|

Libya: Fransa-İtalya rekabetinde son raunt

NATO’nun 2011 yılında başlattığı “Şafak Yolculuğu” operasyonunun üzerinden tam sekiz sene geçti ama barış hala Libya kıyılarının çok uzağında. Muhalif gruplarla Kaddafi güçleri arasındaki büyüyen kriz, sınırların ötesine geçip, çok aktörlü ve çok boyutlu bir bölgesel krize dönüştü.

Yeni Şafak
04:00 - 26/02/2019 Salı
Güncelleme: 03:50 - 26/02/2019 Salı
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Mücahid Durmaz

Şubat 2011’de 42 yıllık Kaddafi rejimine karşı başlayan protestolar kısa sürede aşiretler arasında kanlı bir iç savaşa dönüşmüş, Fransa önderliğindeki NATO güçlerinin hava operasyonları, sadece Kaddafi yönetiminin sonunu değil, aynı zamanda yıllar boyu sürecek çok yönlü bir krizin de başlangıcı olmuştu. NATO operasyonundan tam üç yıl sonra, tüm barış umutlarının bağlandığı 2014 seçimleri de beklenilen barış ve uzlaşı ortamını getiremedi. Seçimin ardından aşiretlerin, savaş baronlarının ve uluslararası aktörlerin müdahil olduğu, biri ülkenin doğusundaki Tobruk’ta, diğeri batı Libya’da yoğunlaşan Trablus merkezli, her biri meştrutiyet iddiasında bulunan iki hükümetli bir siyasal sistem ortaya çıktı ve askeri güç, geleneksel aşiret bağı üzerine inşa edilen bu iki blok arasında çatışmalar bir türlü son bulmadı. Birleşmiş Milletler’in (BM) çabalarıyla kurulan Trablus merkezli Ulusal Uzlaşı Hükümeti, İtalya, Türkiye ve Katar tarafından destek görürken, Tobruk merkezi Fransa, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan bloğu tarafından büyük bir finansal ve siyasal destek görüyor.

FRANSA’NIN LİBYA POLİTİKASI

İki Avrupa ülkesi için de Libya, hem bölgesel çıkarları ve hem de iç politikaları açısından denklemde çok önemli bir noktada duruyor. Fransa’nın Libya politikasının temelinde iki önemli faktör yatmakta; bölgesel denklemde Libya krizinin oynadığı rol ve ekonomik çıkarlar.

Libya’daki siyasal istikrarsızlık ve sürekli çatışma durumu, Fransa’nın Sahra bölgesindeki hemegonyasına tehdit oluşturuyor. Bu sürekli çatışma durumu 2011’den itibaren Nijer, Çad, Mali ve Burkina Faso’yu içine alan bu devasa bir bölgeyi silah, uyuşturucu ve mülteci kaçakçılığı cennetine çevirdi. Güçlü bir siyasi yönetimin olmadığı Sahra bölgesi, El Kaide bağlantılı irili ufaklı birçok grubun çoğalıp ürediği bir alan haline geldi ve bölge daha önce görmediği seviyede terör eylemleriyle karşılaştı. Son yıllarda Burkina Faso’da geçekleşen kanlı eylemler, 2013’te Mali’nin yarısını işgal eden ve tarihi Timbuktu şehrini yerle bir eden El Kaideli gruplar ve doğalgaz deposu olan Cezayir’de doğalgaz hatlarına yapılan saldırılar, aslında bölgesel denklemde Libya’da artan militarizmin bölgeye yansımaları. Artan şiddet ve yükselen siyasi belirsizlik, Fransa için hayati önem taşıyan uranyum, doğalgaz zengini Sahra bölgesinde, Frankofon hegemonyasının sonunu hazırlayabilecek derece tehlike oluşturuyor.

Bir diğer etken ise tabii ki Libya’nın petrol kaynakları. Libya’da sömürge geçmişiyle ve Kaddafi rejimiyle derin siyasi ve ekonomik ilişkileri olan İtalya’ya karşı Fransa da petrol kaynaklarından pay almanın savaşını veriyor. Siyasal bir gücün eksikliğinden dolayı yasal hükümlerden bağımsız yürüyen Libya’nın petrol piyasasına uzun süre İtalya’nın ENI şirketi hakimken, Fransız enerji şirketi Total, pazardaki İtalyan hakimiyetini kırmayı amaçlıyor.

PEKİ İTALYA?

İtalya’nın Libya politikasının ana amacı ülkedeki sürekli çatışmanın yerini siyasi istikrarın alması. Bu politikanın temelinde ise iki ana mesele yatıyor.

İlk olarak, İtalya, Kuzey Afrika’daki hakim Fransız hegemonyasına karşı on yıllar boyunca Libya’da koruduğu ekonomik ve siyasi hakimiyetini kaybetmek istemiyor. Bu sebeple, Fransa tarafından desteklenen Tobruk hükümeti temsilcisi General Haftar’a karşılık BM tarafından tanınan Trablus hükümetine açıkça destek veriyor.

İkinci ve aslında daha önemli bir neden ise, iç politikadaki değişimin yansıması olarak İtalya’nın mülteci krizine karşı tutumu. Özellikle 2015 yılından itibaren Afrika ülkelerinden dalga dalga gelen mültecilerle başa çıkmaya çalışan İtalya, geçen yıl başa geçen sağ hükümetle birlikte tamamen katı bir tutum alarak, mülteci botlarını bile kabul etmeyi reddetmiş, mülteciler Akdeniz’de haftalarca Avrupa ülkelerinin insafına bırakılmıştı. İtalya ve Fransa arasındaki yakın zamanda patlak veren siyasi kriz de yine mülteci krizinin Avrupa iç siyasetine olan etkisinin bir sonucu idi. İtalya Başbakan Yardımcı Luigi Di Maio’nun “Bugün Afrika ülkelerinden insanların göç etmesi, Fransa gibi ülkelerin Afrika’yı sömürmekten vazgeçmemesinden kaynaklanıyor” açıklaması, iki ülke ilişkilerinde gerilimi bir üst seviyeye taşıdı.

İtalyan Maio’nun kolonyalizme yaptığı atıf, aslında tarihi Fransa- İtalya geriliminin arka planını ve bir bakıma Libya’daki hegemonik rekabete ışık tutuyor. Bir tarafta, sömürü rekabetine İtalya’dan çok önce başlayıp, tarih boyunca Afrika kıtasının yatay olarak keserek Atlas Okyanusu’na ve Kızıldeniz’e aynı anda hakim olmayı düşleyen ve bu amacını hala 21. yy’da gerçekleştirmeye çalışan Fransa, diğer tarafta sömürgeciliğe geç başlamanın verdiği öfkeyle 20. yy’da Etiyopya ve Libya’yı sömürmede başarısız olan İtalya. Tarih tekrar tekerrür edecek mi, hep birlikte göreceğiz.

#Yorum
#Mücahid Durmaz
#Libya
#Fransa
#İtalya
5 yıl önce