|

Erdoğan doğru modernleşmeyi başlattı

Türkiye, Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde hem refah düzeyini yükseltti hem de kendi milli ve yerli kimliğini keşfederek, 100 yıldır millete rağmen yürütülen projeleri bertaraf ederek doğru modernleşmenin yolunu açtı.

Yeni Şafak ve
04:00 - 11/09/2016 Pazar
Güncelleme: 20:42 - 10/09/2016 Cumartesi
Yeni Şafak
Bayram Kısıklı - TÜKETİCİ Vakfı Başkanı


100 yıllık sanayi devrimiyle tüm dünyanın üretimini gerçekleştirerek çok ilerleyen ve güçlenen Avrupa'nın Birinci Dünya Savaşında her alanda ortaya çıkan tartışılmaz üstünlüğü öylesine güçlü bir rüzgar estirdi ve dünyayı bütünüyle etkisine aldı ki, (1920'de Asya ve tüm Afrika, Avrupa'nın işgali altındaydı.) Avrupa dışında kalan bütün toplumlar hızla değişmeye ve Avrupa'yı kopyalamaya başladılar. Milli mücadelede yeniden kurulan ordu dışında, Osmanlı'dan kalan tüm kurumlar 10 yıllık savaşta yok olmuştu. ABD, İngiltere ve Fransa'daki gibi tarımın makineleşmesi ile üretimin sanayileşmesi ve kentleşme ile gelişecek doğru modernleşme sistemi yerine, üretim yapısı değiştirilmeden, ilkel tarım üretimli köylü toplumunda ordu merkezli devlet ile emir komuta modernleşmesi başlatıldı ve güvenlik nedeniyle sadece dış görünüşü esas alan yapay bir kültürel devrim modernleşmesine geçildi. Rusya, Japonya, Güney Kore ve Çin gibi kendi kültürel gelenekleri korunarak tarımın makineleşmesi ve üretimin sanayileşmesiyle modernleşme gerçekleştirilebilirdi. Çok radikal bir şekilde aniden hızla Avrupa kopyalanmaya ve dindarlıktan dinsizliğe gidilmeye başlandı. Osmanlı ile İslam inkâr edilip kötülenerek Müslüman Anadolu halkı geçmişinden koparıldı.



İlk yıllarda zorla içerikten ziyade dış görüntüye vurgu yapıldı ve kılık kıyafete büyük önem verildi. Halkın savaşta gördüğü düşman askerlerinin giydikleri şapka ve Avrupalı kadınların kıyafetleri modern kıyafetler diye zorla giydirildi. Harf devrimi ile Kur'an harfli Osmanlı Türkçesiyle yazılı tüm hikaye, roman, okul ve dini kitapları toplanarak yakıldı. Köylerde Jandarmalardan kaçırılan Kur'an ve Elifba cüzleri ahırlarda çamur sıvaların altına saklandı. Fas'tan Endonezya'ya, Kazan'dan Kenya'ya, Saraybosna'dan Çin'e kadar Kur'an okunan her ülke ile İstanbul'dan Kur'an harfli Osmanlı Türkçesi ile iletişim kuruluyor ve tüm İslam dünyasına liderlik yapılıyordu. Dünyada hiçbir yerde örneği olmayan harf devrimi baltasıyla 1000 yıllık Türk İslam kimliği yok edildi. İslam'sız bir Türk kimliği zorla kurulmaya çalışıldı ama başarılı olamadı. Osmanlı'dan Cumhuriyete geçişte, jandarma dipçiğiyle sindirilmiş Müslüman köylülerin üzerinde İslam'ı reddeden bir idare oluşturuldu. Adeta kadınları başörtülü dindar ailelerden oluşan halkı idare etmek için Halk Evlerinde, İslam'ı sevmeyen ve başörtülü dindarlardan nefret eden imtiyazlı bir üst sınıf 'galaksi' kuruldu.



DARBELER DÖNEMİNDE ISRARIN SÜRDÜRÜLMESİ


1950'de demokrasiye geçilmesiyle Müslüman halkın demokratik hak ve özgürlükleri, siyasal örgütlenmesi, yöneticilerimizin korkulu rüyası olmaya başladı. 1925'lerde Müslüman halkın ötekileştirilmesi üzerine kurulan düzen, 1945'lerde Müslüman halkın siyasal örgütlenmesi ile yıkılacaktı. Menderes, özgür seçimle milli iradenin tecelli ederek halkın oylarıyla işbaşına gelmek ve yönetmek sistemini halka öğrettiği için işkence gördü ve idam edildi. Darbeler dönemi boyunca, Avrupa gibi sanayi üretimiyle ortaya çıkan modernleşme yerine kadın dış giyimi üzerinden yanlış modernleşme anlayışında ısrar edilerek, hep Avrupalı gibi giyinenlere “modern, ilerici, Batılı, güzel” ve milli/yerli geleneklerimize göre giyinenlere “yobaz, gerici, dindar, çirkin” denilerek, sürekli kadın giyim tüketimi üzerinden Müslüman halk aşağılanarak ötekileştirildi. Modern görünmek modern olmaktan daha önemli oldu. Hastalık düzeyinde Avrupalı gibi olma arayışında olan, yerli ve milli değerleri dışlayan ve küçümseyen çapsız, ruhsuz, kompleksli, klonlanmış sözde aydınlar üretildi. Masa başında hazırlanan psikolojik harp teknikleriyle üretilen sahte milliyetçilik ve devrimcilikle, özellikle medya ve eğitimle militarizm inşa edildi ve sürekli Müslümanların siyasal örgütlenmesi önlendi.



Böylece modernlik, ülkemizde bir tür felsefi bağnazlık olarak yerleşti. Ortaya hem değişimci ve ilerici, hem de tamamen muhafazakar, hatta tutucu bir modernlik algılaması çıktı. İleri'ye işaret eden konularda değişimlere destek verilirken, ekonomik ve teknolojik gelişmenin sağlanamaması ve halkın ötekileştirilmesi nedeniyle yönetici bürokratik elitlerce toplumun talepleri karşısında tutuculuk yapıldı. Kendi halkını tehdit ve milleti potansiyel tehlike görmek anlayışıyla devleti halka karşı koruyan partiler oluştu. Gerici, 'ilerici' oldu ve ilerici, 'gerici' oldu. Sağ, 'sol' oldu ve sol, 'sağ' oldu. Böylece bizzat ilericilik, bir tutuculuk haline geldi. Kendisini sürekli 'ileri' olarak sunan, ancak 'ileri' kavramını dondurduğu ölçüde tutuculuğu temsil eden bir yaklaşım sonucu, gelişimi anlamayan, değişmek istemeyen ve daha da temelde Müslüman Anadolu'yu sevmeyip toplumdan korkan bir ideolojik tıkanma, dindar halkı devletten uzak tutan yoz ve yobaz bir laiklik 'dini olmayan irtica' devlet anlayışı olarak yerleşti.



YANLIŞ MODERNLEŞME SİSTEMİNİ TAMİR SÜRECİ


Dünyada seçim yoluyla ilk demokratik köylü ihtilâlini gerçekleştiren, ülkemizin en iyi organize olmuş sivil toplum örgütü olan AK Parti'nin lideri Erdoğan'ın, AB üyelik sürecinde yaptığı reformlar ile dış görüntünün ötesinde, temel hak ve özgürlükler çerçevesinde, topluma değen derin bir Batılılaşma süreci içine girildi.



İnançlı ve samimi bir Müslüman olan Tayyip Erdoğan, eşiyle birlikte geleneği modernliğin içerisine taşımış ve mütedeyyin (dindar) ailelere, özellikle ataerkil ve geleneksel toplumsal yapıyı modern bir dönüşüme açma fırsatı sunan kadın-erkek eşitliğinin Anayasaya aktarılması ile geleneğin modernliğin içerisine taşınması yollarını göstermiş ve yeniliğe açık modern bir muhafazakarlık geliştirmiştir.



Siyaset kurumunu, sosyal mobilizasyonu sağlamanın, yani aşağıda/çevrede/köyde olanları yukarı/kentli/merkez kabul edilen sınıflara taşımaya çalışmanın başlıca mekanizması olarak gören Erdoğan ile tarihimizde görülmemiş çok sayıda çevredeki yoksul ve dindar insanlar, büyük bir başarıyla merkeze taşınmış ve kentlere yerleştirilmiş, böylece aşağıdaki kitleler yukarıya taşınarak siyasi ve ekonomik eşitlik ile toplumsal bütünlük sağlanmıştır.



Bugünün dünyasında Türkiye'yi kendi özgün kimliğinin en güçlü yapacağını, İslam ile Avrupa'yı birleştirebilen Türkiye'nin dünyaya eşi benzeri olmayan bir kültür ve demokrasi örneği sunabileceğini en iyi bilen kişi olan Tayyip Erdoğan, kültürel kimliğimizin tıpkı inen bir bayrağın yukarıya asılması gibi bırakılan yerden alınıp yeniden üretilmesi ve ileriye taşınması için çalışmaktadır.


Türkiye'de modern hayatın değerlerini en çok güçlendiren Erdoğan'la birlikte kişi başı tüketim/alım/ödeme gücü 10 bin dolara erişmiş, ekonomisi sanayileşmiş, toplumsal yapı kentlileşmiş, eğitim seviyesi yükselmiş ve bilgi teknolojileri ile donatılmış, evrensel değerler ile bireyselleşme artmış ve temsili demokrasi gelişmiş böylece geleneksel toplum olmaktan çıkılmış ve modern toplum olmaya başlanmıştır. Bugün Türkiye, daha iyi giyinen, daha sağlıklı beslenen, daha kaliteli konutu, otomobili, bilgisayarı, interneti, akıllı telefonu, evinde tüm elektrikli eşyaları olan daha çok modern ailelerden oluşmaktadır.


Geçmişi inkâr etmeden geleceğin inşa edilmesi gerektiğini savunarak 14 yıllık iktidarında yanlış modernleşme arızalarını tamir etmeye çalışan ve sahip olduğu iktidar gücünü Türkiye'nin çağdaş Batı demokrasileri standardına kavuşması için kullanan Tayyip Erdoğan, ülkemizi % 90'ın üzerinde AB tam üyelik mevzuatına uyumlaştırmış, böylece Türkiye, nüfusu Müslüman bir Avrupa ülkesi haline gelmiştir.



ERDOĞAN DOĞRU MODERNLEŞME DÖNEMİNİ BAŞLATTI


İslam'ı kurtarmak için yapılan Milli Mücadelede 1922'de savaş kazanıldı ve savaşan Müslüman Anadolu köylüleri, köylerine gitti. Gazete, radyo, tv, cep telefonu ve internet gibi bugünkü iletişim araçlarının hiçbiri yoktu. Avrupa'nın sadece dış giyiminin kopyalandığı yanlış modernleşme döneminde % 15 nüfusun yaşadığı kentlerde Müslümanlık görünür olmaktan çıkarıldı ama % 85 nüfusun yaşadığı köylerde camiler dolup taşıyordu. Tek parti döneminde alınan kararlardan köylülerin haberi hiç olmuyordu ve sürekli jandarma dipçiği ile sindiriliyordu. Çok büyük zorluklara rağmen köylüler üzerinden Müslüman Anadolu'nun % 10'u


Menderes, % 20'si Demirel, % 10'u Özal, % 35'i Erdoğan döneminde başarıyla kent merkezlerine yerleştirildi.



15 Temmuz 2016 gecesi tarihimizde ilk kez dindarlar ve yoksullar, iktidara taşıdıkları ve 11 kez üst üste oy verip seçim kazandırarak iktidarda tuttukları Erdoğan için darbecilere karşı ayaklandılar. Müslüman Anadolu tekbirler getirerek darbecileri durdurdu. Oy istediğinde sürekli oy verdikleri Erdoğan, 15 Temmuz gece yarısı canlarını vermelerini istedi, hemen sokaklara çıktılar, savaştılar, kanlarını ve canlarını verdiler. Böylece 1925'lerden beri ordu merkezli emir komuta modernleşmesiyle kurulan ve sürdürülmeye çalışılan yanlış modernleşme dönemi sona erdi.



15 Temmuz artık milletimizin direnmesinin ve dirilmesinin yeni miladı (doğumu) oldu. 1922'de savaştan sonra köylerine dönenlerin ve hiçbir şeyden haberleri olmayan köylülerin 90 yıllık süreç içinde gelişerek kentlileşmiş torunları, Erdoğan liderliğinde, 15 Temmuz gecesi Müslüman Anadolu'yu yeniden dirilttiler. Gözleri ve kulakları Erdoğan'da olarak, önceleri meydanlarda şimdi evlerinde demokrasi nöbetleriyle artık yaşadıkları şehirlerin merkezindeler. 14 yıllık iktidarında yanlış modernleşmenin hatalarıyla uğraşan Erdoğan'ın, 15 Temmuz destanı ile doğru modernleşme dönemini başlattığını biliyorlar.


#Bayram Kısıklı
#Modernleşme
8 yıl önce