|

İslami farkındalığın yeniden inşası

Atasoy Müftüoğlu
04:00 - 19/11/2018 Pazartesi
Güncelleme: 03:02 - 19/11/2018 Pazartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

Düşünce çevrelerimizin, kültür ve ilahiyat çevrelerimizin, toplumlarımızda kapitalist/seküler/liberal dünya görüşü ve hayat tarzı doğrultusunda yaşanmakta olan değişim ve dönüşümü görmezden gelerek, böyle bir şey yaşanmışormuş gibi davranarak, “yeni bir medeniyet inşası” söylemini gündemde tutmaya çalışmaları, yüzeylere takılıp kaldığımıza işaret eder. Bugün, Müslümanlar olarak, ilkeli hayatlar yaşamak yerine, maalesef, ikili hayatlar yaşıyoruz. İnançlarımızı, ruhumuzu, kişiliğimizi, karakterimizi kaybetme pahasına maddi zenginlikler kazanmaya çalışıyoruz.

FARKINDALIK KAYBI

İslami bağlamda ontolojik özgürlüğe sahip olmadığımız için, romantik/nostaljik/folklorik yanılsamalardan ibaret hayatlar yaşıyoruz. Ontolojik emperyalizme bağımlı olduğumuzu fark etmediğimiz için, ontolojik özgürlük için hiç bir alanda hiç bir şey - hiç bir şey - yapmıyoruz. Bütün kayıplar İslami farkındalığın kaybıyla birlikte başlıyor. Farkındalık kaybı bütün bağımlılıkları derinleştiriyor. Zihin ve bilinç dünyamızın etrafını kuşatan sömürgeci çitin içerisine hapsedildiğimiz, hayatlarımızı bütünüyle bu çitin içerisinde geçirdiğimiz için, ontolojik özgürlüğe/otoriteye/itibara/saygınlığa/meşruiyete/iktidara/yaptırım gücüne sahip olmayan İslam hakkında/etrafında soyut tartışmalar yapıyoruz.

Bütün tartışmaları bir yana bırakarak, İslam’ın ontolojik özgürlüğe yeniden nasıl ulaşabileceğini konuşmamız gerekiyor.

Kronik/yapısal/hayati sorunları olan bir bünyenin, bu sorunlarla içtenlikle ve büyük bir dikkatle yüzleşebilmesi için, öncelikle bu sorunların varlığını kabul etmesi gerekir. Toplumlarımız, entelektüel bir ikiyüzlülük ve tükenmişlik içerisinde bulunduğu için, çoğunluğun görüşlerini ve statükonun yaklaşımlarını doğru telakki eden bir tür sürü içgüdüsü içerisinde yaşıyor. İslam dünyası toplumları, tarihin son yüzyıllarını, yanlış bilinç yoğunluklarının kontrolü altında geçirdi, geçiriyorlar. Bunun içindir ki, ontolojik özgürlük-bağımsızlık-otorite ve meşruiyet mücadelesi hiç bir şekilde gündeme getirilemiyor. Kapitalist/seküler/liberal dünya görüşü ve hayat tarzı doğrultusunda bir değişim-dönüşüme maruz kalarak, İslami anlamda bütüncül-yapısal değişime yabancı kalan toplumların, ontolojik/paradigmatik bir bağımsızlık mücadelesi vermeleri beklenemez. Zira aziz İslam, her durumda, pratik-somut hayat üzerine yoğunlaşan bir dünya görüşü, hayat tarzı perspektifi-tecrübesi oluşturmamızı ister.

DERİN VE TUHAF SESSİZLİK

Bizler, İslam dünyası toplumları, bu toplumların düşünce-kültür çevreleri olarak, özellikle İslam’ın ontolojik özgürlüğü konusunda, sömürgeci bilginin, bilimin, ontolojinin, epistemolojinin ve dünya görüşünün ideolojik-politik-paradigmatik dayatmalarından kaynaklanan çok derin ve tuhaf, anlaşılması mümkün olmayan bir sessizlik içerisinde bulunuyoruz.

Konfor alanlarında kalarak hiç bir birey, toplum ya da kültür, kendisini, kendi dünya görüşü doğrultusunda gerçekleştiremez. Konformizmle, statükoyla, taklit’e dayalı gelenekle bütünleşmek, zihinsel intiharla sonuçlanır. Hangi toplumda olursa olsun, taklitçilik-konformizm, içi boş bireyler-insanlar üretir. Zihinsel intiharlar sebebiyle, İslami dünya görüşünün, insanın/hayatın/toplumun/tarihin her anına/boyutuna hitap ve nüfuz edebilecek şekilde somutlaştırılması gerektiği konusunu tartışmaya cesaret edemiyoruz. Bu nedenle de, İslam, topluma, hayata, tarihe, siyasete, hukuka, ekonomiye müdahale iradesi elinden alınarak, bir tür maneviyatçılığa-muhafazakârlığa, Kur’an-ı Kerim de sadece ahlaki bir metne dönüştürülüyor.

Farkındalık-bilinç kaybının varoluşsal bir kayba neden olduğunu ısrarla hatırlamak-hatırlatmak gerekir.

İslam dünyası toplumları ve kültürleri, içe ve geçmişe kapandıkları günden itibaren, varoluşsal bütünlük algısını, bilincini ve farkındalığını kaybederek, dünyaya ve tarihe yabancılaştılar; anlam ve amaç kaynağının bütünlüğünden uzaklaştılar. Bu yabancılaşma ve uzaklaşma bugün de büyük ölçüde devam ediyor.

Günümüzde, inançlarımızın sorumluluğunu hayatın her alanına yansıtarak, her alanda bu sorumluluğu ödünsüz bir şekilde somutlaştırarak, nitelikli bir mücadele başlatabiliriz. Niteliksel bir mücadele, her alanda varoluşsal yoğunluklar ister. Kontrolsüz-bilinçsiz duygusallıklarla, ancak, bugün yaşadığımız gibi, yüzeyde/yüzeylerde kalarak yaşayabiliriz. Umut, niteliksel mücadele ve varoluşsal yoğunluklarla birlikte yükselir. Yüzeylerde kalarak umut’a hak kazanamayız. Bilinç, sorunları bütün boyutları ve ağırlığıyla fark ettiğimizde harekete geçer. Bir hamaset ve romantizm dünyasında yaşamak, entelektüel güçsüzlük ve yetersizlikle ilgilidir. Eleştirellikle bağımsız-özgün üretkenlik arasında yakın bir ilişki olduğunu hatırlamak önemlidir.

HAYSİYET KAYBI TEHLİKESİ

Farkındalık kaybının haysiyet kaybı anlamına geldiğini görmek/anlamak gerekiyor. Günümüzde, aziz Filistin halkı, hayattan çok daha üstün hakikatler/değerler olduğunu kanıtlamak üzere direniş mücadelesini sürdürüyor. İslam dünyası toplumları İslami farkındalığa sahip olsaydılar, ahlakdışı bir dünyada, ideolojik ve ırkçı doğrulara dayalı emperyal dayatmalara itaati reddediyor olacaklardı. Emperyal-emperyalist dayatmalar, soyut kimi kavramlar aracılığıyla, somut mutlak kötülükler gerçekleştirerek, insanlığın sıfır noktasında bulunan bir dünyaya işaret ediyor. İslami farkındalık ve bilinç, ideolojik bağlamda belirlenmeye karşı direnişi zorunlu kılıyor.

Evrensel farkındalık ve bilincin adı olan aziz İslam’ın, yerel ve kısmi bağlılık biçimlerine dönüştürülmesi kabul edilemez. Günümüzde, İslami farkındalık, İslam toplumlarının bir araya gelerek, siyasal bilinç temelinde bağımsız bir duruş gerçekleştirmeleriyle birlikte başlatılabilir. Küresel ölçüde geçerli siyasal bilincin örgütlenmesi için, düşünsel/kültürel/entelektüel büyük bir seferberliğe ihtiyaç olduğu açıktır. Bu tür bir seferberlik, tarihsel-küresel sorunların farkında ve bilincinde olan, küresel sorunlara küresel yanıtlar verebilecek analitik düşünürlerle yürütülebilir.

#İslamiyet
5 yıl önce