|

Gezerken korkudan ölün!

İnsanlar sadece güzellik görmek ve rahatlamak için geziyorlar sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Kimi yerler ürperti veren manzaraları, korku hikayeleri, vahşi efsaneleri ve yaşanmış felaketlerle de turistleri çekiyor.

Yeni Şafak
06:00 - 20/12/2015 Pazar
Güncelleme: 05:21 - 20/12/2015 Pazar
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
BİROL BİÇER


İnsanların tercihleri genişleyip çeşitlendikçe turizm şirketlerinin sunduğu tur paketleri ve seyahat güzergahları da o ölçüde çeşitleniyor. İnsanlar artık sadece deniz, güneş, tarihi yapılar, tabiat, yeşillik ve eğlence ile yetinmiyorlar. Bazıları hayalleri değil ancak kabusları süsleyecek yerleri gezip görmek istiyor. Bu talebi gören turizm şirketlerinin son yıllardaki icatlarından biri ise korku turizmi… Korku turizmi turistlere latif havalı, güzel manzaralı, bol “lezzetli” yerler yerine korkunç hikayeli, “bol kanlı”, trajedik vakalı yerleri öneriyor. Değişikliğe yönelerek hoş ve ferah yerler yerine korkunç olayların yaşandığı, açıklanamayan olaylara ya da tarihin trajedilerine mekan olmuş güzergahları tercih ediyor. Turizmin bu türlüsünün alıcısı olduğu gibi kendine göre gözde güzergahları da mevcut.



KONT DRAKULA ŞATOSU / ROMANYA




Vampirlerin atası burada yaşadı


Korkunç ve dehşetli hikayeler dinlemek, kanlı olayların hatıralarını yerinde hissetmek isteyen korku ve dehşet turizmi meraklılarının bir gözde mekanlarından biri Romanya'daki Kont Drakula Şatosu. Transilvanya bölgesinde bulunan Bran Şatosu hem tarihi önemi hem de tarihe geçmiş en korkunç tiranlardan birine ait olduğu için korku ve dehşet turizminin göz bebekleri arasında. Karpatlar üzerine kurulu, görünüşüyle de korku filmlerine ilham kaynağı olan bu şato aynı zamanda Kont Drakula efsanesinin de kaynağını bulduğu mekan.





Kazıklı Voyvoda olarak anılan ve gerçek Kont Drakula olduğu öne sürülen II. Vlad'a ait olan şato, Romanya için hem milli hem de turistik bir değer. Dünyanın en meşhur vampirinin ikametgahı olarak görülen ve her sene yarım milyon turisti ağırlayan Drakula Şatosu sadece bu mitin devamını sağlamakla kalmıyor öte yandan hediyelik eşya satıcılarına da oldukça kârlı bir korku ticareti imkanı veriyor. Şato Hollywood'un vampir filmlerinin de vazgeçilmez dekorları arasında çoktandır. Vampir hikayesi hayal ürünü olsa bile, aslında bu şatoda hiç oturmamış olan Kazıklı Voyvoda'nın kanlı ve acımasız hikayeleri de turistleri hâlâ cezbetmeye devam ediyor.



SEDLEC KEMİK KİLİSESİ / ÇEK CUMHURİYETİ




Bu kilise gezenlerin kemiklerini sızlatıyor


Prag yakınlarındaki Kunta Hora kasabasında bulunan Azizler Mezarlığı denilen yere 13. yüzyılda kutsal topraklardan getirilen toprak karıştırılır. Bu sebeple mezarlık zamanla kutsal addedilmeye başlanır. İlerleyen yüzyıllarda herkes buraya gömülmek istediği için büyük bir talep patlaması yaşanır. Taleplere cevap vermek için buluna formül bugünün korku turizminin en gözde yerlerinden birini de ortaya çıkaracaktır: Sedlec Kemik Kilisesi. Yeni gömülenlere yer açmak için eski mezarların sahiplerinin kemikleri çıkarılır ve burada inşa edilen küçük bir kiliseye konur. Çıkarılan iskeletler 40 ila 70 bin insana aittir. Bu iskeletler kilisede istiflendiği gibi, kemik ve kafatası parçaları heba edilmeyerek kilisenin iç dekorasyonunda kullanılırlar. Mihraptan, avizeye, hatta haçlara kadar her şey bu iskelet parçalarıyla baştan aşağıya dekore edilir. Sonuçta ortaya insanlık dışı görünen bir manzara çıkar. Ancak Sedlec'in en büyük talihi de bu manzara olur. Çünkü bu sayede 20. yüzyılın son çeyreğinde korku turizminin en gözde yerlerinden biri olmayı başarır. Hemen her yeri baştan aşağıya insan kemikleriyle dekore edilmiş kilise Çek Cumhuriyeti'nin en çok ziyaretçi çeken turistik yerlerinin başında geliyor. Her yıl ortalama 200 bin turist ürperti veren bu kiliseyi ziyaret ediyor.



ÇERNOBİL / UKRAYNA




İnsanlık felaketi turizmin hizmetinde(!)


Çernobil nükleer felaketi gerçekleştiğinde tarih 26 Nisan 1986'yı gösteriyordu ve o zamanlar Ukrayna Sovyetler Birliği'nin bir parçasıydı. Kaza, aradan geçen zamanla sonuçları ortaya çıkmaya başladıkça tam bir insanlık trajedisine dönüştü. Yüksek radyasyon sebebiyle 25 yıl halka açılmayan Çernobil felaketinin 25. yılında kısıtlamalarla da olsa turizme açıldı ve felaket turizminin başlıca merkezi haline geldi. Şimdilik turistlerin buraya akın akın koştuğunu söylemek mümkün değilse de, felaket turizmi denilince akla ilk gelen yerlerden biri halinde. Nükleer patlamanın izlerinin yanında, dolaşıma açık sosyal alanlarda felaketin gerçekleştiği günkü haliyle kalan eşya ve yapılara, hayat izlerine ve hala Sovyetler döneminin izlerine de rastlamak mümkün. Çernobil Nükleer Reaktörü'nün kalıntıları kadar o dönemler binlerce insanın yaşadığı çevresi ve onlardan arta kalan hayatın ipuçlarını taşıyan kalıntılar çoğu bilimsel gruplar olmak üzere ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. Ancak öte yandan bu gibi felaket yerlerinin turizme açılmasının ahlaki olup olmadığı tartışmalarına da konu oluyor.



AOKİGAHARA ORMANI / JAPONYA




Bu orman intihar kokuyor


Korku turizminin en gözde yerlerinden biri de Japonya'da Fuji Dağı eteklerinde bulunan bir orman: Aokigahara Ormanı. Ancak her yıl burayı ziyaret edenlerin çoğu rahat nefas aklıp, doğanın güzelliklerini seyretmekten çok ormanın derinliklerinde her an karşılarına çıkabilecek cesetlerle karşılaşmayı umuyorlar. Aokigahara Ormanı'nın bir diğer adı da “İntihar Ormanı”. Zira dünyanın en yüksek intihar oranlarına sahip Japonya'da insanların intihar etmek için seçtikleri başlıca yerlerden biri burası. İntihara karar verenler, birkaç gün orman içinde kamp yaptıktan sonra kendilerini ağaçlara asıyor. Bu şekilde intihar edenlerin sayısı son yıllarda yüzlerle ifade ediliyor. Bu sebeple orman içinde intihar ettikten aylar sonra bulunan pek çok kimsenin çürümeye başlamış cesetlerine ya da kemiklerine, arkalarında bıraktıkları eşyalarına rastlamak mümkün. Korku turizmi sevenleri de en çok bu durumun verdiği heyecan cezbediyor! Bugüne kadar beş yüze yakın kişinin cesedinin ağaçlarda asılı bulunduğu orman, Japonya'da romanlara da konu olmuş. Aokigahara Ormanı dünyada intihar etmek için tercih(!) sırasında Golden Gate köprüsünden sonra ancak ikinci sırada yer alsa da bu haliyle oldukça turist çekmeyi başarıyor.



ALCATRAZ CEZAEVİ / ABD




Hapishane hikayeleri eşliğinde gezi


Açık kaldığı süre boyunca çok kimse oradan kaçmayı denedi ancak hiçbiri başaramadı. ABD'nin en ünlü suçlularını ve gangsterlerini ağırlayan ve kaçmanın inkansız olduğu öne sürülen, filmlere ve romanlara konu olan meşhur Alcatraz Cezaevi hakkında pek çok hikaye üretildi. San Fransisco Körfezi'nde bir ada üzerinde kurulu cezaevi, faaliyetine ara verdikten sonra ise ABD turizminin gözdelerinden biri olmaya başladı. Müzeye dönüştürülen hapishaneye deniz yoluyla, gemilerle yapılan turlar her sene on binlerce turisti çekmeye başladı. 1861-1963 yılları arasında faal olan ve kaçma girişimlerinin çoğunun felaketle sonuçlandığı cezaevinin karanlık ve soğuk koğuşlarında, koridorlarında yaşanan gerçek insan hikayelerini dinlemek isteyen binlerce turist şimdi bu kompleksi ABD'nin en çok ziyaret alan binalarından biri haline getirmiş durumda. Alcatraz'da, gardiyanlar eşliğinde cezaevinin değişik bölümlerine yapılan ziyaretler tüyler ürperten heyecan verici hapishane hikayeleriyle turistleri cezbediyor. Akıntılar ve köpek balıklarıyla çevrili adadan başarısızlıkla sonuçlana kaçma girişimleri, Bonnie ve Clyde'ın şoförü Floyd Hamilton, Doc Barker, ünlü gangster Al Capone, “Alcatraz Kuşçusu” Robert Stroud gibi Amerikan kültüründe yer edinmiş mahkumların hikayeleri de Alcatraz turizmine renk katıyor. Yılda bir milyon turistin gezdiği Alcatraz adeta bir turist mıknatısı olarak nitelendiriliyor.



NESS GÖLÜ / İSKOÇYA




Hayali canavarın peşinde


Van Gölü Canavarı'nın atası da sayılabilecek İskoçya'daki “sözde” Ness Gölü Canavarı söylencesi bugüne kadar neredeyse bıktıracak kadar kullanılmış olmasına rağmen bu göle her yıl binlerce turisti çekmeye devam ediyor. Birkaç yılda bir ortaya atılan yeni iddialar ve belli belirsiz fotoğraflarla hala dilden dile dolaşmaya başlayan söylencenin bu bölgeye çektiği turistlerin çoğunun bilim meraklısı olması ise ayrı bir gariplik oluşturuyor. Bugüne kadar varlığı hakkında herhangi net bir kanıt bulunamamasına rağmen bir tür dinozor olduğu iddia edilen canavarın, gölün derinliklerindeki mağaralara ya da göl tabanındaki bitki ve çamurun arasına saklandığı açıklamalarıyla hâlâ yaşatılan efsane, bölgeyi tabiat açısından olduğu kadar fantastik turizm açısından da cazip kılmaya devam ediyor. Bir tür dinozor olduğu iddia edilen canavar hikayesinin düzmece olduğunun ortaya çıkması da burada serpilen turizmi geriletmeye yeterli olmuyor.



KAR ADAMI YETİ'NİN İZLERİ / SİBİRYA-NEPAL




Yeti artık maskot oldu


İnsan-goril karışımı ve dev boyutlarda bir varlık olduğu öne sürülen “Kar Adamı Yeti” efsanesi edebiyat ve sinemaya defalarca konu olduğu için son dönemlerde gözden düşse de Sibirya ve Nepal'de turizmi canlandırma araçlarından, hatta sembollerinden biri. Nepal'de Himalayalar'da görüldüğü ileri sürülen, bugüne kadar pekçok bilimsel araştırma grubunun aramalarına rağmen izi bulunamayan efsane adamın bir benzer hikayesi de Sibirya'da Kemerovo'da fantastik turizm unsuru olarak ilgi çekiyor. Bir korku unsuru olmaktan çok sembolik bir figür haline dönüşen Yeti için açılan müze, hediyelik eşyalar ve adına düzenlenen kutlamalarla Yeti, bölgeye insan çekmek için kullanılıyor.



CATACOMBES / PARİS




Paris'in karanlık yüzü


On asır boyunca kullanılan Paris'in Masumlar Mezarlığı 18. yüzyılda salgın hastalık bulaştıran bir yer haline gelince önlem olarak bütün kemikler toplanır ve Paris'teki taş ocağı dehlizlerine toplu halde nakledilir. Zamanla 1814'e kadar Paris'in tüm mezarlıklarındaki iskeletlerin buraya nakledilmesiyle dehlizler tam bir iskelet müzesine dönüşmeye başlar. Bu durum insanların ilgisini çeker ve dehlizleri görmek isteyenler çoğalmaya başlar. Hatta Napolyon bile burayı oğluyla ziyaret eder. Korkunç manzarasıyla korku ve heyacan meraklıları başta olmak üzere giderek çoğalan bir ziyaretçi akınına uğramaya başlar ve günümüzde yılda 300 bin turistin gezdiği popüler bir korku turizmi unsuruna dönüşür. Bin yedi yüz metre uzunluğundaki dev iskelet deposunu gezenler, orada Paris'in asırlar önceki binlerce sakinin iskeletlerini ve kemik yığınlarını zevkle(!) seyrediyorlar. Üstelik geziye açık olan yer altı mezarları, Paris'in çeşitli yerlerindeki dehliz mezarlıkların yanında ancak küçük bir bölümü teşkil ediyor.







#korku
#tur paketleri
#seyahat
8 yıl önce