|
En son Rize ve Trabzon’da kadınlarla buluşan Ayşe Keşir, yaptıkları ziyaretlerde kadınların çok büyük hayaller peşinde olmasından duyduğunu memnuniyeti dile getirdi.
Üç ay önce göreve başlayan AK Parti Kadın Kolları Başkanı Ayşe Keşir, ekibiyle birlikte 81 ili gezerek kadınlara girişimcilik, tarımsal üretim ve devlet desteklerini anlatıyor. Geçen hafta sonu katıldığım Karadeniz gezisinde, ilk durak Rize’ydi ve sabah erkenden çay toplamakla başladı. Program, gün içinde kadın STK’larla buluşma, salon toplantısı, mahalle ve esnaf ziyaretleri şeklinde yoğun tempoda sürdü. İlginin büyük olduğu gezi Trabzon’da da benzer şekilde devam etti. Dönüş yolunda yaptığım röportajda Ayşe Keşir, kadınların artık daha büyük hayaller peşinde olduğunu söyledi. Medya sektöründeki günlerinden, anne Ayşe’ye kadar birçok şeyi konuştuğumuz röportajda, İstanbul Sözleşmesi’nden sonra yola nasıl devam edeceğimizi de konuştuk.
Hakkari’den itibaren geri dönüşleri var, salonda bunu dinleyen kadınlardan, mutlaka 8-10 kişi yapmak istiyor. Ya da onlar bir başkasına anlatıyor, oralardan geri dönüşler oluyor. Aynı zamanda kendi teşkilatlarımızı da eğitiyoruz ki, geri dönüşü olan kadınlara mentorluk yapsınlar, yol göstersinler diye. Bu zamana kadar pek çok başarı hikayesi dinledim, ama her birinde yeniden heyecanlanıyorum. Bugün Rize’de dinledik, şehrinde karton bardak imal eden bir yer olmadığını görmüş, onunla ilgili KOSGEB’den destek almış. İmalathanesini kuruyor. Bu hikayeler beni çok etkiliyor, salondakileri de etkiliyor. Şu hissi verdiğine eminim, “o yaptıysa ben de yaparım”. Aslında bizim beklediğimiz bu. Türkiye büyüyecekse kadın emeğiyle büyüyecek.
1985’te üniversiteye başladığımda, İstanbul Basın Yayını birinci tercih olarak yazmıştım. Tek kanal döneminde TRT’de başörtülü çalışamayacağımı düşündüğüm için, gazetecilik bölümünü seçtim. Mezun olduktan sonra Türkiye’nin ilk engelliler dergisi olan bir dergide çalışmaya başladım. Bir yandan hem TRT’ye hem özel sektöre radyo oyunları yazıyordum. Bir yandan da bizim dönemimizde idealist gençlerin ilk yaptığı şey olan dergi çıkartma işine girdik bir grup arkadaşla. Rahmetli Kemal Çapraz’ın teşvikleriyle, cep harçlıklarımızla “Hanımeli” isminde bir dergi çıkarttık 90-91 yıllarında. Muhafazakâr camianın entelektüel kadınları olmak adına bir iddiamız vardı. Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanımızla Şuşa’ya gittiğimde çok duygulandım. Çünkü ben 1991 yılında Hanımeli dergisinde, o dönemin Azerbaycan milletvekiliyle Azerbaycan davasının röportajını yapmışım. Karabağ işgalden kurtuldu ve tam 30 yıl sonra oraları görmek, ilk giden heyette olmak beni çok duygulandırdı. Bir dönem TGRT’de çalıştım. Bir dönem özel çalıştım, bazı haber sitelerine günlük toplum okumaları yazdım. Daha sonra zaten 2001 yılında AK Parti kurulurken siyasete başladım. Neredeyse tam zamanlı siyaset yaptım o günden beri…
Bu biraz meslek hastalığı gibi. Hem sektörün gelişimini takip edeyim, hem de dizilerdeki temalar biraz o günkü toplumu anlatan bir şey. Bir dönem ağa dizileri vardı, bir dönem yalılarda geçen diziler vardı, çatışma izlettiği için çatışma hep var. Tek kanaldan çok kanala geçtiğimizde çok sesliliği getirecek beklentisi vardı. Ama ne yazık ki kapitalizm işin içinde olunca o kadar da çok seslilik olmuyor. Çünkü bir tema tuttuğunda benzerleri ve taklitleri çıkıyor. Bazen gerçekten çok iyi prodüksiyonlar yapılabiliyor. Mesela son döneme damgasını vuran ‘Diriliş’ onlardan biri. İyi prodüksiyonları sadece oyunculuk ve hikaye anlamında söylemiyorum, dizi müzikleri, makyaj, çok iyi kostümler yapılıyor. Sektörden de umutluyum, benim kuşağım televizyon yapımcılığı ya da medya sektörüyle yeni tanışan bir kuşak. Ama şimdi ikinci-üçüncü kuşak geliyor, okullu gençler geliyor, daha üniversite okurken kısa filmlerle vs. sektörün içine giriyorlar. Dünyayı takip ediyorlar. Şu an dizi sektörü Türkiye için ihracat kalemi. Dünyada 2. sıradayız. Bir kültür endüstrisi oluşmaya başladı. Ülkem adına umut verici...
Eğer kadına yönelik şiddeti konuşacaksak, bu konuda AK Parti’nin karnesini tartışmak, ne HDP’nin ne CHP’nin haddi bile değil, hiç kusura bakmasınlar. Bugün PKK kamplarında istismar edilen, tecavüze uğrayan pek çok kız çocuğu BM raporlarına girmiş durumda. Bunlar karşısında sağır ve dilsizler… CHP’nin kendi teşkilatlarındaki taciz, tecavüz iddiaları artık mahkeme konusu. AK Parti daha kurulurken, ilk seçime girerken 2002 yılında, seçim beyannamesinde kadına yönelik şiddetle nasıl mücadele edeceğini kararlılıkla ortaya koymuş bir parti. İstanbul Sözleşmesi 2012 yılında imzalandı. Biz kadına yönelik şiddetle alakalı iç hukukta yaptığımız en köklü değişikliklerin pek çoğunu bu tarihten çok önce yapmıştık zaten. Özellikle TCK’da yaptığımız değişiklikler… Hatta parlemantoya yeni gelen yargı paketiyle, kadına yönelik şiddetle mücadeleyle ilgili eksik gördüğümüz, tamamlayıcı unsurlar saydığımız yeni kalemler ekliyoruz. Boşanmış eşe karşı işlenen şiddet konusu bunlardan birisi. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmış olmamız, kesinlikle kadına yönelik şiddetle mücadeleyle ilgili bir eksen değişikliği anlamına gelmiyor. Aksine kadına yönelik şiddete müdahalede çok kararlıyız. . Aile karşıtı bazı lobicilik faaliyetlerinde sözleşmenin temel alınması, referans gösterilmesi ve gelecekle ilgili bazı kaygılar yarattı. Muhafazakâr-demokrak bir partiyiz ve bireyi topluma hazırlayan aile, bizim için çok kıymetli. Kadın, çocuk, engelli, yaşlı, erkek, tek tek bireyler güçlenmeli. Bununla birlikte, bu güçlü bireylerle aile de çözüm üretme kapasitesini artırıp, “güçlü aile” olmalı…