|

Irkçılık kol gezerken

Müslümanlar olarak karşı karşıya bulunduğumuz tarihsel/varoluşsal/yapısal çok ağır sorunların adını doğru koyamamak gibi kronik bir problemimiz var. Popülizm, hamaset, propaganda söylemi/kültürü ya da geleneği, hangi toplumda olursa olsun, ilgili toplumu, hayata/hakikate/tarihe ve dünyaya büyük ölçüde yabancılaştırıyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 23/10/2017 Pazartesi
Güncelleme: 02:40 - 23/10/2017 Pazartesi
Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

Kapitalist, liberal, seküler değerlerin belirleyici, tayin edici olduğu bir düzende dünyaya gelen, bu düzende eğitim alan çocuklar, genç kuşaklar, aynı zamanda yetişkinler, böyle bir düzende, İslami dünya görüşüne, hayat/siyaset tarzına, değer/ahlak yapılarına gerçek anlamda katılmaları engellendiği için, İslami hayata, dünyaya, doğuştan yabancılaşarak, doğuştan engellenerek, doğuştan kısıtlanarak ve baskılanarak giriyor. Bu tür bir düzen tarafından, hayatın her safhasında, düzen adına asimile edilen Müslümanların, İslami anlamda toplumsal kimliği sistematik bir şekilde yok ediliyor.

Doğuştan İslam’a, İslami yapılara, kavram ve kurumlara yabancılaşan, kısıtlanan ve baskılanan Müslüman bünye, hayatın içerisinde daha çok, daha yoğun ve doğrudan kapitalist-seküler-liberal yapılara, değerlere, ilişkilere maruz bırakıldığı için, bu yapılar, değerler, ilişki biçimleri tarafından sömürgeleştiriliyor. İslami bünye, böyle bir gerçeklik içerisinde, bir şekilde kültürel bir soykırıma tabi tutulmuş oluyor, kültürel bir ölüme mahkum edilmiş oluyor. Müslümanlar doğuştan ontolojik bir mağlubiyetle, ontolojik bir bağımlılıkla ve yetersizlikle karşı karşıya bırakıldıkları için, bu mağlubiyetin farkına ve bilincine varamıyor. Bilinç ve algı özürlü olarak hayata başladığımız için, İslam’ın bireysel dindarlık şeklinde, sembolik, biçimsel ve folklorik temsilini yeterli sayıyoruz.

MAĞDURİYET PSİKOLOJİSİNDEN
KURTULMAK

Ontolojik anlamda özgürlüğü, meşruiyeti, otoriteyi sorun olarak görmeyen; ontolojik anlamda özgürlüğe ve meşruiyete sahip olup olmadıklarını hiç düşünmeyen; bu durumun sonuçları hakkında İslami bir değerlendirme yetisine sahip olmayan Müslümanlar, bu tavır, tarz ve duruşlarının sonucunda bir tür varoluşsal güvencesizliği seçiyor, İslam’ı salt söylemsel alanda yaşatmaya çalışıyor. Sözünü ettiğimiz varoluşsal güvencesizliği bir kader gibi yaşayan İslam dünyası toplumları, bu zihniyet sebebiyle, siyasal özne olmaktan, hak öznesi olmaktan çıkarılabiliyor; yine bu zihniyet sebebiyle emperyalistlerin-sömürgecilerin kendi üzerlerinde her istedikleri zaman neden eylemde-müdahalede bulunduklarını, bulunabildiklerini sorgulama konusu yapamıyor; her dönemde ve pozisyonda mağduriyet dili ve söylemine sığınıyor. Mağduriyetin, emperyalist-sömürgeci müdahalelere karşılık verebilecek bir birikime, donanıma, bilince, iradeye, dayanışmaya sahip olmamakla çok yakından ilgili olduğu hiç düşünülmüyor. En büyük, en acımasız mağduriyet ve mağlubiyetin bağımlılıkla başladığı her nasılsa hiç hatırlanmıyor.

Kendi zaaflarıyla, yapısal sorunlarıyla yüzleşmeye cesaret edemeyen her toplum, her bünye, karşılaşılan bütün sorunların hep dışarıdan kaynaklandığını iddia ederek, yoğun bir şekilde mağduriyet ve mazeret üretir.

MÜSLÜMANLARI SINIFLANDIRIYORLAR

Toplumlarımızda düşünce, kültür, edebiyat, felsefe, ilahiyat hayatı, İslamın/Müslümanların ontolojik mağlubiyeti, dışlanmışlığı, göreli hale getirilmişliğiyle ilgili olarak; entelektüel/kültürel/felsefi ve siyasal anlamda neden hep başkalarına maruz kaldığımızla ilgili olarak hiç bir sistematik, kuramsal/kavramsal çalışma, analiz, çözümleme yapmıyor, yapamıyor. Kapitalist, seküler, liberal düzenle uzlaşarak aynılaşan, bu uzlaşmanın/aynılaşmanın İslami mahiyetini tartışma konusu yapmayan Müslümanlar “iyi ötekiler” olarak, bu uzlaşmanın/aynılaşmanın patolojik bir durum olduğuna işaret ederek İslami özgürlük talebinde bulunan Müslümanlar ise “kötü ötekiler” ve “teröristler” olarak damgalanmak suretiyle hayatlarını sürdürüyor.

Sömürgeci/kolonyalist tarih, yeryüzünde sınırlı sayıda gerçek insan yaşadığına, gerçek anlamda insan olmayanların sömürülmelerinin/mülksüzleştirilmelerinin, siyasal anlamda hiçliğe mahkum edilmelerinin meşru olduğuna inanıyordu. Gerçek anlamda insan olmayanlar, insan sayılmayanlar için, insan hakları da söz konusu olmayacaktı. Bugün Siyonizm, Filistinlileri gerçek anlamda insan saymadığı için, onları toplama kamplarında, açıkhava hapishanelerinde kuşatma altında tutuyor. Sırplar Bosna’da Müslümanları insan saymadıkları için soykırıma tabi tuttular.

STRATEJİK AKILDAN
YOKSUN TOPLUMLAR

Müslümanlar olarak karşı karşıya bulunduğumuz tarihsel/varoluşsal/yapısal çok ağır sorunların adını doğru koyamamak gibi kronik bir problemimiz var. Popülizm, hamaset, propaganda söylemi/kültürü ya da geleneği, hangi toplumda olursa olsun, ilgili toplumu, hayata/hakikate/tarihe ve dünyaya büyük ölçüde yabancılaştırıyor. Irkçılık bütün dünyada kol gezerken, bu yabancılaşmalar sebebiyle bütünüyle yok edilen İslami hayatlar, toplumlar, kültür ve medeniyet yapıları hakkında, bütün insanlığın vicdanını ayağa kaldırabilecek bir dile, düşünceye, duyarlılığa, edebiyata, siyasete sahip değiliz. Benzer şekilde, tarihsel bağlamda ağırlığı olan bir tek düşünüre sahip olmadığımızı hatırlamalı ve bunun nedenleri üzerinde derinliğine düşünebilmeliyiz. Dünya ölçeğinde okuyucu kitlesine sahip bir entelektüelimiz yok. İslam dünyası toplumları, stratejik akıldan yoksun toplumlara dönüşüyor. Sömürgeci tarih devam ederken, içerisinde yaşadığımız dünyaya ilişkin çözümlemeler yapmamız, hızla değişen dünyanın belirleyici dinamiklerine nüfuz etmemiz, sosyal-kültürel değişim stratejileri üzerinde çalışmamız gerekirken, ya tamamen küçük hesapçı bir pragmatizmle düşünen, ya da tam tersine tamamen romantik/nostaljik umutlar peşinde sürüklenen genç kuşaklar yetiştiriyoruz.

Batı dışı bütün toplumlar, modern zamanlar boyunca, hegemonyacı-ideolojik bir evrenselcilik yoluyla açıkca aldatıldıkları için, bütünsel bir bilinçten, ahlak ve vicdandan sorumlu olmayan ve maalesef bugünün insanlık durumunun temel veçhelerinden biri haline gelmiş olan modern ırkçılıkların farkına varamadılar, halen de varabilmiş değiller.

Atasoy Müftüoğlu
#Müslüman
#​Kapitalist
#liberal
#seküler
6 yıl önce