|

Küresel akımlar tasavvufu değiştirdi

Amerikalı İslami Araştırmalar Profesörü Carl W.Ernst, mutasavvıf tarikatların eskisi gibi olmadığını söylüyor. Ernst, “Yeni küresel akımlar da Tasavvuf’u değiştirdi, örneğin selefî eleştirmenlerin katı bir şekilde karşı çıkışı ve katı laikçilik taraftarlarından yöneltilen eleştiriler gibi. Müslüman olmayanlar da Sufi müzik gibi kültürel ürünlerle birlikte tasavvufa ilgi duymaya başladılar.” diyor.

Yeni Şafak
04:00 - 22/07/2018 Pazar
Güncelleme: 01:38 - 22/07/2018 Pazar
Yeni Şafak
Carl W.Ernst
Carl W.Ernst

Üsküdar Üniversitesi’nde Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü ve Kerim Vakfı’nın destekleriyle tasavvuf çalışmaları konulu bir yaz okulu düzenleniyor. 29 Temmuz tarihine kadar sürecek olan yaz okulunda İslâm araştırmaları alanında dünyaca tanınmış isimler eğitim veriyor. Biz de bu isimlerden Amerikalı Prof. Dr. Carl W. Ernst ile Üsküdar Üniversitesi’nde buluştuk. Ona tasavvufun kapılarını açan Farsça şiirlere olan ilgisi olmuş. Farsçayı öğrenip Mevlana gibi şairleri okuyunca hocasının da tavsiyesiyle Harward’da bu alanda doktora yapmış. Uzun yıllardır İslam Araştırmaları üzerine çalışmalar yapan Ernst, sufizmin ilk başlarda derin bir mâneviyat arayışında olan insanların gayri resmî bir hareketi olduğunu ancak daha sonra yaklaşımların değiştiğini söylüyor ve ekliyor:

“Mutasavvıf tarikatlar eskiden işlediği gibi işlememeye başladı. Bazı yerlerde yasaklandı ve baskılandı. Yeni küresel akımlar da Tasavvuf’u değiştirdi, örneğin selefî eleştirmenlerin katı bir şekilde karşı çıkışı ve katı laikçilik taraftarlarından yöneltilen eleştiriler gibi.”

İslâm araştırmalarına ve tasavvufa yönelişiniz nasıl oldu?

İslâm araştırmalarına ilgimin iki sebebi var. Biri Amerikalıların diğer kültürlerle alâkalı pek bilgi sahibi olmayışları ve bilhassa Müslüman kültürlere dair yanlış bilgilendirilmiş oluşları. Bu Amerikan eğitimi müfredatında temel bir ihtiyaç. Diğer unsur ise şiire olan şahsi ilgim ki bu Farsça öğrenmeme sebep oldu. Böylece Mevlana ve Hafız gibi âlimlerin şiirlerini okuyabildim. O zamanki Farsça hocam araştırmalarımı devam ettirmek için en iyi adresin Harvard Üniversitesi’ndeki Profesör Annemarie Schimmel oduğunu söyledi. Bunun üzerine 1970’lerin sonunda bu alanda Harvard’da doktoramı yaptım.

Bu yolda nereye ulaştınız, tasavvufta aradığınızı bulabildiniz mi?

Beni İslam araştırmalarına yönelten sebepler konusunda çalışmalarım halen devam ediyor. Amacım İslâm kültürleri ile ilgili bilgiyi geliştirmek, tasavvuf edebiyatı ve şiirin zenginliğini keşfetmek. Hatta pazar günü çıkan son kitabım Hallac’ın şiirlerinin Arapça’dan tercümesini içeriyor.

“Çağdaş Sufizm”den bahsediyorsunuz. Tasavvuf anlayışı asırlara göre nasıl bir değişiklik gösteriyor?

Bu çok büyük bir soru; çünkü bizim kolayca Sufizm dediğimiz kavram müthiş geniş bir yer, dil ve kültür menzilini içeriyor. İlk başlarda daha derin bir mâneviyat ve ahlâkî bir hayat arayışında olan benzer fikirli insanların gayri resmî bir hareketiydi. Daha sonraları Sufizm kavramı mürşit ve mürit ilişkisine dayalı tarikat veya silsile diye bilinen büyük sosyal organizasyonları içermesiyle genişledi. Tüm bu gelenekler yerel özellik taşır. Genelde önemli bir zatın türbesinin olduğu yerlere odaklanılır. Fakat bu organizasyonları devam ettiren modernite öncesi sosyal düzen birçok vakada önce sömürgeci kontrolüne ve sonra modern ulus-devlete yol açtı.


Tüm bu bahsettikleriniz tasavvuf anlayışını nasıl etkiledi?

Bunun sonucu olarak mutasavvıf tarikatlar eskiden işlediği gibi işlememeye başladı. Bazı yerlerde yasaklandı ve baskılandı. Yeni küresel akımlar da Tasavvuf’u değiştirdi, örneğin selefî eleştirmenlerin katı bir şekilde karşı çıkışı ve katı laik(çilik) taraftarlarından yöneltilen eleştiriler. Müslüman olmayanlar da Sufi müzik gibi kültürel ürünlerle birlikte tasavvufa ilgi duymaya başladılar.

MÜSLÜMAN GENÇLER SOSYAL BİLİME YÖNELMELİ
Tasavvufla yakından ilgilenen birçok kişinin yolu Muhyiddin İbn-i Arabi’den geçiyor. Sizin tasavvuf çalışmalarınızda onun nasıl bir etkisi oldu?

Her ne kadar benim araştırmalarımın temel odağı olmasa da İbn Arabi’nin eserleri hakkında birkaç makale yazdım. Kendisi o kadar çok eser vermiştir ki onun tüm bu katkılarını içeren bir çalışma yapmak büyük bir adanmışlık gerektirir. Şahsen metinlerinin edebî tahlili yerine belagat veya sözbilimi (retorik) açısından analizi için daha çok çalışma yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Hindistan’da bulunan felsefi ve mistik öğretiler üzerine araştırmalar yapıyorsunuz. Bu öğretiler İslam felsefesinde nasıl bir rol oynuyor?

Temel mânâda bakıldığında Müslümanların Hint Felsefesi’nin ana unsurlarından “ödünç bir şeyler aldığını” söylemek hata olur. Ancak Bîrûnî, Şahrastânî, Ebulfazl Allâmî ve diğerleri gibi âlimler Hintlilerin bilimlerini çalışarak medeniyete çok önemli katkıda bulunmuşlardır. Yaptığım çalışmalardan birisi de Fars-Hint bölgesine yoğunlaşır ve Farsça metinlerde karşımıza çıkan, Hint bilimleri, sanat ve kültüre dair Sanskritçe metinlerin Farsça tercümelerini betimleyip analiz eden uluslararası çaba çerçevesinde yer alır.

Son dönemlerde tasavvuf ve yoga arasındaki bağlantıları çalıştınız. Ancak yoga Müslümanlar tarafından çok tartışılan bir konu. Namaz varken yogaya ihtiyaç olmadığını düşünenler çok. Yoga ve İslam arasında nasıl bir ilişki kuruyorsunuz?

Amerikalıların çoğu yogayı fizikî sağlıkları için yaparlar ve şayet kişinin şahsî hedefi sağlıklı olmaksa muhtemelen onun herhangi bir dinî bağlantısı yoktur. Fakat ben özellikle Müslümanların yogaya yaklaşımlarının ve diğer Hint dinlerine dair uygulamalarının tarihî seyriyle ilgileniyorum. Hint zikirleri diyebileceğimiz Yogik mantralara / söz tekrarlarına hatırı sayılır derecede ilgi vardı. Şeyh Muhammed Gavs gibi bazı Sufiler vücudun doğası ve kâinât arasındaki ilişki hakkında derin sırlar keşfettiler. Süleymaniye Kütüphanesinde yer alan Arapça ve Osmanlı Türkçesi yazmalar Sufilerin bu çalışmalarla yüzyıllarca meşgul olduklarını gösterir.

“Kur’ân’ı Nasıl Okumalı: Seçilmiş Tercümelerle Yeni bir Rehber” isimli kitabınızda Kur’ân-ı Kerîm’e nasıl yaklaşılacağını anlatıyorsunuz. İnsanlar Kur’ân ile nasıl irtibat kurabilir?

Benim yaklaşımım, Kur’ân’ın bir edebî metin olarak düşünülüp tarz, yapı ve diğer belagat özellikleri açısından anlaşılmasını tavsiyedir. Gayrimüslimlerin çoğu için Kur’ân’ı okumak çok zordur, çünkü alışılmadık bir şekilde düzenlenmiştir ve konuları kinayeli bir şekilde İncil’deki gibi uzun kıssalar söylemeden işler. Bundan dolayı, üç yaklaşım öneriyorum: ilki, sûreleri inzal oldukları târihî sıralamasıyla okumak, böylece vahyin geldiği ilk kitlenin tecrübesinin benzerini yaşamak; ikincisi, metnin simetrik veya dairesel komposizyonu gibi yapısal özellikleri üzerinde tefekkür etmek; üçüncüsü, Kur’ân’ın önceki metinlerle arasındaki bağlantılara yakın itina göstermek. Bütün bu yaklaşımlar gayet tabii ilgi çekicidir ve dışarıdan olanlara imana dair konularda tartışmadan, metne erişim imkânı sunarlar.

“Biz Kur’ân-ı apaçık âyetler hâlinde indirdik” âyeti var. Ancak İslâm dünyasında Kur’ân’ın anlaşılmazlığı ve doğru yorumlanması konusunda görüşler mevcut. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz ?

Hz. Ali’nin söylediği üzere, Kur’ân-ı Kerîm konuşmaz, fakat ona bir müfessir / yorumcu gerekir. Tarih Kur’ân tercüme ve tefsirlerinin / yorumlarının rolünü bolca gösterir. Özellikle Müslümanların arasında çoklukla Farsça, Türkçe, Urduca ve diğer lisanlarda bulunur. Muhakkak ki, herhangi bir tefsir herkes tarafından son veya hakikaten itminan veren bir tefsir olarak kabul edilmeyecek olsa da, tefsir / yorum yapmak için gayret şüphesiz ki devam edecektir.

Amerika’da İslamofobia konusunda konferanslar veriyorsunuz. Nasıl geri dönüşler oluyor? Önyargıları kırabiliyor musunuz?

Önyargıların üstesinden gelmenin en iyi yolu eğitimdir. Elbette bu oldukça yavaş bir süreçtir ve yoğun gayret gerektirir. Hâlbuki propaganda ve olumsuz klişeler farklı bir tarzda, korku ve nefreti getiren kabalık ve kitle iletişim araçlarıyla yayılır. Eğitimin, kastî İslâm karşıtı davranışlarla rekabete girmesinin zor olduğunu kabul etmek gerekir. Müslüman Amerikalıların çocuklarını sadece doktor veya mühendis olmaya değil; gazetecilik, kültür, eğitim gibi sahalarda da rol almasını teşvik etmeleri çok önemli.

10 yıldır Türkiye’deki
konferanslara katılıyorum
Türkiye’deki tasavvuf çalışmaları hakkında neler söylersiniz?

Türkiye’deki İslâmî Araştırmalar ve Tasavvuf Araştırmaları yapan ilim insanlarının çalışmalarına hayranım. Onların pek çoğuyla on küsûr senedir, Cemalnur Sargut ve Türk Kadınları Kültür Derneğinin desteğiyle yapılan konferanslarda tanıştım. Bu ilmî çalışmaların sürdürülmesi için sadece dil ve metin bilgisiyle yetinilmeyip, tasavvuf araştırmalarının beşerî ve sosyal bilimler ve dinî etüdlerle bağlantılandırılmasının da önemli olacağı kanaatindeyim.


#Carl W.Ernst
6 yıl önce