|

Eleştirel muhakeme

Atasoy Müftüoğlu
04:00 - 15/10/2018 Pazartesi
Güncelleme: 02:57 - 15/10/2018 Pazartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

İslam dünyası toplumları, kültürleri, kapitalist dünya ekonomisinin hayata geçmesiyle (16ncı yüzyıl) birlikte başlayan modern tarihin sömürgeci boyutunu, modern bilgi ve iktidar yapılarının sömürgeci temellerini, modern bilimsel, entelektüel ve siyasal iktidarların sömürgeci ihtiraslarını, tarihin Avrupamerkezci üretimini teşhis edemediler. Bu dönemle birlikte Batılı bilgi mutlaklaştırılarak evrenselleştirildi, Batı insanını merkeze alan bir insanlık fikri oluşturuldu, öteki bütün değer ve anlam sistemleri reddedildi, dünya anlamı olmayan maddi nesnelere indirgendi ve böylelikle şeyleştirildi. Sözünü ettiğimiz ırkçı insanlık fikri, Batılı olmayan toplumları, halkları ve kültürleri doğuştan kusurlu/sorunlu/yetersiz olmakla tanımlayarak, Batı’nın-Amerika’nın entelektüel otoritesini/iktidarını meşrulaştıran ideolojik bir iklim oluşturdu.

PARADİGMATİK BAĞIMLILIK

Batılı bilgi yapılarının entelektüel otoritesi ve iktidarı, İslami bilgi, dil, dünya görüşü ve tecrübeyi marjinalleştirdi. Bu marjinalleşmeyle birlikte İslam dünyası toplumları-kültürleri, tahakküm üreten ırkçı-ideolojik bilgi yapılarıyla/sistemiyle ilgili epistemolojik sorgulamalar, analizler, çözümlemeler ve eleştiriler yapamadılar. Epistemolojik sorgulamalar, hesaplaşmalar, yüzleşmeler yapılmadığı, yapılamadığı için de, toplumlarımız paradigmatik bir bağımlılık içerisine girdiler, bu bağımlılığı içselleştirdiler ve bu bağımlılık kronik bir bağımlılığa dönüştü. Böylece, bilimsel sömürgeciliğe alan açılmış oldu. Üniversite eğitim sistemi, akademik dil/gelenek ve değerler kurumsallaştırılarak küreselleştirildi. Böylece İslami bilgi/dünya görüşü/tecrübe dışlanarak bilimsel sömürgeciliğe tabi kılındı.

Bilimsel sömürgecilikle uzlaşan İslam dünyası toplumları ve kültürleri için bu saatten sonra, hayatın her alanında modern dünya sisteminin temel referanslarını kabul etmekten başka bir çare kalmamıştı. Bu gönüllü kabul ve kölelikle birlikte İslami bilgi/dil/dünya görüşü yapıları eksiksiz bir biçimde madunlaştırıldı. Maruz bırakıldığımız madunlaştırılmayı aşamadığımız, bu madunlaştırılmanın nedenleriyle ilgili kapsamlı/derinlikli çalışmalar yapamadığımız için, egemen bilgi-bilim-iktidar yapıları karşısında bütünlüklü bağımsız seçenekler üretmeyi de başaramadık.

SAHTE İYİMSERLİKTEN VAZGEÇMELİYİZ

Bugün İslami bilgi’yi, dili, dünya görüşünü yeniden üretemediğimiz, özgürleştiremediğimiz, bu yönde entelektüel anlamda kapsayıcı bir vizyon oluşturamadığımız halde, yeni bir tarih ve medeniyet üretmekten söz edebiliyoruz. Sahte iyimserliklerle oyalanmaktan vazgeçmeliyiz. Toplumlarımız, İslami düşünce/kültür/ilahiyat çevreleri, İslami bilginin, dilin, dünya görüşünün nasıl bağımsızlaştırılabileceğine ilişkin ikna edici çalışmalar yapmıyor. Bu nedenledir ki bugün, her tür emperyalizm, farklı/özgün/bağımsız bilgi biçimlerine, dünya görüşlerine hayat hakkı tanımayarak tarihin sonunu ilan edebiliyor. Bizler, Müslümanlar olarak, bu şartlar karşısında, paradigmatik bağımsızlığı kazanabilmek için nitelikli bir düşünce iklimi oluşturmak yerine, hamaset ve popülizm yoluyla tarihe girebileceğimizi sanıyoruz.

İslam dünyası toplumları-kültürleri bugün büyük ölçüde geleneğin bakışı-baskısı altında şekilleniyor. Geleneğin baskısı altında şekillenen edilgen bir bünye, hiç bir şekilde etki üretemez. Edilgen bir bünye için, dışarıdan dayatılan her etkiye maruz kalmak, bugün karşı konulamaz bir kader halini almıştır. Geleneksel yapılar, her durumda, statüko yönünde, statükoyu korumak yönünde tercihler yaptığı için, toplumlarımız, düşünce ve kültür çevrelerimiz, değişim yönünde bir tercih yapamıyor. Geleneğin yapıları, eleştirel düşünce ve üretkenliğe izin vermiyor.

İSLAM DÜNYASI OTORİTESİNİ KAYBETTİ

İslam dünyası toplumları-kültürleri, önce, içeriden maruz kaldığı çok yönlü saldırılarla kendi kendisini itibarsızlaştırdıktan sonra, dışarıdan gelen saldırılar, seküler saldırılar yoluyla bütünüyle istikrarsızlaştırıldı, otoritesini kaybetti.

İslami bünye, eleştirel muhakemeye hayat hakkı tanımayan taklit’in kurumsallaştırılmasıyla birlikte İslami potansiyelini ve yeteneğini kaybetti. Kendi potansiyelini-vizyonunu kaybeden bir bünye için, seküler eğitimin, seküler kültürün, bilim yöntemlerinin, ve bu konulara ilişkin tüm altyapının ithali bir zorunluluk haline geldi. Toplumlarımız, İslami bilgi yapılarının inşası için nitelikli kadrolara sahip olmadıklarından, Batılı bilginin emperyalizmini kurumsallaştıran, evrenselleştiren dünya üniversite sistemine dahil oldular. Bütün toplumlara tek bilgi biçimi olarak dayatılan mekanik-araçsalcı bilim, askeri-endüstriyel araçların hizmetinde olan bilim, sekülerleşmenin yardımıyla tartışma kabul etmeyen bir otorite haline geldi.

YENİ KUŞAKLARA ESKİ CEVAPLAR

İslam dünyası toplumlarında, gelenek eleştirel bilince geçit vermediği için, Müslümanların karşı karşıya bulundukları tarihsel/hayati/yapısal önemi olan sorunlar kamusal bilince yansıtılamıyor. Toplumlarımız, düşünce/kültür/eğitim çevrelerimiz, kamusal alanın milliyetçilikler, ulus-devlet kutsalları, bencillikleri, çıkarları tarafından sömürgeleştirilmesi sebebiyle tarihsel sorunları konuşmuyor, tartışmıyor, gündeme getirmiyor. Yeni kuşaklara eski cevapları sunmaya devam ediyoruz.

Kapsamlı, kuşatıcı, bütünlüklü ve bağımsız bir dünya görüşü bilincine, kültürüne sahip olmayan topluluklar, her durumda ırkçı, ideolojik, milliyetçi, mezhepçi bir ilgiye-gündeme maruz kalıyor. Gerektiğinde zihin mühendisliğinin kolaylıkla yapılabildiği bir dünyada, bağımsız İslami bilginin, bilincin, dilin ve dünya görüşünün çok hayati bir önem taşıdığını hatırlamak gerekir. İç tartışmalarla, karşıtlıklar ve rekabetlerle, hamaset ve romantizmle büyülenen toplumlar, tarihin ve dünyanın hangi yönde yoğunlaştığını fark edemiyor. Günümüzde her tür iktidar ihtirası, pragmatizmin en kirli yanlarıyla birlikte içselleştirilebiliyor. Pragmatizmle sınırlı iktidar tercihleriyle hiç bir hakikate hizmet edilemeyeceğini bilmek-anlamak gerekiyor.

#İslam
6 yıl önce