|

Batı'nın büyük çaresizliği: TTIP​

TTIP ile dünya hasılasının yarısına yakınını oluşturan AB ve ABD’nin, eski şaşaalı günlerine dönmek için fırsat arayan Doğu’nun önünü kesmek istedikleri aşikar.

Yeni Şafak ve
03:00 - 11/05/2016 Wednesday
Güncelleme: 21:40 - 10/05/2016 Tuesday
Yeni Şafak
Dr. M. Levent YILMAZ

Stratejik Düşünce Enstitüsü


Yazının başlığı için esinlenilen eser “Her şeyin geçip gittiğine, yaşadıklarımızın geçmişte kaldığına kim inandırabilir bizi?” cümleleri ile başlayan Barış Bıçakçı'nın “Bizim büyük çaresizliğimiz” adlı kitabı. Başlığı bu kitaptan esinlenmeye iten şey de tam da kitabın adındaki durum, “çaresizlik”. Gerçekten de son ekonomik gelişmeler ve bu ekonomik gelişmeler üzerinden okunan yaşanılan tarih belki de Batı'nın en çaresiz olduğu döneme işaret ediyor. 2008 Küresel Finansal Krizi öncesi dahil özellikle 2000'li yılların başından başlayan süreç Batı'nın kendi krizini kendi beslediği ve işin kötüsü bunun farkında olmadığı bir çaresizlik dönemi.



2008 krizi ilk ortaya çıktığında krize neden olan faktörler olarak bankaların davranışları ve regülasyon sisteminin çuvallaması gibi mikro faktörlere odaklanılmıştı. Oysa Alman Bundesbank'ın başkanı Weber'e göre böyle bir kriz bu kadar basite indirgenemezdi. Onun bakış açısına göre bu kriz bir “nedenler kokteyli”ydi. 2000'li yılların başından itibaren ortaya çıkan likidite bolluğu ve bu bolluğun sağladığı rahatlıkla kullandırılan özensiz kredilerin (ki bunlar sonradan subprime krediler olarak adlandırıldı) hacmi giderek arttı. Üstüne bu kredilerden ortaya çıkan likit olmayan aktiflerin de sermaye piyasalarında alım satımı yapılabilecek şekilde menkul kıymetleştirilmesi de tuzu biberi oldu. Bununla birlikte tüm bunların sağlıklı olmayan bir sistemle yapılması ve ötesinde kontrol edilmeye çalışılması krize giden yolu adım adım hazırladı. Ancak belki de en kötüsü finans baronlarının etkisi altında ve köhnemiş yöntemlerle değerlendirme yapan kredi derecelendirme kuruluşlarının raporlarıydı. FED'in krizden önceki başkanı ve uyguladığı politikalarla sonradan krizin sorumlulardan ilan edilen Greenspan "Böylesi ekonomik kriz, ancak yüzyılda bir görülür" itirafında bulunuyordu.



KAYBEDİLENLER DIŞINDA YENİ BİR ŞEY YOK; KRİZ DEVAM EDİYOR


Farklı argümanlarla ve verilerle 2008 krizinin bittiğini iddia edenler olabilir. Ancak bir krizin bittiğini iddia edebilmek için onun etkilerinden oluşan korkuların da ortadan kalkması gerekir. Oysa şimdi herkes eskisine göre daha ürkek. Öyle olmasaydı FED'in QE adını verdiği tahvil alımı programından çıkışı ve hemen akabinde faizleri artırma süreci dünyayı kocaman bir “yoğun bakım” ünitesine çevirmezdi. Karşılığı olmayan menkul kıymetlerin paketlenip paketlenip yeniden piyasaya sürüldüğü yanlışını bir nebze olsun anlamış olacaklar ki bu kez mal ticaretini baz alan Çin'in (her ne kadar sonradan abartılı olduğu ortaya çıksa da) mucizevi büyüme rakamlarını sağlayan konuya odaklandırlar: üretim ve ticaret. Sonunda Petro-dolar üzerinden organize olmuş karşılığı olmayan finans piyasaları, hedge fonlar, ETF's gibi daha ziyade bilgisayar ekranı tabanlı ekonominin o kadar da güvenli olmadığını anladılar.



NEYE NİYET, NEYE KISMET


Çaresizliğin en çok dip yaptığı dönemde bir çıkış yolu arayan ABD Başkanı Obama eski usül bir kararla Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso'yu yanına aldı ve 2013 Şubat'ında krizin komaya soktuğu ikinci kazazede Avrupa Birliği ile çok kapsamlı ticaret ve yatırım ortaklığı kurulması için müzakerelere başlama kararı aldıklarını duyurdu. Taraflar, Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) adını verdikleri bu ortaklığın milyonlarca yeni iş yaratacağını ve her iki pazarın da büyümesini hızlandıracağını iddia ediyor. Bu anlaşmanın aynı zamanda dünya ticaretinin üçte birinin serbestleşmesi anlamına geleceği için ne kadar güzel olacağının güzellemeleri yapılıyor. Bir araştırmaya göre anlaşma sonucunda Avrupa'da 2027 yılına kadar yıllık milli gelirin 68 ile 119 milyar Euro, ABD'de ise 50 ile 95 milyar Euro arasında artması bekleniyor. Avrupa Komisyonu'nun yaptığı hesaplamalar ise TTIP'nin Avrupa ekonomisini 120 milyar Euro, ABD ekonomisini de 100 milyar Euro büyüteceğini söylüyor.



ESKİ ŞAŞAALI GÜNLERE GERİ DÖNÜŞ MÜ?


Dünya hasılasının yarısına yakınını oluşturan AB ve ABD'nin böylelikle eski şaşaalı günlerine dönmek için fırsat arayan Doğu'nun önünü kesmek istedikleri ise aşikar. Ancak önlerinde şöyle bir engel var: ABD Hazine faizinde 25 baz puanlık bir azalma, döviz kuru kanalı ile doların değerinde % 1'lik azalmaya yol açmaktadır. Dolar'ın % 1 değer kaybetmesi ise ABD ticaretini %0.015 artırmakta ama dünya hasılasını % 0.05 azaltmaktadır. O halde bu anlaşma zannedildiği kadar başarılı olmayabilir ve hali hazırda anlamadıkları ise, dünyanın geri kalanı ve özellikle gelişmekte olan ülkeler olmadan dünya hasılasını artırmaları çok da mümkün olmadığıdır. Öyle ki her ne kadar AB ile ABD'nin karşılıklı ticaretleri giderek artsa da bunun TTIP gibi bir anlaşmaya bağlı yapılması ve sürdürülmesinin önünde son derece önemli engeller de var. İngiliz Independent gazetesi geçtiğimiz günlerde “Fransa'nın reddeceği sinyallerini verdiği TTIP müzakerelerinin durmak üzere olduğu” başlığı ile bir haber yayınladı. Fransa söz konusu müzakerelerdeki maddelerin daha ziyade ABD'nin işine yaradığını iddia ediyor.



Ancak tüm bunlara ışık tutacak gelişme aslında Mayıs ayı başında zaten açığa çıkmıştı. ABD ve AB yöneticilerinin kamuoyundan sakladığı TTIP belgeleri, Greenpeace tarafından ele geçirildi ve kamuoyuna açıklandı. Belgeler bu anlaşmanın aslında nasıl mümkün olmadığını da ortaya koyuyor. Belgelere göre ABD, özellikle söz konusu ticaret için “özel mahkemeler” yoluyla iki taraf arasındaki ticareti hukuki yöntemlerle ABD lehine evirmeye çalışıyor. Anlaşmanın sızan maddeleri, AB'nin güçlü olduğu alanlarda vergileri AB aleyhine düzenlerken, ABD'nin güçlü olduğu alanlarda ABD'nin lehine düzenlemelerin dayatıldığını gösteriyor.



TÜRKİYE'SİZ TTIP ZATEN ÖLÜ DOĞARDI


Son gelişmeler TTIP'in zora girdiğini gösteriyor. Bu haliyle TTIP'in imzalansa bile başarılı olmayacağı ve taraflar için beklenilen etkiyi oluşturmayacağı için kesin gibi. Zira AB ve ABD'nin ekonomisinin gelişmekte olan ekonomiler olmadan bir anlamı olmadığını 2008 krizi ile test ettik.



Konuya Türkiye açısından bakarsak işler daha da karmaşık bir hale geliyor. AB'nin orta ve uzun vadede bu anlaşmanın sağlayacağı büyümeyi destekleyecek bir insan kaynağı yok. Hatta işin aslında bakarsanız bu anlaşmadan dolayı uğrayacağı zararı telafi edebilmesi için her zamankinden daha fazla Doğu'ya ihtiyacı olacak gibi görünüyor. Şu hali ile AB, “Rus doğal gazıyla çalışan, motorları yıpranmış, mürettebatı yaşlı köhne bir gemi.” Dahası geminin rotasını sürekli yanlış hesaplayan bir “kaptanlar heyeti” var. Üstüne sürekli bu gemiye binmeye çalışan sayısız mülteciyi de eklerseniz, AB gemisinin bu şartlarda bir limana ulaşması zor görünüyor.



Batı'nın ikiyüzlü politikalarının bir sonucu olarak ortaya çıkan Suriye sorununun beraberinde getirdiği mülteci hareketliliğinin AB'ye ve dolaylı yoldan dünyaya etkilerini zamanla göreceğiz. Sonuç olarak tüm ekonomi-politik göstergelerin ışığında şunu söyleyebiliriz; Türkiye'siz bir TTIP, Türkiye'siz AB'nin içinde olduğu durumdan daha iyi olmayacaktır.


#TTIP
#Batı medenyeti
#Levent YILMAZ
8 years ago