|

Bir kere inanalım İstanbul’a

Ömer Erdem’in şiirleri her zaman ölçüsünü taşırmayan bir ironisi ve güzel bir tınısı oluyor. Everst Yayınları’ndan çıkan son kitabı ‘İstanbul’a’ da onun tanıdığımız üslubunu taşıyor.

04:00 - 15/05/2019 Çarşamba
Güncelleme: 11:59 - 14/05/2019 Salı
Yeni Şafak
İstanbul’a
Ömer Erdem
Everst Yayınları
İstanbul’a Ömer Erdem Everst Yayınları

Şair, anlam akışı, olaylar arasında kurduğu bağ ile yine okuyucuyu yakalamayı başarıyor. Elbette şiir üzerine yazmak kolay değildir. Hele de iyi şiir hakkında ise daha da zor. Ömer Erdem’in ‘İstanbul’a’ kitabı da onlardan biri. Şairin bu kitabında, ‘ İstanbul’a’, ‘bir ev nasıl sevilir’, ‘gül dikeni bir ülke’ başlıklarını taşıyan üç bölüm var. Galata köprüsünde, aşk istanbulda mihraca erer, yedikulekapı, istanbul’a yakarış ve kadıköyün bir son günleri kitabın ilk bölümündeki başlıklardan bazıları. Aslında en iyisi sözü şiire bırakmak ve ardından çağrıştırdığı kelimeleri dile getirmek. Erdem, galata köprüsünde şiirinde şöyle der : “seninle bir istanbul yakaladım birden/galata köprüsünde/karanfillerini yeni boşaltmış iskele/istavrit palamut lüfer kıpırdıyordu denizde/içimizin şu düğmelerini bir bir çözüp dalalım/insanın de fetihleri var şehirlere benzer/belki biz yenildik hep geçmişe” İstanbul’a şöyle yakarır: “ istanbul gel beni eteğinden atma/istanbul gel beni sensiz bırakma/istanbul senin için dileneyim/bildiğim sesleri unutayım/çöplerini toplayayım/duvarlarını onarayayım/minyatürlerini çizeyim/müziğini besteleyeyim” Bu yakarışta aslında hem kentin tarihine, sosyolojisine, ruhuna ve geleceğine seslenir. İstanbul, şairleri hem sarar hem de onları kendiyle ilgili düşünmeye sevk eder.


HADİ GİT AZICIK
İSTANBUL İSTE

Ömer Erdem’in ‘Evvel’, ‘Kireç’, ‘Kör’, ‘Pas’ ve Azap’ kitaplarını okuyanlar bilir. Aslında tüm bu çalışmalarında İstanbul’a değinmiştir ve şiirlerine de yansıtmıştır. Her zaman bir İstanbul’un gölgesi dolaşmıştır satırlarında. Bu kentte yaşayan birçok şair gibi bilir İstanbu’un gerekliliğini ve ne kadar özel olduğunu. Bu anlamda yeni kitabında bu ihtiyaç ve gereklilik gün yüzüne çıkmıştır diyebiliriz. Bir çok şair gibi o da bu kente borcunu dizeleriyle öder.

BİR KENT, BİR EV VE
BİR ÜLKENİN ŞİİRİ

Şair kitabın girişinde de şu üç kelimeyi söyler. Kent, ev ve ülke için. Bir anlamda İstanbul hem bir ev hem bir ülkedir onun için. Bir evin nasıl sevileceğini şöyle anlatır kitabın ikinci bölümünde: “kapkacağı kucaklaman gerekir/perdeler ile koklaşman/balkon demirini sevgiyle silmen/çatalı bıçağı nazikçe parlatıp/su bardağını öpmen gerekir/duvarları unutma elbette/tavanı da” Bu şiirde sevginin en naif boyutunu taşır dizelerine. Nefes alan, kucaklayan ve saran bir şeye dönüşür ev, duvarları, perdeleri ve balkon demirleriyle.

GÜL DİKENİ BİR ÜLKE

Son bölümdeki ‘gül dikeni bir ülke’, şiirinde ise şöyle der: “arabaları, bıyıklı şoförleri, oraklı kadınları/ölümün bir sofra kaldırır gibi doğal kaldırıldığı/şehirlerin karmaşık köşelerinde/bir memurun kaşlarıyla sorduğu soruda/şaşırıp ellerini arayan birisi gibi gitmişti.” Belki de son yıllardaki kavram karmaşasına atıfta bulunur. Türkiye’de şair olmanın güzelliği ve zorluğunu yansıtır. Erdem, ülkesine bir köşeden bakmak yerine onun içine dalan ve orada soluyan şiirler yazar. ‘gül dikeni bir ülke’ şiirinde. Hem ‘hayat tükendi’ hem de ‘beklemeyeceğim kendi imanıma bir köprü’ der. Bu milletin imanından gelen ümidi taşırken dünyanın karanlık gözlerine de bakar. Erdem, kent, ev ve ülkeyi bir potada eritmeyi başarır.

#istanbul
5 yıl önce