|

Düşünce ve mekan üzerinde kültürel nezaketin izleri

Bugüne dek pek üzerinde durulmamış felsefe ve coğrafya ilişkisi üzerine kapsamlı bir atlas sunan Elmar Holenstein’in çalışması, coğrafya ve tarih merkezli çalışmalarda gördüğümüz oryantalist sığlıktan uzak, kültürel nezaket anlayışıyla hazırlanmış bir kitap.

Yeni Şafak
13:15 - 12/08/2015 Çarşamba
Güncelleme: 10:23 - 22/09/2015 Salı
Yeni Şafak
AHMET EDİP BAŞARAN


Felsefe alanında yapılan çalışmalar daha çok filozoflar üzerinden yürüyen bir metodolojiye sahip. Düşünme ve düşünmeyi düşünme ameliyesi olarak bakıldığında felsefenin doğal karakteri de bunu gerektiriyor belki. Ne var ki daha çok bilimsel çalışmalarla elde edilen verimlerin ve yeni anlayışların açtığı yolda farklı yorumlamalar, çıkarımlar yapabilmek de mümkün. Elmar Holenstein'in “Düşünmenin Mekânları ve Yolları” alt başlıklı Felsefe Atlası bu bağlamda yapılmış öncü bir çalışma. Holenstein, yazdığı eserin “pilot” bir çalışma olduğunun altını çiziyor. Çünkü bugüne dek pek üzerinde durulmamış felsefe ve coğrafya ilişkisi üzerine kapsamlı bir atlas sunuyor bize Holenstein. Alt başlıkta verilen ibare yazarın atlası hazırlarken neyi amaçladığının ipucunu veriyor aslında: Düşünmenin Mekânları ve Yolları. Bir düşünme eylemi var ama o düşünmenin karakterini, temel niteliklerini hakkıyla anlayabilmenin yolu mekândan ve yoldan geçiyor. Yeri gelmişken Holenstein'ın düşünceyi değil de düşünmeyi önermesi bu açıdan oldukça önemli olsa gerek.



KANT ETKİSİ


Ö.Faruk Akyol'un kitap için yazdığı önsöz, Holenstein'in bu öncü çalışmasını anlama noktasında önemli bilgiler ihtiva ediyor. Akyol'a göre Elmar Holenstein, Kant düşüncesinin ağırlığının her zaman doğal bir şekilde hissedildiği bir coğrafyanın filozofudur. Bu bakımdan, Atlas'ın ortaya çıkmasında, Kant'ın bazı yaklaşımlarının etkili olduğunu düşünmek abartı olarak kabul edilmemeli. Kant'ın şu cümlesi Holenstein'in çabasını özetliyor aslında: Eğitimli bir aklı coğrafyadan daha iyi işleyen ve yetiştiren başka bir kavram yoktur. Akyol'un belirttiği gibi coğrafyanın bizatihi kendisi, bir dışsal duyu nesnesi olarak “Dünya” kavrayışının ifadesidir. Bu bakımdan, Kant için coğrafya (elbette antropoloji de) bir/er felsefe olarak düşünülmelidir. Akyol'un tespitleri bu noktada önemli. Düşünme ve o düşünme eylemine – başka bir yönden – kaynaklık teşkil eden mekânın 'yorumlanması',


üzerinde durulan düşünme biçimlerinin ve tarih boyunca geçirdiği farklı evrelerin daha iyi anlaşılmasında ufuk açıcı bir özelliği olduğu muhakkak. Burada aklımıza takılan soru şu: Coğrafya ve tarih merkezli çalışmalarda gördüğümüz batılılara has o müzmin oryantalist sığlık, ötekileştirici ve baskın çıkma meraklısı üslup zafiyeti bu çalışmada da var mı? Holenstein'in çalışması bu bahiste “tertemiz” bir çalışma. Atlas, oryantalist bakış açısından mümkün olduğu kadar uzak kalmanın gayreti içinde hazırlanmış. Felsefî birikimin ortak bir bilgi dağarcığının içinde serpilip geliştiği gerçeğini kimse inkâr edemez. Mesele kimin kimden hangi bilgiyi aldığı değil, alınan, devşirilen o bilgiyle ne yapıldığı olmalı.



MEKAN PSİKOLOJİYE ETKİ EDER


“Bir düşünürün menşei ve yaşam koşulları bilindiğinde, düşünce biçim ve içeriklerinin çerçevesi netleşir ve anlaşılması daha kolay olur.” diyor Holenstein. Bu noktada verdiği örnekler oldukça önemli: Vico'nun Güney İtalya'daki Napoli'den, Montesquieu'nün Fransa'nın Akitinya bölgesinden, Rousseau'nun İsviçre'nin Fransız kısmındaki Cenevre'den ve Hume'un İskoçya'nın Edinburgh kentinden olduğunu bilmek, bu düşünürleri kavramak konusunda bir katkı sağlar. Mekânın ve coğrafî koşulların insan psikolojisindeki doğrudan etkilerini düşündüğümüzde felsefe ve coğrafya ilişkisinin ne denli önemli olduğu fark edilecektir.


Holenstein, çalışmasının Giriş kısmında felsefenin coğrafyası, coğrafyanın felsefesi, haritacılık üzerine ve felsefe tarihi üzerine düşüncelerini açıklıyor. Bir çeşit “ön okuma” olarak da adlandırabileceğimiz bu bölümde Holenstein, okura bir çeşit okuma yöntemi sunuyor diyebiliriz. Harita ve kullanılan diğer görseller doğal olarak atlasın en önemli kısmını oluşturuyor. Bahsi geçen dönemleri, kıtalar arasındaki kültürel alışverişleri, hem antropoloji hem filoloji alanında yapılan çalışmalarla gün yüzüne çıkan insan hareketlerini özenle hazırlanmış haritalar üzerinden takip etmek mümkün. Holenstein, Harita ve Tablolar başlıklı bölümde, kitaptaki görsellerin nasıl “okunabileceğine”dair teknik açıklamalar da yapmış. Felsefenin tarihsel süreç içerindeki hareketlerini, değişim ve dönüşümlerini haritalar ve tablolar üzerinde takip etme imkânı sunuyor atlas. Holenstein'in bu öncü ve yeni çalışmasını “pilot” çalışma olarak tavsif etmesinin sebebi tam da bu.



DİNİ VE KÜLTÜREL BAĞNIZLIĞA KARŞI


Atlasın dikkat çekici yönlerinden birisi de Holenstein'in “”Culturel Politeness” başlığı altında yazdıkları. Türkçesi “Kültürel Nezaket” anlamına gelen Culturel Politeness, Holenstein'in önemle üzerinde durduğu bir kavramsallaştırma. Avrupa'nın tanımlama psikolojisinin altında her zaman bir ötekileştirici ve dışlayıcı itki hâkimdir, bu bilinen bir gerçek. Holenstein'e göre, Avrupa edebiyatında, Avrupa dışı felsefe ve dinleri tanımlamak için büyük oranda 18. ve 19.yüzyılda üretilmiş kavramlar kullanılmaktadır. Bu dönemde kültürel ideoloji geniş boyutta bir önyargıya sahipti ve yabancı kültürlere bakıldığında buralarda öncelikle ideolojik sistemler görülüyordu. Holenstein, üç yüzyıldır kullanılan kavramları değiştirmek için geç sayılmayız diyor. Çünkü kullanılan tanımlar, mesela İslam yerine Muhammedcilik, Müslüman yerine Muhammedci vb. örneklerde olduğu gibi enikonu saçma tasavvurların izlerini taşırlar. Holenstein'in Avrupa merkezli bu dinî ve kültürel bağnazlıkla malul tanımlamaların değiştirilmesini teklif etmesi hakça bir tutum. Hatta Holenstein, bu ideolojik tanımları listeleyerek bu tanımların karşısına kültürel nezaket anlayışına binaen “nezaket biçimi” dediği adlandırmaları vermiş. Budizm yerine Buddhadharma (Buddha dini), Konfüçyizm yerine Ru Jia/Konfüçyüsçü felsefe, Seldschuken yerine Selçuklu, Türkei yerine Türkiye vb.



Holenstein, Başlangıç ve Model Tasvirleri bölümünde insanlık tarihinin en son arkeolojik bulgulara göre belirlenen dönemlerine iniyor. Holenstein'e göre insanların dünyaya yayılmasında modern insanın kökeninin neresi olduğuna dair çeşitli hipotezler ortaya atılmıştır. Daha yakın tarihli olan ve günümüzde halen geçerliliğini koruyan Out of Africa hipotezine göreyse modern insanın (homo sapiens) kökeni tıpkı arkaik ataları gibi sadece Afrika'ya dayanır. Out of Africa modeli, insanların aynılığını tarihin muhtemel bir gerçeği olarak açıklar. Holenstein, model tasvirlerini açıklarken felsefenin doğuş ve yayılış evreleri hakkında filozofların görüşlerine de yer veriyor. Bu evreleri açıklarken kullanılan diyagramlar okura kolaylık sağlıyor diyebiliriz.



Ön Koşullar ve Bağlam Koşulları bölümünde Holenstein, felsefî hareketlerin içinde oluştuğu koşullara göre nasıl değerlendirilebileceği üzerinde duruyor. Felsefenin Dört Tarihi bölümünde ise kabaca batı, güney, doğu ve kuzey yönlerinde (haritaya göre) felsefe tarihinin hangi aşamalardan geçtiği yine haritalar yardımıyla aktarılmış. Holenstein, Şimdiki Zaman ve Gelecek bölümünde ise küreselleşme olgusuyla birlikte dünyanın 21. ve 22. yüzyıllarda alması muhtemel durumları hakkında bilgiler veriyor. Çalışmanın bir başka önemli kısmı ise atlasın yarısından fazlasını teşkil eden kişi ve coğrafya dizinleri. Felsefe Atlası, felsefenin coğrafyasına, coğrafyanın felsefesine meraklı okurlar için bir başucu kitabı. Çalışmayı okurken İbni Haldun'un “Coğrafya kaderdir” sözünü arada bir hatırlayacaksınız.



Kitabın künyesi:


Felsefe Atlası / Düşünmenin Mekânları ve Yolları


Elmar Holenstien


Tercüme: Ogün Duman


Küre Yayınları


2015


344 sayfa


#Felsefe Atlası / Düşünmenin Mekânları ve Yolları
#Elmar Holenstien
#Ogün Duman
#Küre Yayınları
9 yıl önce