|

İnsani yardımda değişen paradigma

Türkiye’nin insani yardım sektörüne getirdiği temel değişim, insani krizlerin güvenlik temelli değil insanlık temelli çözülmesi tezi oldu. Gazze Şeridi’nden Suriye’nin kuzeyine Yemen’den Afganistan’a ve hatta Somali’ye kadar geniş bir coğrafyaya yayılan tecrübe aktarımları yeni politikalar üretilmesine imkân sağlıyor.

Haber Merkezi
14:38 - 6/01/2019 Pazar
Güncelleme: 14:40 - 6/01/2019 Pazar
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
İBRAHİM İZGİ

Türkiye milli gelirine oranla en fazla uluslararası insani yardım yapan ülke olma vasfına sahip. Bu durum sadece milletçe ne kadar iyiliksever olduğumuzu değil aynı zamanda ekonomiyi içeren bir faaliyet olan insani yardımın derinliğini de gösteriyor. Bundan 150 yıl önce yaralı askerlere yardım cemiyetinin kuruluşu Türkiye’de insani yardımın miladı kabul edilebilir. Vakıf medeniyetini modernize eden bu yaklaşım bugün Kızılay olarak hayatını devam ettiriyor. Hilal-i Ahmer’in kuruluşu sadece bir kurumun hikayesi değil. Aynı zamanda insani yardım alanındaki çalışmaların da hızlanmasının bir başlangıcı. Özellikle kadınların sosyal hayat içinde daha görünür olması bu sürecin çarpan etkileri arasında sayılabilir. Fatma Aliye, Halide Edip ve Şair Nigar Hanım’ı bu alandaki öncü isimler olarak zikretmemiz yerinde olur. Osmanlı’nın çöküş sürecinde bir çeşit hava yastığı işlevi üstlenen insani yardım, Milli Mücadele’nin de sivil unsuru olarak görev aldı. İkinci aşama uluslararası yardımlara geçiş süreciydi.

İRLANDA’DAN SOMALİ
VE ZEYTİN DALI’NA

Kurtuluş Vapuru’nun İkinci Dünya Savaşı’nda kıtlıkla mücadele eden Yunanistan’ın imdadına yetişmesi sadece Ege’nin iki komşusunun arasındaki yardımlaşma örneği değildi. Abdülmecid zamanında İrlanda’ya gönderilen yardımların yeni bir aşamasıydı. Somali’de 2011 yılında yaşanan kıtlığa cevap veren Türk insani yardım sektörü hem imkanlarını hem de potansiyelini görme fırsatına kavuştu. Somali tecrübesinin insani yardım sektörüne verdiği temel ders taşıma suyla değirmen döndürmenin zorluğuydu. Ramazan ve Kurban kampanyalarına odaklanmış sektör sürdürülebilir iyilik için yeni yöntemler aramaya başladı. Sonrasındaki Suriye insani krizi ve Türkiye’ye sığınan mültecilere verilecek destek kaçınılmaz olan paradigma değişimini bir süre erteledi. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarının gölgesinde gelişen yeni gerçeklik insani krizlere yerinde müdahale etmenin gerekliliğiydi. Şeklen askeri şekilde görünen bu operasyonlar stratejik açıdan bakıldığında insani yardımı temele alan öze sahipti.

Oluşturulacak güvenli bölgelere yoğunlaşacak insani yardım faaliyetleri hem daha az maliyetli hem de daha etkin çözüm üretebilecekti. Sınırın hemen ötesindeki ceplerde yoğunlaşan sürdürülebilir faaliyetlerle bunun işaretleri veriliyor. Ayrıca sınırı geçen mültecilerin ekonomiye kazandırılmasını ve yerel halkla olan sürtüşmelerin azaltılmasını hedefleyen sosyal uyum projeleri bu çok katmanlı paradigma değişiminin önce göstergeleri arasında sayılabilir.

GÜVENLİK TEMELLİ DEĞİL
İNSANİ TEMELLİ

Türkiye’nin insani yardım sektörüne getirdiği temel değişim, insani krizlerin güvenlik temelli değil insanlık temelli çözülmesi tezi oldu. Gazze Şeridi’nden Suriye’nin kuzeyine Yemen’den Afganistan’a ve hatta Somali’ye kadar geniş bir coğrafyaya yayılan tecrübe aktarımları yeni politikalar üretilmesine imkân sağlıyor.

Özelde Kızılay genelde ise insani yardım sektörü açısından paradigmayı değiştiren insani yardım politikalarının temel ayaklarından biri insani krizleri yerinde çözme politikasıydı. Afrika’da mikro kredi benzeri yöntemlerle keçi yetiştiriciliği projesi, Afganistan’da yurduna dönüş yapan mültecilere işyeri açma desteği şeklinde tezahür eden bu yeni insani yardım yaklaşımı insani krizlerin aktörleri arasına yardım edilen kitleyi dahil etmeyi içeriyor.

İnsani yardım paradigmasının değişimindeki temel göstergelerden birini de devlete yardımcı rol üstlenen kurumların yeniden pozisyonlanması oluşturuyor. Devlet organlarının desteğe daha az ihtiyaç duyduğu yurtiçi yardımlar yerine yurtdışına konumlanan insani yardım sektörü kurdukları daimi delegasyonlarla uluslararası aktör olma yolundaki rollerini perçinliyorlar. İslam Dünyası Sivil Toplum Fuarı gibi etkinlikler kurumların kapasite genişlemelerinin önünü açarken sahada da bazı gelişmeler yaşanıyor. Arakan insani krizinin sıfırıncı günü olarak nitelenebilecek zamandan itibaren sahada yer alan kurumlar artık insani yardım yapmanın ötesinde, bu konudaki temel politikaların oluşmasına yardımcı olabilecek roller üstleniyor. Kasım ayında Birleşmiş Milletler tarafından imzalanan göç anlaşmasında Türkiye’de oluşan insani müktesebatın ciddi rolü olduğunu söyleyebiliriz.

Kızılay’ın Balkanlar için Bulgar Kızılhaçı ile Sofya’da kurduğu ortak lojistik deposu, Kafkaslar için Gürcistan Kızılhaçı ile geliştirilen iş birliği ve Ortadoğu için Irak Kızılayı ile gerçekleştirilen stratejik işbirlikleri tüm insani yardım camiası için ufuk açıcı sınır ötesi hamleler.

Öte yandan İslam dünyasının neredeyse tamamını temsil eden örgütlerle imza konulan anlaşmalar, bu paradigma değişiminin taşıyıcı kolonları olarak işlev üstleniyorlar.

BM HEDEFLERİYLE UYUMLU

Türkiye’nin insani yardım sektöründeki derinliğini destekleyen devlet politikaları ve geniş coğrafyada faaliyet gösteren kurumlar Birleşmiş Milletler’in Milenyum Hedefleri olarak ortaya koyduğu küresel vizyonla da uyum gösteriyor. Türkiye’nin temel talebi olan daha adil bir dünyaya ulaşmak için de insani yardım sektörü artık sadece yardım taşıyıcısı rolünü taşımak istemiyor. Daha açık ifadeyle yanlış politikaların düzelticisi olmak yerine doğru politikaların inşasında görev almak istiyor.

2018 yılının bu pencereden insani yardım diplomasisinin taşıyıcı unsurlarının ikame edildiği bir dönem olduğunu söyleyebiliriz. Önümüzdeki dönemdeki temel beklentilere gelince…

İnsani yardım sektöründe paradigma değişikliğine koşut olarak bölgesel ve konu bazlı bir ihtisaslaşmaya gerek duyulduğunu görüyoruz. Özellikle uluslararası insancıl hukuk, bölgesel kapasite artırımları ve insani krizlerin yerinde çözülmesi gibi başlıklarda daha fazla çalışmaya ihtiyaç var. Akademinin insani yardımla buluşması, çok uluslu ve uluslar üstü organizasyonlarla koordineli projeler geliştirmek ve özünde yeni bir insancıl dilin inşası önümüzdeki dönemin ajandası. Bu kadar köklü bir paradigma değişiminin sessiz sedasız olması beklenemez ve dileğimiz bu değişim sürecinin tüm aktörleri içerecek sağlıklı bir geçiş süreciyle tamamlanması.

#Türkiye
#Gazze
#Somali
5 yıl önce