldır döner-yakarlar, yakar-dönerler.

Son iki yüzyılımız boyunca milyonlarca insanın canına malolan bu iş 'milliyetçilik'tir. Milliyetçilik bir ideoloji değil, bir uygulamadır, katıksız ikiyüzlü bir politik programdır, iktidarlaşma/devletleşme mücadelesidir.

Avrupa'da kapitalizmin 'olgun'laşmasıyla durdu; bizde kapitalizmin 'şaşı' gelmesiyle milliyetçilik 'kör'leşerek devam ediyor.

KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİ DE ARTIK SORUN

Somutumuza geçersek, bu günlerde, İmralı görüşmeleriyle cumhuriyet tarihinin en ciddi sorununun en ciddi çözümüne yaklaşılırken, milliyetçiliğin 'Türk'ü ve Kürt'ü en ciddi ittifaklaşmaya yöneliyor. MHP ve CHP'deki milliyetçi eğilim adeta ağza alınmaz ifadelerle 'İmralı canisi' ile 'BOP projesi sözcüsü' Erdoğan'ı aynı torbada yumruklayıp varlığını korumaya odaklanırken; PKK örgütlenmesinde iyice 'kurul'duğuna güvenen Kürt milliyetçiliği, Öcalan karizmasına karşı iş yapma şansının sıfırlığı derin bilinciyle, 'Önderliğin özgürlük seferberliği' şemsiyesinde 'ya tutarsa' diye iktidar hedefine yükleniyor.

GERÇEKLEŞMEYECEĞİN PROPAGANDASI

CHP'nin malum kanadı ve MHP, aynı kelime gruplarıyla 'yakında Apo'yu Meclis'te görürsek şaşırmayın' diye Türk milliyetçiliğinin 'zengin rezerv'ini kaşıyıp canlı tutarak kendilerine yaşam nefesi yapmaya çalıştığı bugünlerde Kürt milliyetçiliği, medyasının manşetlerine 'Önderliğe özgürlük seferberliği'ni taşımakta, 'Öcalan'a Özgürlük' pankartının altında Kışanak'a konuşma yaptırmakta. Bunların 'bilmezlikten' yapıldığı söylenebilir mi?

BDP'NİN İRADESİ YOK

Bu olayların gerçekleştiği sıralarda, –hangi akılla/hesapla oluyorsa– İmralı'ya BDP'den 'heyet'ler sıralanıyor. Oysa Örgüt'ün 'ova'daki figürleri, dağdan dikkatli bir 'tencere-kapak' elemesiyle ayıklanıp seçtirilen alt-memurlardır ve talimatlardan öteye hareket etmeleri mümkün değil. BDP 'meclis'i, Dağ'ın talimatlarına mutlak itaate istikballerini bağlamış, bunun nimmetleriyle elitleşmiş bir biraradalıktır. 'Kim ne kadar bağırıp çağırırsa Dağ'ın gözünü o kadar doldurur' kaygısıyla donanmışlar. İmralı'ya da iki temel amaçla giderler: Başarabilirlerse, kendilerine yeni 'durum'a uygun bir elitsel 'pozisyon' tedarik etmek, başaramazlarsa, bir şekilde –Dağ'ı arkasına alan– milliyetçiliğin çıngar/intihar 'proje'sine çalışmak...

Bu 'siyasi' fiğürlerin İmralı'da odaklanacağı temel kaygı; şimdiye kadar Dağ'ın 'sillahlı kuvvetler'inin gölgesinde oluşturdukları pozisyonlarını, Öcalan'ın 'Önderlik' egosunu okşayarak 'yeni durum'a adapte etme merkezinde olacak. Şimdiye kadarki performanslarında bunun tersini gösterecek bir veri yok elimizde. 20 yıl bouyunca BDP geleneğinin söylemlerinde Dağ'a veya Öcalan'a yönelik eleştirel bir ifade/analiz kayda geçmemiştir. Peki İmralı'da ne söylemelerini beklemekteyiz?

Bunlar Öcalan'a yanlış yaptıracak, bedelini biz ödeyeceğiz. Nitekim ilk 'emare' ilk açıklamada dışavurdu. Öcalan'a 'devletin elinde tutsaklar var, PKK'nin de elinde tutsaklar var' dedirttiler. Hem de 'bütün tarafların çok hassas olması gerekir' demesinin ardından! Bu, 'barış sürecinin hassasiyeti'ni dikkate alan bir söylem mi? Zaten CHP'nin malum kanadı –ve Kılıçdaroğlu'nun kendisi– hemen kullandı. Soğutmadan MHP de Oktay Vural 'dil'ine çevirerek yüklendi.

Henüz 'tutsak' gafının mürekkebi kurumadan 'İmralı'daki görüşme tutanakları' sızıverdi. Bunun kullanımı 'tutsak' hassasiyetininkine benzemeyeceği anlaşılıyor. Tabii hayatî 'mesele'; malum güç kaynaklarının kullanımı nasıl/ne kadar yapacağı değil, kullanıma sunan gücün (PKK/BDP'deki Kürt milliyetçiliğinin) bu işi nasıl yaptığı ve nasıl durdurulabileceği...

HASSASİYET NEREDE?

'Görüşme tutanakları'nın sızdırılmasından iki gün sonra, Örgüt'ün iki günlük gazetesinde yazıları aynı anda yayınlanan Günay Aslan (eski Aydınlık'tan) 'Tutanaklar'ın analizi' üzerinden 'Öcalan'ın çözüm modeli'ni çıkardı:

'Orta Doğu'nun yeniden şekillendiği ve bölgenin odağından birleşik bir Kürdistan'ın yükseldiği nesnel süreçte... 'Eylemsizlik olmaz' diyen Başbakan Erdoğan, 'silah bırak ve git' dayatmasında ısrar ediyor. Başdanışmanı Akdoğan ise görüşme notunu 'yok hükmünde' sayıyor. Bütün bunlar sürecin yakında tıkanacağına işaret ediyor... Öcalan umutlu olduğunu saklamasa ve 'sanırım bu çıkışımız işe yarayacaktır' dese de AK Parti hükümeti adil ve kalıcı bir barış için umut ve güven vermiyor.??Erdoğan'ın açıklamaları çözüm istemediğini gösteriyor.??Türkiye'nin Başbakanının Kürtleri, dünya uluslar ailesinin saygın ve eşit bir üyesi olarak tarih sahnesine çıkaran nesnel süreci hazmedemediği anlaşılıyor'... (Özgür Gündem, 2 Mart 2013)

Yani BDP heyeti Örgüt'e 'Öcalan kandırılıyor' diyor ve Örgüt de Akdoğan'ın 'yok hükmünde' dediği 'Görüşme tutanakları'nı temel doküman olarak değerlendirmeye aldı –mektuplar gitmeden...

İstibarat üstadı Mahir Kaynak'ın, komplosal işlerin adresini bulmadaki 'sonuçlarını kim kullanıyorsa fail odur' metodundan yararlanıldığında, 'Tutanaklar'ı sızdıranın kimliğini yukarıdaki 'analiz' elevermiyor mu? Ve Kürt milliyetçiliğinin 'Türk ittifakçıları'nın bunları ne kadar değerlendireceğini öngörmek kehanet mi olur?

Öcalan'la aracısız görüşülürken, geçirgenliği bu kadar riskli BDP'nin doğru 'iletken' olduğuna inanılması, PKK-Öcalan ilişkisi-ve-çelişkisi konusunda çarpık bilgilenmeler üzerine oturmaktadır. Çok kişinin çok umut bağlamakta haklı olduğu İmralı Süreci'nin çokça risk taşıdığı 'kök' de burada.

11 yıl önce