|

Ey Merkez Bankası yanıl

04:00 - 3/01/2015 Cumartesi
Güncelleme: 00:05 - 3/01/2015 Cumartesi
Diğer
Gündem
Gündem
YRD. DOÇ. DR. MEVLÜT TATLIYER - KIRKLARELİ ÜNİVERSİTESİ

Bir işi yapmakla görevlendirildiyseniz, size o işi yapabilmeniz için gerekli olan yetkiyi verirler. Üstüne, yaptığınız işin akıbetinden de sorumlu olursunuz. Ülkemizde merkez bankası (TCMB), para politikasını yürütmekle görevlendirilmiş durumda. Bunu gerçekleştirebilmesi için de TCMB’ye geniş yetkiler tanınmış vaziyette. TCMB’nin en büyük yetkisi para basma imtiyazını elinde tutması. Bunun yanı sıra, TCMB nihai kredi mercii olarak bankalara kredi verme yetkisine de sahip. Görev tamam, yetkiler de mevcut. Fakat sorumluluk? İşte kayıp halka bu… Kayıp halkayı TCMB kanununda da bulamıyoruz: Kanunda “görev” kelimesi 81 kez, “yetki” kelimesi 46 kez geçerken “sorumlu” kelimesi 5 kez, “sorumluluk” kelimesi de sadece 2 kez geçiyor.


Geriye gidelim. İki dünya savaşı arasındaki dönemde dünya ekonomisinde çok ciddi sıkıntılar yaşandı. Özellikle 1929 yılında başlayan ve ancak dünya savaşı ile birlikte sona eren büyük krizin etkileri tüm dünyada çok şiddetli bir şekilde hissedildi. Tarım ürünü fiyatlarındaki inanılmaz düşüş de o dönemde bu ürünlerin ihracatçısı olan ülkemizi çok derinden etkiledi. 2. dünya savaşının sona ermesine yakın, 44 ülkeden 730 delege 1944 yılında Amerika’da toplandı ve geçmişteki sıkıntıların bir daha yaşanmaması adına savaş sonrası dönemin finansal düzenini inşa etmeye koyuldu. 

Kurulan finansal düzenin köşe başında sabit döviz kuru sistemi bulunuyordu. Ayrıca ülkeler sermaye hareketleri ve faizler üzerinde ciddi bir kontrol uygulamaya başladılar. Bu düzende merkez bankaları göreceli olarak geri planda kaldı. 1970’li yıllarda bu sistemin çökmesi ile birlikte uluslararası sermaye hareketleri ve faizler üzerindeki kontrol kademeli olarak kaldırıldı ve böylece para politikası oldukça önemli hale geldi. Bunun sonucunda da merkez bankaları finansal sistemin önemli bir aktörü olarak ön plana çıktı. Yeni finansal sistemde böylece merkez bankaları oldukça popüler hale geldi. İnsanlar merkez bankası başkanlarının ağzına bakar duruma geldi.

MERKEZ BANKASI BAŞKANLARI 

Finansal sistemin neredeyse tamamen serbestleştirilmesiyle birlikte 1990’lı yıllarda ülkeler birbiri ardına enflasyon hedeflemesi rejimine geçtiler. Merkez bankalarının uyguladıkları para politikasında bağımsız hareket etmesi gerektiği yönündeki anlayış da bu dönemde tüm dünyada önemli bir teveccüh kazandı.

Türkiye’nin de 1970’lerden 2000’lere kadar enflasyon belasından bir türlü kurtulamamasının arka planında, hükümet harcamalarının merkez bankasından direkt olarak finanse edilmesi bulunuyordu. 25 Nisan 2001 tarihinde TCMB kanununda yapılan değişiklikle bu yol kapatıldı. Yine Türkiye’de dalgalı kur rejimine 2001, enflasyon hedeflemesi rejimine de 2002 yılında geçildi. Zaten sermaye hareketleri ve faiz oranları üzerindeki kontrol de 1990’a gelindiğinde tamamen kaldırılmıştı. Böylece Türkiye’de 2000’li yıllarla birlikte merkez bankacılığı anlayışında yeni bir döneme girilmiş oldu. Merkez bankası başkanları da daha önce olmadığı kadar etkin ve kamuoyunda görünür hale geldi.

Fakat ortada bir problem vardı. Merkez bankasının etki alanı ve etki gücü önemli ölçüde artarken merkez bankasının sorumluluk düzeyinde herhangi bir değişiklik yaşanmadı. Merkez bankası bağımsızlığına yapılan aşırı vurgu da bu durumun gözden kaçmasında önemli bir paya sahip oldu. Konjonktür, kendi başına hareket eden ve aldığı kararlardan ve gerçekleştirdiği uygulamalardan sorumlu tutulmayan merkez bankası lehineydi. 

TCMB kanununda çok ilginç bir ibare var: “Banka [TCMB], fiyat istikrarını sağlama amacı ile çelişmemek kaydıyla Hükümetin [ekonomik] büyüme ve istihdam politikalarını destekler.” Bu ibare iki yönden oldukça sorunlu… Birincisi, bu ibare fiyat istikrarının ekonomik büyüme ve istihdam düzeyinden sonsuz kat daha değerli olduğunu ima ediyor. Mesele fiyat istikrarı olduğunda geri kalan her şeyin önemi sıfıra indirgeniyor yani. Merkez bankası başkanının enflasyon düşmeden faiz düzeyinin değişmeyeceğine yönelik ifadeleri de tam da burada ma’kes buluyor.

FİYAT İSTİKRARI

İkincisi, fiyat istikrarının yüzde kaç enflasyon düzeyine tekabül ettiğine yönelik dünyada genel bir kabul bulunmuyor. Yüzde 2, 5 veya 8 düzeyindeki enflasyonun fiyat istikrarı demek olduğuna yönelik herhangi bir teorik kanıt veya ampirik bulgu yok. Böylece ortaya şöyle bir durum çıkıyor: Tam olarak ne anlama geldiği ve düzeyinin ne olduğu bilinmeyen bir fiyat istikrarı heyulası için ekonomik büyüme ve istihdam düzeyi gibi hayatlarımızı direkt olarak etkileyen hedefler tamamiyle göz ardı ediliyor.

Diyelim ki hali hazırdaki enflasyon oranı yüzde 6 ve merkez bankasının enflasyon hedefi de yüzde 5. Merkez bankası bu durumda, fiyat istikrarı hedefi ile çeliştiği için ekonomik büyüme ve istihdam düzeyini göz ardı ediyor ve enflasyonu yüzde 6’dan 5’e düşürebilmek için sıkı para politikası uyguluyor. Bu durumda da kaçınılmaz olarak ekonomik büyümeden ve istihdam düzeyinden taviz veriliyor. Verilen taviz sadece bir istatistik değil, yüz binlerce insanın ve onların ailelerinin, akrabalarının hayatları söz konusu. Sonuçta ortaya önemli bir toplumsal maliyet çıkıyor.

Peki gerçekte fiyat istikrarı yüzde 6 enflasyon demek ise ne olacak? Ya da yüzde 5 ile 6 arasında fiyat istikrarı açısından anlamlı bir fark yoksa? Daha da genellersek, yüzde 10 enflasyon düzeyi de fiyat istikrarı anlamına geliyorsa?

MERKEZ BANKASININ ÖZERKLİK ÇERÇEVESİ

Fiyat istikrarına aşırı vurgu yapıldığına ve bu rejimin ekonomileri olumsuz etkilediğine yönelik literatürde oldukça hatırı sayılır düzeyde çalışma var. Üstelik, yüzde 15 enflasyon düzeyinin dahi ekonomi üzerinde hissedilir düzeyde olumsuz bir etkiye sahip olmadığına yönelik çalışmalar da.

Bütün bunlar ışığında soralım: Ya merkez bankası yanılıyorsa? Bunun gerçekte sorumlusu kim? Merkez bankası kelimenin tam anlamıyla sıfır sorumluluğa sahip. Ne merkez bankası çalışanları ne de başkanı yanılıyor olmaları durumunda herhangi bir yaptırımla karşı karşıya değil. Merkez bankasının yanılıyor olması durumunda seçim sandığında bunun sonuçlarına katlanacak olan ise hükümet. Yani, nihai sorumlu hükümet.

Bu durumda nihai sorumlu olarak hükümetin merkez bankasının bağımsızlık ve özerklik çerçevesini gözden geçirmesi gerekiyor. Bu çerçevede, merkez bankasının fiyat istikrarı hedefine ekonomik büyüme ve istihdamı düzeyinin de eklenmesi gerekiyor. Amerikan merkez bankası Fed, temel amacını para politikası yoluyla tam istihdamı ve fiyat istikrarını sağlamak olarak ifade ediyor. TCMB’nin de böyle bir dönüşümden geçmesi Türkiye ekonomisi için şart.
#TCMB
#savaş
#Tarım
9 yıl önce