|

İHH vakası: ''Sivil''in küreselleşen gücü

Görünürde birbirine düşman olan İsrail ve Suriye totaliter-otoriter militer düzenekleri ile Türkiye''deki paralel işbirlikçileri, İHH''yı ortak düşmanları olarak görmede kolayca birleşmekte; Liberal Perspektif''in politik sınır tanımayan ulusötesi sularında seyreden İHH gemisini ulus devletlerin çatışma alanına çekerek İHH faaliyetlerini engellemede, itibarsızlaştırmada ve lekelemede işbirliği içine girmektedir.

Prof. Dr. Enver Alper Güvel
00:00 - 1/02/2014 Cumartesi
Güncelleme: 22:40 - 31/01/2014 Cuma
Yeni Şafak
İHH vakası: ''Sivil''in küreselleşen gücü
İHH vakası: ''Sivil''in küreselleşen gücü

İsrail ve Suriye gibi kuruluşundan itibaren son derece ve ''pervasız'' olan ''militer, çatışmacı ve provokatif'' politik düzeneklerin ve işbirlikçilerinin, kendi varlığı için tehdit gördüğü bu insani yardım çabalarını itibarsızlaştırmak için elinden geleni yapacağı; İHH''nın sivil imajını kirletmek ve İHH''yı belirli bir politik amacın ya da politik iktidarın ajanı gibi gösterebilmek için her tür provokasyon ve iftira yoluna başvuracağı cümlenin malumudur. Nitekim Hatay''da yakalanan mühimmat yüklü TIR''ın faturasının, kanıtsız olarak İHH''ya kesilmeye çalışılması; İHH''nın sivil yapısından, insani yardımda sınır tanımazlığından ve giderek etkili bir küresel organizasyona dönüşmesinden duyulan rahatsızlığın dışavurumudur.

Bu tür provokatif operasyonlar karşısında ulus devlet mevzuatlarının tuzaklarına ve zihinsel yanılgılara düşmemek için, İHH''nın ulusötesi yapısı ve temsil ettiği Uluslararası Politik Ekonomi Paradigması üzerine sağlam ve tutarlı bir bilgi ve kavrayışa sahibi olmak gerekir:

Kronolojik olarak sıralandığında içinde yaşadığımız ekonomi politiği şekillendiren perspektiflerden birincisi Merkantilizm''e kök salan ''Realist Paradigma''dır. Realist Perspektif''nın aktörleri ''ulus'' kollektif kimliğine dayanan ''ulus devletler''dir. Kuramsal olarak bu ''ulus devletler'' birbirinden bütünüyle ''yalıtılmıştır''; ''içişleri''nde ''tam bağımsız'', ''dışişleri''nde ise ''çatışma'' halindedir. Bu ''ulus devletler''in temel kaygıları ''üniterlik'' ve ''güvenlik''tir. ''Yalıtılmışlığın, üniterliğin ve güvenliğin en düşük maliyetle maksimize edilmesinin'' en kestirme yolu, KÖY filminde olduğu gibi ''iç düşman, dış düşman'' tehditlerinden ve ''korku''dan beslenmektir. ''Uluslararası (international) Toplum'' da ''çatışma'' halindeki ''ulus devletler''den oluşmaktadır. Türkiye, İsrail, ABD v.s. bu ulus devletlerin tipik örmekleridir. Birleşmiş Milletler ise bu Realist Perspektif''e dayanan ve çatışma halinde olduğu öngörülen ''ulus devletleri'' toplayan bir üst çatıdır. ''Diplomasi'' de bu çatı altındaki ''ulus devletler'' arasında iletişim kurabilmek ve çatışma potansiyelini minimize edebilmek amacıyla geliştirilmiş özel bir ''dil''dir.

LİBERAL VE MARKSİST PERSPEKTİFLER

Realist Perspektif''e alternatif olarak geliştirilmiş iki ''ulusötesi (transnational)'' perspektif vardır. Bunlar da yine kronolojik sırayla ''Liberal'' ve ''Marksist'' perspektiflerdir: Bunlardan Marksist Perspektif''in aktörleri, ''ulus'' gibi kollektif bir kimlik olan ''sosyal sınıflar''dır. Yine, Realist Perspektif gibi ''Marksist Perspektif'' de ''çatışma paradigması''na dayanmaktadır. Marksist Perspektif, ''tüm dünya işçilerini ulus devletlerinin zincirlerini kırmaya, ulusalcılıktan (nasyonalizm) vazgeçmeye, kapitalistlere ve kapitalizme karşı enternasyonal bir ''sosyal sınıf'' dayanışmasına çağırmaktadır.'' Realist Perspektif ile Marksist Perspektifi sentezleyerek çatışmayı ''emperyalistler ve anti-emperyalistler'' düzlemine kaydıran Marksist-Leninist Perspektif''le birlikte, ''çatışma''nın tarafları yeniden, ama bu kez gelişmiş-kapitalist-sömürücü ve azgelişmiş-sömürülen ''ulus devletler'' haline gelmiştir. Günümüzde Türkiye dahil birçok ulus devletin Batı''ya karşı kullandığı ''dil'', büyük ölçüde Marksist-Leninist Perspektif''in jargonudur. Öyle ki farklı politik görüşlere sahip kesimler, en basitinden bu topraklardaki sağ ve sol siyasal akımların savunucuları, bu antiemperyalist ''jargon''u kullanma noktasında ittifak halindedirler.

''Liberal Perspektif''in evreni ise ''Piyasa Ekonomisi'' ve aktörleri de ''bireyler'' ve ''ulusötesi şirketler''dir. ''Realist Paradigma''nın ''çatışma paradigması''nın aksine ''Liberal Perspektif'', ''işbirliği ve işbölümü paradigması''na; ''emir kumanda mekanizması''nın aksine Piyasa Ekonomisi''nin ''koordinasyon'' gücüne; ''planlanmış ya da düzenlenmiş düzen''e karşı ''kendiliğinden düzen''e dayanır. ''Realist Perspektif''e dayanan yapay ulusal (hukuksal, politik) sınırların küresel refahı ve büyümeyi engelleyeceğini, yoksulluğa ve sefalete yol açacağını öngörür.

ÇATIŞMACI DİL

Yaşanan küreselleşme süreci ve teknolojik ilerlemelerle birlikte dünyamız irice bir ''köy''e dönüştükçe, ''Realist'' ve ''Marksist'' perspektiflerin açıklayıcılığı giderek zayıflamakta, Liberal Perspektif''in açıklayıcılığı ise artmaktadır. Öyle ki, işbirliğine, rekabete, ulus ve sosyal sınıf gibi kollektif kimliklere karşı bütün farklılığı ve çeşitliliğiyle ''birey''e dayanan Liberal Perspektif''in Üçüncü Binyıl''ın algılanmasında ve açıklanmasında diğer perspektiflerden daha üstün olduğu öngörülmektedir.

Halihazırda iç siyasetin İsrail ve Suriye ile ilişkileri betimlemede kullandığı hakim dil, Realist Perspektif''in, daha da ötesi Marksist-Leninist Perspektif''in ''çatışmacı'' dilidir: Bu; ''çatışmacı'', ''ötekileştirici'', ''yalnızlaştırıcı'', ''düşman'' ve ''politik'' bir dildir. Kısa vadeli çıkar dengeleri üzerine kurulu uluslararası düzenekte bu bedeli ödetmek neredeyse imkânsız görünmektedir. Öyle ki, Mavi Marmara''da 9 vatandaşı katledilen Türkiye dahi, sokaklarda ve siyasi söylemde gösterdiği sert tepkiyi İsrail''le ikili ilişkilere yansıtmada bir dizi hukuksal, politik ve teknolojik kısıtla maluldür. ''Ulus devlet aklı ve hesapları'', anlık gelişmeler karşısında duygular kadar seri tepki gösterememektedir ve göstermemelidir… Fevri tepkilerin orta ve uzun vadede öngörülmedik politik ve ekonomik maliyetleri olabilir.

Dolayısıyla, yaşanan süreçte Gazze''de mevcut İsrail hükümetince, Suriye''de Esed rejimince sistematik biçimde uygulanan ''devlet terörü''ne karşı yerleşik ulusal ve uluslararası paradigmalarla, kanıksanmış ''realist'' diplomatik yöntemlerle çözüm üretilmesinin mümkün olmadığı açıktır. Küresel paradigma, kuramsal olarak ''çatışma'' odaklı ''ulusal'' ve ''uluslararası'' konseptlerden hızla uzaklaşarak ''işbirliği'' ve ''dayanışma'' odaklı ''ulusötesi'' konseptlere, ''sivil'' boyutlara kaymaktadır. Pratikte de küresel sistem giderek sivilleşmekte, özgürleşmekte, Soğuk Savaş döneminin yapay siyasal sınırlarını ve militer güvenlik anlayışlarını anlamsızlaştırmaktadır… İHH Vakası tam da ulusötesi paradigmanın sivilleşme, özgürleşme, barış, işbirliği ve dayanışma paradigmasıyla örtüşmektedir.

İNSANİ YARDIMI SÜRDÜRMEK

Bu bağlamda yapılması gereken öncelikle siyasal söylemin dozunu düşürerek orta vadede ulusalcı duyguları kontrol altına almak, sorunu ''ulus devlet'' kimliğinden ayrıştırmak, her tür medya imkânlarını kullanarak saldırıyı Türkiye''ye ve Türkiye vatandaşlarına değil temel hak ve özgürlüklere sahip ''bireylere'' ve genel olarak ''insanlığa'' yapılmış bir saldırı olarak uluslararası toplumun ötesine, ulusötesi platformlara taşımaktır. Liberal Perspektif''e daha yakın duran bu yöntem, herhangi bir savaş ihtimaline göre çok daha maliyetsiz, orta ve uzun vadede daha makul ve çok daha sonuç alıcı bir yöntemdir. İHH''nın ve diğer insani yardım organizasyonlarının Gazze''de ve Suriye''de halen devam eden ve gelecekte de sürdürülecek olan insani yardım aktivitelerinin sürdürülebilirliği açısından da daha faydalı olacağı aşikârdır.

Bu açıdan değerlendirildiğinde, Mavi Marmara Vakası''nda olduğu gibi Gazze''ye ve şimdilerde Suriye''ye yönelik insani yardım aktivitelerinde; Realist Perspektif''in, daha da ötesi Marksist-Leninist Perspektif''in ulus odaklı ''çatışma paradigması'' ile Liberal Perspektif''in ulusötesi ''sivil işbirliği ve dayanışma paradigması'', pratikte çakışmaktadır. ''Sivilleşme, özgürleşme, demokrasi, barış, işbirliği ve dayanışma paradigması''na dayanarak ulusötesi ekonomi politiğin denizlerine açılan Mavi Marmara gemisindeki masum siviller, Realist Ekonomi Politiğin denizlerinde seyreden İsrail hükümeti tarafından düzenlenen beklenmedik, öngörülmedik, gayr-i meşru ve ''çirkin'' bir saldırıyla katledilmiştir. Esed rejimi de kendi ulusal sınırları içinde vatandaşlarını acımasızca ve keyfi olarak katletmektedir. Bu cinayetlerinin, İHH gibi ulusötesi bir organizasyon tarafından yüzlerine çarpılmasından ise büyük rahatsızlık duymaktadırlar. Bu nedenle görünürde birbirine düşman olan İsrail ve Suriye totaliter-otoriter militer düzenekleri ile Türkiye''deki paralel işbirlikçileri, İHH''yı ortak düşmanları olarak görmede kolayca birleşmekte; Liberal Perspektif''in politik sınır tanımayan ulusötesi sularında seyreden İHH gemisini ulus devletlerin çatışma alanına çekerek İHH faaliyetlerini engellemede, itibarsızlaştırmada ve lekelemede işbirliği içine girmektedir.

Bu totaliter-otoriter-militer politik düzeneklere karşı insan onurunun savunulması ve yüceltilmesi sürecin İHH türü sivil ve ulusötesi organizasyonlar tek mümkün çözüm olarak görünmektedir. Ancak bu kuruluşların faaliyetlerinin sürdürülmesine pratik bir sorunla karşılaşıldığı açıktır: Bu sorun; kuramsal olarak birbirine karışması mümkün olmayan bu iki ayrık ekonomi politik denizin pratikte de karışmaması için daha uygun yöntemler geliştirilmesidir. Yoksa kapalı ulus devlet mentalitesinin bekçileri ve mevzuatları insani yardım faaliyetlerini engelleyici hatta (provokatif eylemlerle) lekeleyici bir boyut kazanabilecektir. Alternatif paradigmaların pratikte birbirine karıştığı bir denizde, en azından bundan sonraki ''insani yardım'' gemisinin karaya oturmasını önleyebilecek en ''doğru yöntem''in tesbit edilmesi basiret, kabiliyet, bilgi, tecrübe gerektiren hakiki bir kaptanlık sanatı icra edilmelidir. Bundan sonrası için de benzer sorunların yaşanmaması için gerekli önlemlerin alınması ve alternatif çözümler üzerine düşünmek; ''sivilleşme, özgürleşme, demokrasi, barış, işbirliği ve dayanışma paradigması''yla aşılanmış ''insani yardım kanalları''na çamur atılmasını önlemek herkesin vazifesidir.

10 yıl önce