|

Cumhuriyet dönemini “Jübile”ler üzerinden okumak

Selçuk Karakılıç’ın Jübile/Edebiyatın Renkli Dünyasına Uzun Bir Seyahat adını taşıyan çalışması Kapı Yayınları arasında okuruna ulaştı. Karakılıç, özellikle de 1940’larda meslek hayatının ellinci yılını doldurmuş sanatçılar adına sık sık düzenlenen jübileler üzerinden edebiyat tarihi okuması yapıyor.

04:00 - 15/04/2021 Thursday
Güncelleme: 09:23 - 15/04/2021 Thursday
Yeni Şafak
Eski gazeteciler, Darülfünun hocaları, önemli bazı düşünce adamları, mezarlarından çıkıp gelmişler gibi bir hava veriyorlar.
Eski gazeteciler, Darülfünun hocaları, önemli bazı düşünce adamları, mezarlarından çıkıp gelmişler gibi bir hava veriyorlar.
NECMETTİN TURİNAY

Selçuk Karakılıç Sürgün, İntihal ve İntihar’dan (2018) sonra, bu sefer de jübile törenlerine, “Edebiyatımızın Renkli Dünyasına Uzun Bir Seyahat”e davet ediyor bizi. O çalışmasında edebiyat ve fikir hayatımızdan bazı kişileri, günübirlik hayatın dışına taşan yanları ile ele alan Karakılıç, ilgili çalışmasında hatırda kalacak sahneler çiziyor, oradan enteresan sanatçı, düşünür biyografilerine ulaşıyordu. O eserin çekiciliği şurada ki, onu merak ederek ben de okumuş, hakkında bir değerlendirme kaleme almıştım. Fakat o yazı orada da kalmamış, kitaba olan ilgi giderek artmış, sonunda da Türkiye Yazarlar Birliği Sürgün, İntihal ve İntihar’ı, 2018 yılının en iyi İnceleme Ödülü’ne lâyık bulmuştu.

İşte şimdi de Karakılıç, daha yeni ve farklı bir çalışması ile karşımızda!


Bu sefer de o, “jübile” konusunu masaya yatırıyor. Kaldı ki bu kavram şimdi size neyi hatırlatır bilmiyorum. Daha doğrusu da, edebiyat ve sanatla jübile arasında nasıl bir ilişki kurarsınız onu kastediyorum. Daha ziyade spor çevrelerinin gündeminde olan jübile kavramının, bir zamanlar sanat, bilim ve düşünce çevrelerini alabildiğine meşgul ettiğini öğrenmek, benim için şaşırtıcı oldu diyebilirim. Karakılıç’ın, Jübile/Edebiyatın Renkli Dünyasına Uzun Bir Seyahat adlı çalışmasından öğreniyoruz ki, meğer 1930’lu yılların ikinci yarısında, özellikle de 1940’larda meslek hayatının ellinci yılını doldurmuş sanatçılar adına sık sık jübileler düzenleniyormuş!..

Doğrudan şiir, hikâye ve roman gibi edebiyatın kendisi ile olmasa bile, doğurduğu akislerle ve dönem içinde sanatçıların bıraktığı tesirlerle bizi yüz yüze getiren bu çalışma, neresinden bakarsanız bakın önem arz ediyor. Bir defa bu eserle şematik Cumhuriyet dönemi okumalarının dışına çıkıyor, onun kapalı dünyasına doğru büyük bir merakla ilerliyoruz. İşte ancak o zaman fark ediyoruz: Tarihin şematik, yüzeysel sunumunun dışında, bir de onun derinlerinde seyreden bir başka yanının bulunduğunu!.. O da kültür ve sanatın, düşüncenin bir tür ırmak gibi kendi içinde akıp gittiği gerçeği!

DÖNEMİN SANATÇILARI VE JÜBİLELER

İsterseniz Selçuk Karakılıç kılavuzluk etsin, onun peşinden otuzlara, kırklara doğru beraberce yol alalım: İlk önce Süleyman Nazif’in tabiri ile “dâhi-i azam Abdülhak Hamid’in (şubat 1935), ardından da 5 Mayıs 1937’de romancı Halit Ziya’nın jübile töreninde buluyoruz kendimizi. Daha neyin ne olduğunu anlamaya çalışırken, büyük bilim adamı Fuat Köprülü ile ilgili iki ayrı törenle karşılaşıyoruz. 4 Mart 1939’da Edebiyat Fakültesi’nin, 8 Kasım 1939’da Eminönü Halkevi’nin düzenlediği önemli toplantılar! Her ikisinde de üniversite gençliği ön planda. Ayrıca hocaya büyük bir ihtiram söz konusu. İstanbul Eminönü Halkevi’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen bu törenlerin önemli bazı sonuçları da oluyor. O da 1 haziranda Şeyh Galip, 15 haziranda Hüseyin Rahmi, 15 eylülde Ahmet Mithat Efendi, 1 ekimde de Nedim Gecesi’nin yapılacağına dair kararlar! Kaldı ki bu tür toplantılar son derece önemli. Çünkü o tarihlere kadar Divan edebiyatını ve eski Divan şairlerini ne anlamaya, ne de takdir etmeye alışık değildi Türkiye.


1940’LARDA YAPILAN JÜBİLELER

Fakat ilgili jübile törenleri 1940’larda daha bir artış gösteriyor. 1930 ve 1940’larda Türk Basın Birliği Başkanlığı görevini yürüten Hakkı Tarık Us’un ön ayak olduğu bir başka jübile töreni var ki, o hepsinden önemli geldi bana. Bilindiği gibi Hakkı Tarık, Cumhuriyet döneminin en saygın gazetecilerinden biridir. 1936-1937 arasında Kitap ve Kitapçılık adıyla bir dergi çıkarıyor. Vakit Kitapları ve Dün-Bugün Yayınları adıyla iki ayrı yayınevinin de sahibi. Bu arada büyük bir bibliyotek Hakkı Tarık! Sırf kendi kitapları ve koleksiyonları ile özel bir kütüphane oluşturuyor. Okumak yazmak; kitap, dergi yayını ve Vakit gazetesi yolunda ömrünü heba eden bir kültür adamı. Benim bildiğim yanlarından biri de büyük bir Akif-sever oluşudur. Nitekim İstiklâl Marşı şairi Mehmet Akif’in damadı Ömer Rıza Doğrul ile onu devamlı yan yana buluyoruz. Akif, Türkiye’ye döndükten ve vefatından sonra, büyük şair hakkında en çok yazı ve haber yayınlayan gazetenin, Hakkı Tarık’ın Vakit’i olduğunun bilinmesini isterdim.

İşte Hakkı Tarık 6 Mart 1943’te Cumhuriyet tarihinde gözden düşmüş veya unutulmuş, hakkı yeterince teslim edilmemiş 61 yazar, düşünür ve sanatçı için büyük bir jübile düzenliyor. Kim bunlar derseniz İsmail Fenni’den, Ferit Kam’dan, Mehmet Ali Ayni’den tutun da Mevlevi şeyhi Velet Çelebi İzbudak’a, Necip Fazıl’ın hocası İbrahim Aşki’ye, İbnülemin Mahmut Kemal İnal’a kadar uzanan geniş bir liste! Ayrıca aralarında gene Halit Ziya, filozof Rıza Tevfik, Serveti Fünun dergisinin kurucusu Ahmet İhsan Tokgöz, Peyami Safa’nın amcası Ali Kâmi Akyüz ve Hüseyin Cahit Yalçın’ın bulunduğu 61 yaşlı muharrir!..

Hakkı Tarık ele aldığı her meseleyi ihâtalı düşünebilen biri ki, dönemin önde gelen siyasetçilerini yaptığı işe dahil edebiliyor. Onların muâvenetini sağlamakta güçlük çekmiyor. Başbakan Saraçoğlu, CHP genel sekreteri Memduh Şevket Esendal ve özellikle de dönemin Maarif Vekili Hasan Ali Yücel!.. Dolayısıyla ilgili jübileyi hemen herkes onaylıyor, katkı vermek için kuyruğa giriyor. Eminönü Halkevi Başkanı Agâh Sırrı Levent olsun, İstanbul Üniversitesi Rektörü Cemil Bilsel olsun, Hakkı Tarık’ın vefalı davranışını takdir için adeta kuyruğa giriyorlar.

Bu törenleri, bu konuşmaları, jübilesi yapılan sanatçıların ruh hallerini, Selçuk Karakılıç öyle sıcak bir dil ile anlatıyor ki tahmin edemezsiniz. 1943’ten elli yıl geriye gittiğiniz takdirde de 1893’e yani Abdülhamit dönemine uzanıyorsunuz. Eski gazeteciler, Darülfünun hocaları, önemli bazı düşünce adamları, mezarlarından çıkıp gelmişler gibi bir hava veriyorlar. Çoğu bilinmez, hatırlanmaz yaşlı kuşaklar, o anın şaşkınlığını yaşıyorlar. Meşrutiyet ve Mütareke yıllarının bin bir hatırası omuzlarında, Cumhuriyet döneminde hayatın dışına itilmiş, takdir nedir bilmeyen geniş bir tablo bu!.. Harf devriminden sonra çoğunun kitapları bir daha basılamamış! İşte o eserlerden oluşmak üzere, Hakkı Tarık geniş bir sergi düzenlemekten de geri kalmamış. Hasan Ali Yücel tören boyunca orada, yaşlı ve unutulmuş muharrirlerle yan yana ve kucak kucağa!

RAHATSIZ OLANLAR DA VAR

Bu arada Karakılıç, ilgili törenleri anlatır, tahlil ederken, dönem basınını öyle bir taramaya tabi tutmuş ki şaşmamak kabil değil. Sayısız yazı, sayısız doküman bu çalışmaya eşlik ediyor. Dolayısıyla bir yönüyle bireysel, bir yönüyle Eminönü Halkevi’nin ve Türk Basın Birliği’nin faaliyeti olarak karşımıza çıkan bu toplantıları okurken, dönemin kültür ve düşünce hayatında toplu fikir edinme imkânı buluyoruz.

Bu arada alttan alta, bazı zıt görüşlerin varlığını da fark ediyoruz. Mesela çoğu kişiyi okurken, dönem matbuatının bu törenlerden memnuniyetini tespit hiç de zor olmuyor. Fakat bir mihrak var ki, 1935’ten 1943’e kadar hemen her törenin ardından rahatsızlığını dile getiriyor. Anlaşıldığı kadarıyla yaşlı sanatçılara ve düşünürlere gösterilen ilgi, o merkezi rahatsız ediyor. O mihrak da Sabiha ve Zekeriya Sertel ikilisinin başında bulunduğu Tan gazetesidir. Onlar istiyor ki Cumhuriyet sadece yeni modalarla, Batılı değerlerle meşgul olsun!.. Eski dönemlerimize ait hiçbir parlak nâsiye hatırlanmasın, unutulup gitsinler!

Bu açıdan düşünülünce, 1930’lar boyunca Türkiye’de Namık Kemal ve Ziya Gökalp törenlerinin yapılamadığını, üniversiteli gençlerin (Milli Türk Talebe Birliği) bu husustaki ısrarlarını acı acı hatırlıyoruz.

Bu muhalefetin biraz daha gerisinde de, gene Sabiha ve Zekeriya Sertel ikilisinin çıkardığı Resimli Ay’ın “Putları Yıkıyoruz” kampanyası!.. Haziran 1929’da başlayan bu kampanya ile, Abdülhak Hamit ve Mehmet Emin gibi şairlere karşı büyük bir savaş açılmış, dolayısıyla Cumhuriyet nesillerinin eski kuşaklarla ilişkisi tahrip edilmek istenmişti. Bu iş için de Zekeriya Sertel, genç ve toy Nâzım Hikmet’i kullanmıştı. Nitekim 1940’ların ikinci yarısında Zekeriya Sertel, aynı yolda Sabahattin Ali ile de oynamaktan geri durmamıştır. Dolayısıyla bu sinsi politikayı daha 1930’larda fark eden üniversiteli gençler, onların karşısına başlangıçta Ziya Gökalp ve Namık Kemal ile çıkmış, Akif’in vefatı ile de aynı çevrelere karşı büyük bir gövde gösterisine kalkışmıştı.

İşte Cumhuriyet döneminin alttan alta seyreden bu iki zıt eğilimini Selçuk Karakılıç’ın Jübile’si üzerinden zevkle okuma imkânı buluyoruz. Ben burada Hakkı Tarık’ın jübilesini biraz öne çıkarır gibi oldum. Fakat onun dışında eserde, 15 ayrı jübile töreni daha var ki hepsi ilgi ile okunmayı bekliyor.

#Selçuk Karakılıç
#Jübile
#Ziya Gökalp
3 years ago