|

Ey sâlik-i sâdık! İşte gaye, işte anahtar

Ömer bin Ali el-İspîri’nin yazdığı “Husûnü’l-Metâlib”, Büyüyenay Yayınları tarafından Ruhun Kaleleri ismiyle yayımlandı. İspirî, tarih, fıkıh, kelam, mantık, arap dili, tefsir ve tasavvuf gibi alanlarda eserler bırakmış. Herhangi tarikata intisabı net olmasa da yazarın ifadesiyle “Birgivî çizgisinde bir sûfi” olduğu söylenebilir.

Yeni Şafak
04:00 - 9/01/2019 Çarşamba
Güncelleme: 09:50 - 9/01/2019 Çarşamba
Yeni Şafak
​Ey sâlik-i sâdık! İşte gaye,  işte anahtar
​Ey sâlik-i sâdık! İşte gaye, işte anahtar
KÂMİL BÜYÜKER
Hakikate ve hikmete talip olanlar için içeride ve dışarıda yol kesici âmiller her daim vardır. Bunları bilmek ve bertaraf etmek de her kişinin değil, er kişinin kârıdır. Ruhun vasıl olmak istediği hedefleri hatırlatan, bunlara ulaşmasına mani olup etrafını saran, insanın kemâle ulaşmasına mani olan bu amiller 1767 Miladi senesinde Ömer bin Ali el-İspîri’nin yazdığı Husûnü’l-metâlib adlı risalesine konu olmuş. Büyüyenay Yayınları tarafından Ruhun Kaleleri (Haz. Osman Nuri Karadayı, 2018, 153 s.) ismiyle yayımlanan eser aynı zamanda bir seyr ü sülûk risalesi olma özelliğini taşıyor.
İMAM BİRGİVÎ ÇİZGİSİNDE
İSPİRLİ BİR ÂLİM VE SÛFİ

On sekizinci yüzyılda Anadolu’da yaşamış bir Osmanlı âlimi ve sûfisi olan Ömer bin Ali el-İspirî, Erzurum’un İspir ilçesinde doğmasından (1120/1708) dolayı İspirî nisbesini almıştır. Fatih medresesi müderrisi, Huzur dersleri muhataplığı, Üsküdar naibliği gibi vazifelerde bulunduğunu kitaptan öğreniyoruz. 1202/1788 tarihinde vefat eden İspirî, tarih, fıkıh, kelam, mantık, arap dili, tefsir ve tasavvuf gibi alanlarda eserler bırakmış. Herhangi tarikata intisabının olup olmadığı konusu net olmasa da yazarın ifadesiyle “İmam Birgivî çizgisinde bir sûfi” olduğu söylenebilir.

Husûnü’l-metâlib’i evliyanın kitaplarını okuyarak, bu eserlerde tavsiye edilen hususlara riayet ederek kaleme aldığını ifade eden İspirî, eserin nihai hedefinin ise Allah’ın feyzinden insanlara bir nebze de olsa saadet sunabilmek olduğunu ifade ediyor.

KALELERİ KUŞATAN ENGELLER
VE YOL AÇAN ANAHTARLAR

Husûnü’l-metâlib anlam itibariyle “elde edilmek istenen hedeflerin saklı olduğu kaleler” anlamını taşıyor. Kitabı yayına hazırlayan Karadayı’nın da ifade ettiği gibi “sembolik dil kullanılarak yazılan eserde katedilmesi gereken her bir aşama için bir kale metaforu kullanılmıştır. Husûn (kaleler), metâlib (hedefler), mefâtih (anahtarlar), akabe (engel) kavramları üzerinden kurgulanan risalede iç içe yükselen altı kale zikredilmiştir. Her bir kalede yer alan hedefler, o hedeflere ulaşmak için anahtarlar ve engeller sıralanmış. Ömer bin Ali el-İspiri bu hedefleri , iman, tevbe, rızâ, ilm-i ledünnî, mârifet-i hâssa ve müşâhede-i mahsûsa şeklinde sıralamış. Ardından anahtarları da zikretmiş: ikrar, tevbe, ibadet, zikir, terk-i masivâ ve mahza meşiyyet. Her kalenin önünde ise bizi bekleyen büyük engeller vardır ki bunların her birisi aşılmadan bir diğerine geçilmesi mümkün değildir. Bunlar; nefsin hazları, kötü ahlak, fasıklarla dostluk, yedi âzanın afetleri, ibtilâ, günaha dönmek ve yeniden başkalarının haklarına girmek, günaha dönmek, masivâya meyletmektir.

Hedef olarak ortaya konan altı kalenin yani “metâlib-i sitte”nin peygamberlere indirilen kitapların özü, tefsir, hadis ve tasavvuf ilimlerinin nihai hedefi olduğunu söylüyor. “Metâlib-i sitte, hastalar için ruhanî şifa, dertliler için Lokmanî devâ, muhtaçlar için iksir-i ahmerî, darda kalanlara manevi destek, şaşkınlar için güçlü bir delil, salikler için kâmil bir mürşid, garipler için samimi bir arkadaş, yolcular için güvenilir refik, sultanlar için sağlam bir silahtır.

Yine bil ki altı matlabın niteliği de şudur:

Metâlib-i sitte, semadan nebilere indirilen kitapların özü, hakikatıdır.” (s.132)

RUHUN KALELERİNDE
YAŞANAN İNTİHAL VAKASI

Esasen İspirî’nin 1764 yılında sistemli bir şekilde tertip etmeden yazdığı risale 1766 yılında bir dostu tarafından istenmiş, hiçbir ekleme ve çıkarma yapılmadan müellifin ismi değiştirilip kendi ismi yazılmak suretiyle bir intihal vakasına imza atılmıştır. İspirî yapılan bu intihal karşısında hırsızlığı yapan kişiye dair soruların yer aldığı makale bölümünü de ilave ederek eseri 1767 yılında yeniden kaleme almıştır. Ruhun kalelerini çepeçevre saran iç düşmanlar yanında dışarıda da dost bilinen düşmanlar olduğunu bizatihi müşahade eden İspirî, “risale sahibinin ismini değiştirmek ve risaleyi kendine nispet etmek ise alçak bir hırsızlıktır. Hatta tasnif/te’lif erbabı nazarında ayıpların ve ahmaklığını gösteren alâmetlerin en çirkinidir. Çünkü apaçık bir hırsızlığa cesaret etmiştir.” (s.88) demiştir. Hırsızı intihali ile yüzleştiren İspirî eserinde, risaleyi okumak ve feyizlenmek isteyenlere de şöyle dua etmiştir:

RİSALEYİ OKUYANLARIN
DUYACAĞI KALBÎ FERAHLIK

“Sonra ben diyorum her kim ki bu risaleyi başından sonuna kadar okursa Allah’ın (c.c.) lütfuyla kalbi iyice ferahlar, göğsü genişler. Nitekim geçmiş alimlerin sözlerini münazara etmek ve geçmiş evliyanın sırlarına muttali olmak kalbin ferahlaması, göğsün genişlemesi ve zihnin açılmasının sebeplerindendir. Allah her türlü murat ve isteğe eriştirendir.” (s.24)

İNSANIN SEYR-U SÜLÛKU
VE YOL AZIĞI NASİHATLER

İlgilisi için Arapça metinlerin tercümeye eşlik ettiği Ruhun Kaleleri risalesi gayesini şaşırmış insana önce varoluş gayesini hatırlatıyor, sonrasında ise o hedeflere ulaşmak için nelerden vazgeçip, nelerin mücadelesini vermesi gerektiğini gösteriyor. Aslında anlatılan insanın/insanlığın seyr ü sülûku ve bu yolculukta geçirdiği merhalelerdir. Son söz yine İspirî’nin: “Ey dostlar, fakir İspirî’nin davetine koşun. O bu risalesiyle size nasihat etmektedir. Onun davetine tereddütsüz koşun. Sizler orada yiyenler için lezzetli meyveler gibi faydalı nasihatler bulacaksınız.” (s.130)

#kitap
5 yıl önce