|

İki şair / İki kitap

Ümit Yıldırım’ın hazırladığı “Abdülkadir Budak Şiiri / Irmağın Bakışları” ve Ali Asker Barut’un “Kalbim, Cümle Şair Dostlar Bahçesi / Şair ve Şiir Yazıları”, Yazılı Kâğıt Yayınları’ndan son dönemde çıkan iki kitap. “Irmağın Bakışları”nda Ümit Yıldırım, şair, yazar ve eleştirmenlerin Abdülkadir Budak’ın şiiri üzerine yazılardan bir seçme yapmış. Barut’un eseri ise şairler ve şiir üzerine bilgece kaleme aldığı kısa, özlü ve özgün yazılardan oluşuyor.

00:00 - 16/07/2022 Cumartesi
Güncelleme: 15:21 - 16/07/2022 Cumartesi
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv
Arif Ay

Geçtiğimiz aylarda Yazılı Kâğıt Yayınları arka arkaya iki kitap yayımladı. Bunlardan biri Ümit Yıldırım’ın hazırladığı “Abdülkadir Budak Şiiri / Irmağın Bakışları”, öteki kitap ise, Ali Asker Barut’un “Kalbim, Cümle Şair Dostlar Bahçesi / Şair ve Şiir Yazıları”.

Önce “Irmağın Bakışları”ndan başlayalım. Ümit Yıldırım bu kitapta, şair, yazar ve eleştirmenlerin Abdülkadir Budak’ın şiiri üzerine yazdıkları yazılardan bir seçme yapmış. Kitaba girmeyen yazıları da kitabın sonuna kaynakça olarak eklemiş. “Irmağın Bakışları adlı bu yapıtta, şairin 1970’den 2022’nin sonuna kadar yayımlanmış şiir kitapları üzerine şair, yazar ve eleştirmenlerce çeşitli süreli yayınlarda yayımlanan yazılar derlenerek bir araya getirildi. Ancak onun hakkında yazılmış yazıların bu kitapta yer alanlarla sınırlı olmadığını da belirtmeliyiz” diyen Ümit Yıldırım, güzel bir çalışma ortaya koymuş. Kırk dokuz şair, yazar ve eleştirmenin yazılarına yer vermiş kitapta. Abdülkadir Budak’ın şiirinin farklı bakış açılarıyla değerlendirildiği, irdelendiği söz konusu yazılarda ortak tespitleri görünce sevindim. İşte bu ortak tespitlerden bazıları:

Mehmet H. Doğan: “1970’lerin sonunda sloganlaşmaya giden bir siyasi şiir akımının dışında, küçük Anadolu kentlerinden gelen usul sesli bir şiirdi bu. Öyle, dağlar, yangınlar, acılar, kocaman yürek, umut vb. moda sözcükler yoktu onda. O çok eski deyişle, gülden bülbülden, gülün her çeşidinden, havadan sudan söz açan Garip’in edasına benzer tertemiz bir sese sahipti.”

Adnan Binyazar: “Budak, şiirlerini hangi biçime sokarsa soksun, halk anlatısının bezeksiz dolaksız, kendiliğinden oluşuveren yerel havası etkisini duyumsatıyor.”

Necmiye Alpay: “Budak’ın şiirleri, öyküleme taklidi yapan tatlı anlatımıyla, yinelemeleri ve uyaklarıyla, her zaman sürükleyici, geleneksel şiir tadıyla okunabilen, ancak genellikle hiç kolay olmayan şiirlerdir.”

Nihat Ziyalan: “Abdülkadir Budak’ın şiirlerinde diğer şairlerin şiirlerinde az gördüğüm bir ‘ahenk’ var.”

Yusuf Alper: “Budak’ın temel özelliklerinden biri kırgınlıktır. O ilk şiirlerinden beri ‘bir kırgının şarkısını’ söylemektedir. Bu bir aşk kırgınlığı değil tüm insan ilişkilerini, yakın çevreyi de kapsayan bir kırgınlıktır.”

Ali Asker Barut: “Bir yandan yeni ve modern şiirlerle şiirinin bağını kurarken, halk şiirinde halk şairlerinin de sıklıkla kullandığı av-avcı, hançer, çöl, kul, gül, bağ, bahçe ve bahçıvan gibi ortak kelimelere başvurup halk şiirinden besletip bir yandan, bir yandan da ‘çağın ruhuna uygun bir söyleyişi, bakışı, edayı’ kovalayarak sağlam ve kopmaz ilmikler atar şiirine.”

Haydar Ergülen: “Kayseri’de yaşayıp yazarken de şimdilerde Ankara’da yaşayıp yazarken de taşraya karşı ve bilhassa İstanbul taşrasına, en geniş anlamda Anadolu’nun diliyle ve Türkçesiyle görkemli bir şiir oluşturmayı başardı.”

Yücel Kayıran: “Abdülkadir Budak’ın şiirlerinin oluşturduğu tinsel evren, daha önce semantik bağlamda işaret ettiğim gibi, kaynakları ve motifleri bakımından geleneksel yazına ait bir evrendir.”

Fikret Demirağ: “Onun, halk duyarlığından yola çıkan, lirik bir söylemi seçmiş şairler yelpazesi içinde yer alan, bireşimci bir şair olduğu anlamına geliyor. Şiirinde, ince bir dere suyu şırıltısı duyulur sürekli. Ama, o ince şırıltının arka planında da hoyrat bir hayatın uğultusu.”

Atalay Saraç: “A. Budak, Türk şiirinde gelenekle bir ilişki ve bağ kurmaktan çekinmeyen ve bundan kaçınmayan bir şairdir. Özellikle Halk şiiri başta olmak üzere, Divan şiiri, 2.Yeni, Toplumcu gerçekçiler ve bireyin iç dünyasını esas alan şairler ile kimi zaman yan yana, kimi zaman sırt sırta, kimi zaman da iç içe göstermekten gocunmayan bir şairdir.”

Abdülkadir Budak’ın şiirini, Behçet Necatigil, Ziya Osman Saba, Turgut Uyar, Cahit Külebi, Gülten Akın gibi şairlerin şiiriyle akraba gören genel kanaatın dışında, Neşe Aksakal’ın, Hüseyin Avni Cinozoğlu’nun ve Ümit Yıldırım’ın, onun bazı şiirlerini Necip Fazıl’ın, örneğin “Kaldırımlar”, “Otel Odaları”, “Zindandan Mehmed’e Mektup” şiirleriyle ilişkilendirmelerini farklı bir bakış açısı olarak önemli bulduğumu da belirtmeliyim.

Bir de yakın çevresinin, evin yani hane halkının Budak’a bakışı vardır. Örneğin, kızı Emel Güz, “Eve Dön Baba!” başlıklı yazısına: “Bir şair, evini neden deşifre eder? Çünkü şairin evi ruhudur. Bunun psikolojik altyapısı nelerden oluşur? Abdülkadir Budak’ın kızı olarak diyebilirim ki ‘Ev Zamanı’ babamın kitapları içerisinde beni en çok acıtandır. Çünkü bu kitaptaki şiirlerde ‘ev’den kastedilen evin insanlarıdır” diyerek başlar ve şu önemli değerlendirmeyi yapar: “Baba kimliği ile şair kimliği arasına sıkışıp kalmış olmanın şaire yaşattığı çelişik ruh durumları doğaldır ki bir zaman sonra evin insanlarına da yansımış ve onları da şair karşında bölmüştür. Şair ve baba mıdır, yoksa baba ve şair midir? ‘Şair gibi yazıp da şair gibi yaşamadığından’ duyduğu derin sıkıntıyla sıkça dile getirdiğine bakılırsa Abdülkadir Budak önce şairdir. Baba ve koca olmak onun istemediği halde omuzlarına yüklenmiş toplumsal rollerdir ve bu roller artık şair tarafından lanetlenmektedir.”

Aslında Emel Güz’ün bu tespitleri sadece Budak’la sınırlı değil, bütün baba şairler için de geçerlidir bence.

Kitapta yer alan yazımda da belirttiğim gibi Budak’ın şiirinin gelenekle sıkı bir bağı vardır. Bu bağ durağan değildir elbette. O, şiirini hem biçim, hem içerik hem de söyleyiş olarak sürekli yeniler. Bunu geleneksel şiirimizin motifleri üzerinden yapar. Onları dönüştürerek yeni imgeler oluşturur. Bu dönüştürme işlemi onun şiirinin ‘dip ses’ini oluşturur. Bu ses, insanın insanlığını terk etmekte oluşuna karşı bir uyarıdır. Bir ‘sessiz çığlık’tır. Bu çığlık aynı zamanda yok olan güzelliklere duyulan özlemin de bir karşılığıdır. Söz konusu yazımda şunu da vurgulamıştım: Abdülkadir Budak’ın şiiri, düzenin dışladığı, düzene eklemlenememiş insanların, Oğuz Atay’ın romanının adıyla söylersek “tutunamayanların” şiiridir.

KALBİM, CÜMLE ŞAİR DOSTLAR BAHÇESİ

Ali Asker Barut’un şairler ve şiir üzerine bilgece kaleme aldığı kısa, özlü ve özgün yazılardan oluşan bir kitap: “Kalbim, Cümle Şair Dostlar Bahçesi”

Abdülkadir Budak’ın dediği gibi “şair elinden çıkmış” bu yazılar, Ali Asker Barut’un şiire ve şairlere dair değerlendirmelerini, tespitlerini, tanıklıklarını, gözlemlerini, yaşanmışlıklarını hatta rüyalarını içerir. “Ufuk açıcı olumlu-olumsuz düşünceleri ile düşüncelerime katkı veren, zenginleştiren ve şiiri geniş bir gökyüzüne çeviren cümle şair dostların her birinin yürüdüğü yola saygı ve gönül selamıdır bu yazılar” diyen Ali Asker’in engin gönüllüğünün, vefalı bir dost oluşunun kanıtıdır bu kitap.

Ali Asker Barut’un şiire ilişkin düşüncelerini okuyunca, şiire dair ne çok ortak yanlarımız olduğunu gördüm bu kitapta. Sözgelimi, günümüz şiirinin çıkmazı hususunda aynı şeyleri düşünüyoruz. Şunu diyor Ali Asker Barut: “İkinci Yeni şiirinin ve şairlerinin gölgesinden bir an evvel çıkmalı günümüz şiiri. Günümüz şiiri üzerinden İkinci Yeni Şiiri’nin bu gölgesi kalkmadıkça yeni şiirler okuma şansımız yok. O kadar hırpalandı ki söyleyiş, o kadar hırpalandı ki imgeler, kabak tadı vermeye ve karikatürleşmeye başladı şiir. Kimliksiz, karaktersiz, İkinci Yeni kopyası ve zayıf bir şiir yazılıyor.”

Bu çıkmazda, şairlerin kendi şiir köklerimizden kopmalarının da payı yok mu? Var elbette. Şiirimiz ışık kaynağını kaybetti. Ne güzel der Barut: “Arkamızda kalan ışık önümüze düşen karanlığı artırır.” Dolaysıyla, ışığını kaybeden şiir, Barut’un dediği gibi sesini de kaybeder.

Kendisiyle birlikte on beş şaire dair şiirce metinlerin dışında bir mektubun, bir söyleşinin, bir rüyanın yer aldığı kitapta yer yer şairin ‘ah’ları da yankılanır. Bu ‘ah’lardan biri de Cahit Zarifoğlu ile ilgilidir. Tümüyle alıyorum buraya:

“Cahit Zarifoğlu: İçimde Bir Büyük Ahğ Olan Şair

Belki seninle Beşiktaş’tan Üsküdar’a geçen bir motorda yan yana oturduk. Belki Mihrimah Sultan Camii’nin avlusuna yaz gölgesini yayan ağacın altında birbirimize sırtımız dönük kederle yaktık sigaramızı, belki omuzlarımız değdi Üsküdar’ın bir dar sokağında birbirine, ‘Affedersiniz’ diyerek, bir gülümsemeyle uğurladık birbirimizi evimize, belki senin Beylerbeyi’nde beklediğin Küplüce otobüsünden telaşla indim ben; sen elinde bir gazete içinde ekmeğin binerken. Ahğ Zarifoğlu: Ahğ hayatın da şiirin de en zarifi, ben sana bütün ahğlardan akrabayım. ‘Affedersin’ seni kaçırdığım için ‘yüzü’ bütün kuşlardan bir sergi olan şairim.”

Kitaptaki söyleşiden yürek yakan bir alıntı: “Son zamanlarında nenem ağzında ‘Çîranû bar kerdê şîyê’ (Komşular taşınıp gittiler) cümlesi ile evin içinde büyük bir dalgınlık içinde gezer, sonra oturur gözyaşlarını silerdi bir köşede.”

Evet, komşular taşınıp gittiler. Bari dostlar gitmese.

“Kalbim, Cümle Şair Dostlar Bahçesi”ni okursanız, “ahğ”lar kadar umutların da sizi sarıp sarmaladığını göreceksiniz.

Kalemin hiç yorulmasın Ali Asker dostum.

#Ümit Yıldırım
#Ali Asker Baru
#Yazılı Kâğıt Yayınları
#Nihat Ziyalan
#Necmiye Alpay
#Fikret Demirağ
#Atalay Saraç
2 yıl önce