|

İran’ın 4 Kasım yol haritası

ABD’nin, İran’ın enerji ihracatını yaptırımlara tabi kılacağı 4 Kasım tarihi yaklaşırken, Tahran’ın yaptırımlar karşısında ne gibi bir oyun planı geliştireceği sorusu gündemi meşgul ediyor. Washington’un yaptırımları karşısında “direniş ekonomisi” seçeneğine sarılan Tahran’ın, başta Rusya ve Türkiye olmak üzere bölgesel işbirliklerine daha çok kapı aralaması ihtimal. Ancak esas belirleyici ülke içindeki siyasi dengeler olacak.

Haber Merkezi
04:00 - 30/10/2018 Salı
Güncelleme: 03:35 - 30/10/2018 Salı
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
ALİ ASKER ÇABUK – İRAN ALLAMEH TABATABAİ ÜNİVERSİTESİ

İran ile P5+1 ülkeleri arasında 2015 yılında imzalanan nükleer antlaşma ile birlikte Tahran yönetiminin askeri, siyasi ve özellikle enerji alanındaki küresel rekabete hızlı bir şekilde giriş yaptığına şahit olduk. Kendi ekonomik pazarını dünyaya açarak liberalleşen İran’ın aksine bugün, tekrar direniş ekonomisine dönmeye çalışan ve yalnızlaştırılan bir İran ile karşı karşıyayız. ABD Başkanı Donald Trump’ın İran ile imzalanan nükleer antlaşmadan ayrılması ve Ocak 2006’da askıya alınmış olan kapsamlı ekonomik yaptırımları yeniden uygulamaya koyması, gözleri bir kez daha acem diyarına çekti.

Amerika’nın nükleer antlaşma sonrasındaki İran yaptırımları iki ayaktan oluşmakta. Yaptırımların ilk ayağı İran sanayisi ve üretimine yönelik olurken, 4 Kasım tarihinde yürürlüğe girecek yeni yaptırımlar İran petrol ve doğalgazını hedef almakta. Yani İran’ın tüm jeoekonomiğini ve hayat damarını oluşturan enerji ticareti 4 Kasım sonrasında tehlikeye girebilir.

Peki Amerika’nın tek taraflı olarak nükleer antlaşmadan ayrılması, Tahran yönetiminin liberal diplomasiyi terk ederek eski direniş yöntemlerine başvuracağı sonucuna varabilir miyiz? Veya Tahran yönetimi ABD tarafından kendisine uygulanan yaptırımlar ile nasıl mücadele edecek ve seçenekleri nelerdir? Özellikle İran’ın petrol satışını sıfıra indirmeyi hedefleyen son yaptırımlara karşın, İran’ın enerji politikasında değişiklik olacak mı?

Bu sorulara cevap verebilmek için öncelikle İran için enerjinin ne anlama geldiğine bakmamız gerekiyor. Yani İran’ın izlediği bölgesel ve uluslararası enerji politikası nedir?

İKİ KUTUPLU JEOPOLİTİK KONUM

İran küresel enerji piyasasında petrol rezervinin %10’una ve doğalgaz rezervinin %18’ine sahip. Bu aynı zamanda İran’ın küresel enerji piyasası için neden önemli olduğunu göstermekte. İran’ı bu alanda önemli kılan bir diğer konu ise sahip olduğu jeopolitiktir. İran’ın bu jeopolitiği aynı zamanda enerji politikasını da şekillendirmekte. Yani doğu-batı eksenli ticareti kolaylaştırıcı etkisinin yanı sıra, bu ticareti etkisizleştiren bir konuma da sahip. Bir yönüyle küresel enerji piyasasına yeni fırsatlar sunarken, diğer yandan tehdit oluşturabilmekte. Söz konusu bu iki kutuplu jeopolitik konum, İran’ın bölgesel ve uluslararası enerji politikasının temelini oluşturuyor diyebiliriz.

İran için enerji, sağlayacağı ekonomik getirilerden daha çok siyasi bir argümandır. Bu bağlamda 2015 yılında imzalanan nükleer antlaşma sonrasında İran’ın enerji politikası “fırsatlar” temelinde şekillenirken, yaptırımlar ile birlikte “ tehditler” öncelik olmuştur.

Amerika’nın nükleer antlaşmadan ayrıldıktan sonra İran’a yönelik yaptırım kararını aldığı ilk gün, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ABD’yi tehdit ederek petrol satışına izin verilmemesi halinde Hürmüz Boğazı’nı kapatabileceklerini söylemişti. Elbette bu tehdit Ruhani hükumetinden değil doğrudan nizamın kendisinden gelmiştir. Dünya petrol ticaretinin merkezi konumunda olan Hürmüz Boğazı üzerinden yapılan tehdidin ne kadar gerçekçi olduğundan daha çok, İran’ın bu süreçte izleyeceği enerji politikasının fırsatlar evresinden tehdit evresine geçmiş olması önemli. Bu aşamada ise küresel enerji piyasalarının odaklandığı iki önemli enerji hattı bulunmakta. Deniz yoluyla taşınan petrolün %30’un geçtiği enerji darboğazı (energy chokepoint) olan Hürmüz Boğazı ve Avrasya enerji kaynaklarının Avrupa’ya taşındığı Hazar Denizi. İran bu enerji hatları için büyük fırsatlar oluştururken, aynı zamanda buradaki enerji trafiğini istikrarsızlaştıracak bir rölede sahip.

İran’ın genel anlamda iç ve dış politikalarını şekillendiren temel etkenlerden bir tanesi uzun süren yaptırımlardır. Bu bağlamda İran için enerji bir rekabet veya bir işbirliği unsudur. Yaptırımların olmayışı İran’ı rekabete iterken, yaptırımlar işbirliğini zorunlu hale getirmekte. Burada ise İran’ın özellikle enerji alanında hangi ülkelerle nasıl işbirliği yapacağı ayrı bir önem kazanmaktadır.

BÖLGESEL İŞBİRLİĞİ ARAYIŞI

Enerjinin her geçen gün daha fazla siyasileşerek aynı zamanda araçsallaştığı uluslararası jeopolitik rekabette, İran’ın enerji alanında nasıl bir bölgesel işbirliği izleyeceği bir hayli önemlidir. Ancak İran’ın izleyeceği bölgesel ve uluslararası işbirliği politikalarını öngörebilmek için İran iç siyasetindeki denklemleri iyi okuyabilmemiz gerekiyor. Söz konusu bu denklemin bir ucunu uluslararası pazara entegre olmak isteyen “İtidaller” oluştururken, diğer ucunda ise “direniş ekonomisi” (resistance economy) doktrinini esas alan nizamın kendisi bulunmakta.

Mevcut yaptırımlar altında İran iç siyasetine uluslararası pazara entegre olmak isteyen itidallerin hakim olduğunu söyleyebiliriz. İran meclisinin geçtiğimiz haftalarda FATF (Kara Paranın Aklanmasına İlişkin Mali Çalışma Grubu) üyeliğine ilişkin aldığı karar ve Ruhani hükumetinin tekrar Washington yönetimi ile gerekirse müzakere yapabileceklerine dair açıklamalar bu tezi desteklemektedir. İran’ın halen nükleer antlaşmadan ayrılmamış olması ve AB ile yoluna devam etmek isteyişi, Tahran yönetiminin ABD karşısında “sessiz diplomasi” izleyeceğini göstermekte. Kısacası İran kendisine AB ülkelerinden gelen nasihatlere uymayı tercih etmekte. Yani “Amerika’nın eline savaş bahanesi vermeyin ve tekrar Demokratlar iktidar olana kadar sabredin.”

İran içerisinde küresel piyasaya entegre olmak isteyen ekolün hala hakim oluşu, özellikle enerji politikasında İran’ın izleyeceği bölgesel işbirliğinin şeklini ve mahiyetini belirleyecektir. Bu anlamda İran’ın bölgesel enerji trafiğini şekillendirecek iki kilit ülke bulunmakta. Türkiye ve Rusya.

İran ve Türkiye arasındaki enerji ticareti iki ülke ilişkilerinin istikrarını sağlamaktadır. Türkiye-İran ekonomik ilişkilerinin temelinde enerjinin oluşu ve enerji ticaretinin daha çok doğalgaz üzerinden şekillenmesi, sağlanan karşılıklı faydalanma düşünüldüğünde, kolay vazgeçilecek bir ilişki biçimi değildir. Ancak Türkiye-İran ekonomik ilişkilerini asıl önemli kılan unsur İran’ın enerji kaynaklarını hangi kanaldan Avrupa’ya götüreceğidir. İran siyasetine halen itidallerin hakim oluşu Türkiye-İran arsında böyle bir işbirliğini canlı tutmaktadır. Diğer yandan bu işbirliği İran’ın kendi izlediği çıkarlar ve aynı zamanda diğer bölge ülkelerinin tehdit algıları nedeniyle gerçekleşememekte. Ankara açısından İran ile var olan enerji ticaretini tek taraflı bir bağımlılık şeklinde okumak yanlış olacaktır. Türkiye’nin özellikle 4 Kasım’da başlayacak olan ABD yaptırımlarına uymak istememesi, aynı zamanda İran doğalgazının hangi kanaldan dünyaya ve Batı’ya aktarılacağı ile alakalıdır. Ancak bölgesel enerji denklemleri ve Türkiye-İran ilişkileri düşüldüğünde söz konusu müstakbel ilişki sekteye uğrayabilir.

Türkiye ile İran ilişkilerindeki temel esas bu zamana kadar siyasetin ve ekonominin birbirinden ayırt edilmesi olmuştur. İki ülke arasındaki siyasi kriz dönemlerinde dahi ticari ilişkiler devam etmiştir. Peki söz konusu enerji olduğunda eli daha sağlam olan İran, Türkiye üzerinden doğalgazını Avrupa’ya taşıyarak Ankara’nın Tahran’a karşı pazarlık gücü elde etmesini ister mi? Birbirlerine belirli ölçüde bağımlı olan bu iki ülke aynı zamanda karşılıklı rekabet alanlarını da korumak isteyeceklerdir. İran için enerji, Türkiye’ye karşı gerektiğinde kullanabildiği bir rekabet alanıdır. Örneğin Tebriz-Ankara doğalgaz hattı İran açısından Türkiye’nin Rusya’ya bağımlılığını engelleyen bir kozdur. Buna karşılık İran doğalgaz satışında büyük ölçüde Türkiye’ye bağımlı kalmak zorunda.

Bölgedeki enerji denklemleri düşünüldüğünde ise Türkiye-İran arasındaki enerji ticaretini Rusya’dan bağımsız değerlendirememeyiz. Söz konusu bu denklemde İran doğalgazını dünyaya taşıyan güçlü bir Türkiye tehdit olarak algılanacaktır. Burada ise Rusya devreye girmekte. Bu anlamda İran-Rusya ilişkilerinin siyasi ve ekonomik ayağı önemlidir. Suriye özelinde şekillenen İran-Rusya ilişkileri stratejik bir ortaklıktan daha çok belirli ölçülerde çıkar odaklı bir ilişki biçimidir. Ancak bu ilişkiyi özellikle ekonomi alanında güçlendiren en önemli etken şüphesiz ABD yaptırımları olacaktır.

İsrail’in “İran-Rusya arasında gizli antlaşma” başlığı ile ortaya attığı iddia gözleri iki ülke arasındaki ilişkilere çevirdi. İsrail söz konusu antlaşma ile İran petrolünün Hazar Denizi üzerinden Rus malı olarak satılacağını söylemekte. Haberi hazırlayan İsrailli gazeteci Dana Weiss, Rusya Devlet Başkanı Putin ile İran Cumhurbaşkanı Ruhani arasındaki antlaşmanın, İdlib’e yönelik olası bir askeri operasyonun görüşüldüğü üçlü Tahran zirvesinde imzalandığı iddia etti. Weiss haberinde Avrupa’nın da bu mekanizmaya destek vereceğini söylemekte.

İran tarafından bu iddiaya dair herhangi bir açıklama yapılmasa da Cumhurbaşkanı Ruhani’nin yardımcısı İshak Cihangiri’nin o gün içerisinde yaptığı “ yeni müşteriler bulduk” açıklaması dikkat çekiciydi.

TAHRAN-MOSKOVA DENKLEMİ

Tahran- Moskova ilişkilerinin özellikle petrol ve doğalgaz alanında en iyi olduğu dönemler, İran’ın ABD tarafından yaptırıma uğradığı zamanlardır. Yani İran petrol ve doğalgazının Rus pazar payına zarar vermediği dönemlerdir. İran ve Rusya arasında bu zamana kadar takas üzerinden şekillenen bir enerji ticareti gördük. Rusya’nın İran’ın kuzeyine doğalgaz sağlaması karşılığında İran’ın güneyde Rus müşterilerine petrol sağlaması ve bununla birlikte İran’ın petrol karşılığında Rusya’dan mal alması bu takas biçiminin bir örneğidir.

Ancak iki enerji ülkesi olan İran ve Rusya’nın enerji denklemi içerisinde gizli bir rekabet içerisinde olduklarını gösteren güçlü parametreler bulunmakta. Söz konusu bu rekabetin kendisini gösterdiği en güçlü dönemler, İran’a yönelik herhangi bir yaptırımın uygulanmadığı aralıklardır. Nükleer antlaşmanın imzalandığı dönemde İran Petrol Bakanı Zanganeh “İran kaybettiği petrol pazarlarını tekrar kazanmak için her şeyi yapacaktır” şeklinde konuşmuştu.

İran’ın petrol satamadığı ve yaptırımlara uğradığı dönemlerde ise Rusya, enerji pazarını büyütmekte ve özellikle İran doğalgazının dünyaya aktartıldığı bir kapı görevini üstlenmektedir. Bu bağlamda enerji sektöründe İran’ın kaybı, Rusya’nın kazancı olmakta.

Ancak enerji temelinde İran-Türkiye veya İran-Rusya ilişkilerini şekillendirecek temel unsur, İran iç siyasetindeki denklemler ve yaptırımlara karşı çözüm arayışları olacaktır. Tahran yönetiminin uluslararası piyasaya entegre olma arayışının halen devam ediyor oluşu ve diğer yandan direniş ekonomisini esas alarak özellikle Avrasya’yı merkeze alan siyasi rekabetin yaşanması, bölgesel işbirliklerini belirleyecektir. Bu bağlamda özellikle ABD tarafından uygulanan yaptırımlara karşı İran’ın beklenenin dışında bir politika izleyeceğini söyleyebiliriz. Amerika’ya karşı sessiz diplomasisini sürdüren İran, diğer yandan uluslararası pazarın bir oyuncusu olma arayışına devam edecektir. Bu zamana kadar yaptırımlar karşısında elindeki fırsatları birer tehdit unsuru olarak kullanan Tahran yönetimi, mevcut fırsatların uluslararası alanda yine fırsat olarak kalmasını istemekte. Elbette 4 Kasım tarihinde başlayacak ABD’nin ikinci yaptırımları sonrasında İran’ın izleyeceği enerji politikası, İran siyasetinde hangi söylemin ön plana çıkacağı ile alakalıdır.

#İran
#ABD
#Ambargo
#Rusya
5 yıl önce