|

Güvercin Sevdası’nda işte bizim hikayemiz

İmdat Avşar’ın kaleme aldığı hikayeleri Güvercin Sevdası adıyla Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları arasında okurla buluştu. Avşar hikayeleri sıcak ve samimi. Kahramanlar ise içimizden biri gibi oldukça tanıdık.

04:00 - 15/04/2021 Perşembe
Güncelleme: 09:54 - 15/04/2021 Perşembe
Yeni Şafak
Güvercin Sevdası İmdat Avşar Türk Edebiyatı Yayınları 2021 207 sayfa
Güvercin Sevdası İmdat Avşar Türk Edebiyatı Yayınları 2021 207 sayfa
FUNDA ÖZSOY E.

Hikâyeleri ile önemli ödüller almış olan İmdat Avşar, yeni hikâye kitabı Güvercin Sevdası ile okurlarını selamlıyor.

Testinin içinde ne varsa dışına o sızar misali, yazarın kitapta yer alan hikâyelerinde, realizmin ötesinde natüralist bir bakış açısı ile kendi öğretmenlik deneyimlerinin izlerini de sürmek mümkün. Ancak ironik olduğu kadar hüzünlü ayrıntıları da kurguya döktüğü kitabında İmdat Avşar, pek çok eğitimci yazarın düştüğü tuzağa düşmemiş, didaktik bir kalem olmamış, bunun yerine gerçekleri olduğu gibi göstererek okurdan kendi tercihini yapmasını beklemiş 14 hikâye boyunca.

BİR ÇOCUĞUN GÖZÜNDEN

Kitabın ilk hikâyesi olan “Kafa Kâğıdı” devlet ile vatandaş arasındaki ilişkiye değinmesi açısından önemli. Üstelik bunu, bir çocuğun gözünden yapıyor. Zira çocukluk, hiç tükenmeyecek olan bilinçaltının tarlası gibidir. İşte bu hikâyede, vatandaştan öte, her an azarlanmaya hazır bir evlat muamelesi gören insanın tedirgin iç dünyasını, o tarlaya atılan tohumun yeşermesi gibi açıyor bize yazar. Böylece yazarın inşa ettiği kurgunun içinde, bir nüfus memurunun tahakkümü üzerinden devlet, bürokrasi parmağını sallayarak çocuğunu azarlayan bir babaya dönüşüyor. Keza aynı otoriter devlet baba ile vatandaş ilişkisini “Devletin Sopası” hikâyesinde de görüyoruz. Üstelik Avşar, bunu bir bıyıkaltı gülümsemesi ile yapıyor.

Bir köy öğretmeninin gözleri ödünç alınarak anlatılan “Turna Çerahı” hikâyesinde, özellikle de kırsal kesimlerde mitlerin insanların hayatını ne derecede etkilediğini görüyoruz. Gerçeklik ile miti ince bir çizgide işleyen yazar, zaman algımızı da kırıyor böylece. Hikâyenin sonuna doğru neyin gerçek neyin masal olduğunu ayırt edemiyorsunuz bu yüzden.

Kitaba da ismini veren “Güvercin Sevdası” ise mahalle baskısını iliklerimize kadar hissettiriyor bize. İftiraya kurban giden bir çocuğun yaşadığı olumsuzlukları dile getiren bu hikâye, bir anlamda çamur at izi kalsın sözünün geleneksel mahalle yaşantısında ne derece etkili olduğunu da gösteriyor.

Kitapta yer alan “Recep Enişte” hikâyesindeki Recep, hemen herkese tanıdık gelecektir; herkesin ailesinde bir Recep enişte yahut Recep dayı vardır çünkü. Bir su gibi akan, insanı geniş geniş gülümseten bu hikâyede, bir çocuğun gözünden anlatılan Recep eniştenin sergüzeşti, çocuğun büyüyüp yetişkin birine dönüşümü ile paralel olarak ilerliyor. Kitabın son hikâyesi “Bitmeyen Roman”, bir manifesto olarak da kabul edilebilir. İronik dilin daha bir keskinleştiği bu hikâyede Avşar, postmodernizm adı altında edebiyatın nasıl hayattan uzaklaştırılarak bir ölü metinler mezarlığına dönüştürülmesinin eleştirisini yapar:

“Öncelikle gerçekleri bertaraf edeceksin! Hadise bütünlüğünü yırtıp atacaksın! Olaylar zincirini kıracaksın! Her şeyi birbirine katıp karıştıracaksın! Yani bir şey anlatır gibi yapıp anlatmayacaksın…”(s.204)

İmdat Avşar için Türkiye’nin O. Henry’si diyebiliriz kanımca. Zira kitap boyunca hemen her hikâyesini vurucu bir sonla bitirmeyi başarıyor. Çoğu zaman bunu da okurunu şaşırtıp ters köşeye yatırarak yapıyor. Bu nedenle de her öyküde okurunu nakavt etmeyi beceriyor.

#İmdat Avşar
#Güvercin Sevdası
#Recep
3 yıl önce