|

Lübnan’da çıkmazlar ve yeni siyasi hesaplar

“Yeni hükümetin, ulusal birliği güçlendirmek için devlet ile vatandaşlar arasındaki güveni tekrar sağlamak üzere kurulacağını ümit ediyorum.” Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın 5 Aralık’ta yaptığı konuşma esnasında sarf ettiği bu sözler, ülkedeki ilk ve en önemli soruna işaret etmesi bakımında dikkati çekmektedir. Avn’ın yeni hükümetin ilk işinin devletle Lübnan halkı arasında güvenin yeniden tesis edilmesine yönelik olması gerektiğini belirtmesi, ülkenin içine girdiği açmazın kilit noktasını açığa çıkarmakta, bu durum aynı zamanda 17 Ekim’de başlayan ve kesintisiz devam eden Lübnan protestolarının verdiği mesajın anlamını da ortaya koymaktadır.

Haber Merkezi
04:00 - 17/12/2019 Salı
Güncelleme: 02:33 - 17/12/2019 Salı
Yeni Şafak
Lübnan protesto
Lübnan protesto
Tuba Yıldız Trakya Üniversitesi Öğretim Üyesi

Lübnan’da protestoların başlamasından 13 gün sonra Saad Hariri’nin istifasını sunması Lübnanlılar için ciddi bir adım olarak görülmemiş, göstericiler tüm hükümet yetkilileri istifa edinceye ve yapılacak olan erken seçimlerle yeni hükümet kuruluncaya kadar eylemlerini sürdüreceklerini dile getirmişlerdi. Bu nedenle de her ne kadar 29 Ekim’den bu yana somut bir adım atılamaması nedeniyle halkta “Lübnan yeniden hükümetsiz uzun bir döneme mi girecek” endişeleri başlasa da halkın büyük bir çoğunluğunda ne pahasına olursa olsun eski sisteme dönüş kesinlikle kabul görmüyor. Bununla birlikte kurulacak yeni hükümetin nasıl bir şekil alacağına dair ortaya atılan görüşler göstericilerin bölünmesine ve hem mezhep ekseninin hem de politik görüşlerinin kristalize olmasına neden oluyor. Dolayısıyla istifa süreciyle birlikte iç siyasette gündeme gelen teknokrat hükümet modeli karşısında teknosiyasi hükümetin kurulmasına yönelik yapılan tartışmalar, siyasilerde olduğu kadar Lübnanlılar için de kaosun nedenlerinden biri olarak önlerine çıkıyor.

Her iki hükümet sistemi üzerinde oluşan bu kaotik durumun toplumsal tarafına bakıldığında aslında halkın teknokrat hükümet ile teknosiyasi hükümetin tam olarak neye karşılık geldiğini bilmemesi ve bu nedenle de kafa karışıklığına sahip olduğu anlaşılıyor. Bu noktada bazı Lübnanlı akademisyenlerin “insanlar yeni ve farklı bir politik sistem istiyorlar belki ama hangisinin ne anlama geldiğini bilmemeleri bölünmelerinin de kaynağı oluyor” şeklindeki ifadelerinin yanı sıra, farklı kesimlerden sokağa inen insanların talepleri bağlamında sundukları perspektif, Lübnan siyaseti üzerindeki algı farklılığına ışık tutuyor.

Lübnan için ön görülen ilk hükümet modeli olan teknokratlardan oluşan yeni siyasi platform, esasen Saad Hariri’nin de desteklediği bir oluşum. Hariri’ye göre ülkenin içinde bulunduğu mevcut krizden kurtaracak tek çözüm teknokratlar hükümetinin kurulması. Ancak siyasi ve mezhebi çıkarlardan uzak yalnızca ekonomide, sanayi ve sağlık sektöründe olduğu gibi eğitim, çevre ve diğer alanlarda uzmanlaşmış isimlerden oluşan bir hükümet modeli Lübnan gibi siyasi dengelerini mezhep zihniyeti üzerine kuran bir ülke için yakın gelecekte mümkün olmayan bir alternatif olarak duruyor. Çünkü burada çıkacak ilk temel soru(n), teknokratlardan seçilecek olan adayların siyasi görüşlerine bakılmaksızın yalnızca uzmanlık alanları değerlendirilerek nasıl seçilecekleri üzerine olacaktır. Bir diğer kayda değer mesele ise, olağanüstü yetkilere sahip olacak böyle bir hükümet modelinin kabulü ihtimaline karşı meclisin çoğunluğunu oluşturan Hizbullah’ın yetkileri nasıl devredeceğidir. Nitekim bu ikinci durum, Şiilerin teknokrat hükümeti reddetmelerine yol açmakta, Şii nüfusun yoğunlukta olduğu Güney Lübnan’da yapılan protestolarda hükümetin istifası istenmesine rağmen teknokrat model reddedilmektedir. Dolayısıyla da ülkedeki ekonomik ve siyasi gerilim giderek tırmanıyor olsa da bugün dahi Şiiler teknokratlardan oluşacak bir hükümeti kabul etmeyeceklerini ancak teknosiyasi bir hükümetin gerekli ve geçerli olabileceğini vurgulamaktadırlar. Bu durum ise, Lübnan ayaklanmalarında yüksek seslerle dile getirilen “ulusal birlik” çağrılarının zeminini kaybettiğinin bir kanıtı olmaktadır.

TEKNOKRAT HÜKÜMETE KARŞIT FİKİRLER

Diğer taraftan teknokrat hükümet modeline karşı çıkanın yalnızca Şii kesim olmadığı, Sünnilerin bir bölümünün de bu hükümet şeklinin Lübnan’da işe yaramayacağı düşüncesiyle Hariri’nin teklifine sıcak bakmadıkları görülmektedir. Her ne kadar parti aidiyeti olmayanlardan oluşacak bir hükümetin ülkedeki Şii hegemonya karşısında Sünniler için siyaseten daha faydalı olabileceği fikri öne çıksa da seçilecek olan uzmanların ne olursa olsun mezhep zihniyetinden ayrılamayacakları, üstelik toplumun gerçeklerinden uzak olacakları için halkın taleplerine yeteri kadar cevap veremeyecekleri düşünülmektedir. Teknokrat hükümetin geçici bir süreliğine kurulması gerekliliğine inanan Sünni grup ise ekonomik çöküşten ülkeyi kurtarmaları adına bir yıldan az bir zamanı kapsayacak bir süre için teknokratlara evet denilmesini ancak daha sonra sistemin bütünüyle siyasilere devredilmesi gerektiğini belirtmektedir. Bu anlamda Sünni grup içerisindeki Hariri yanlılarının verdikleri mesaj ile eski başbakana duyulan güvensizlikten doğan karşıtlık bir iç cepheleşmenin de yansıması olarak açığa çıkmaktadır.

Teknokrat hükümete karşı ülkedeki Hristiyan kesimin de bir bütünlük içinde olmadığı Cumhurbaşkanının yanısıra Lübnan Doğu Hristiyanları Birliği’nden ve Maruni Patrik Bişara er Rai’den gelen farklı açıklamalarla belirginleşiyor. Örneğin Lübnan Doğu Hristiyanları Birliği’ne göre Cumhurbaşkanı Mişel Avn’a yapılan baskılar neticesinde Saad Hariri önderliğinde kurulması istenen teknokrat hükümetin tek nedeni, Hariri’nin siyasi otoriteyi tekeline almak istemesi ve bu vesileyle de halkın bütününün taleplerini gözardı ederek Hariri’nin elini güçlendirmeye çalışmasıdır. Bu nedenle de birlik, Hariri’nin yeniden başbakan olması için çaba gösteren siyasi aktörlerin krizlere karşı kayıtsız kalarak halkı Hariri’ye mecbur bırakmak istediklerini iddia ediyor. Cumhurbaşkanı Avn’ın geçtiğimiz haftalarda MTV kanalına verdiği demeçte “teknokrat hükümet ülke siyasetine yön veremez” şeklindeki açıklamalarına da bu anlamda destek de veren birlik, Hariri’siz çoğulcu bir hükümeti öngördüğünü belirtiyor. Bu görüşün aksine teknokrat modele yakın olan Maruni Patrik Bişarra er Rai ise, Cumhurbaşkanı’yla aynı düşünceye sahip olmadığını, ülkenin acilen teknokrat hükümete ihtiyacı olduğunu belirterek ortaya koydu. 17 Ekim’den bu yana itidal çağrılarının yanısıra teknokrat sistem için de ısrarcı olan patriklik halkın görüşünün karşılanması gerektiği vurgusuyla Avn’ın teknosiyasi hükümet isteğini reddettiğini göstermiş oldu. Hristiyanlar arasında yankı bulan bu farklı yaklaşımlar ise sokakta farklı seslerin yükselmesine neden oldu. Örneğin Avn’ın basın açıklamaları nedeniyle tepki çekmesi ve kendisiyle birlikte damadı Cibran Basil aleyhine yapılan eylemler bir grup göstericinin Cumhurbaşkanı’nın posterleri eşliğinde karşılık vermelerine yol açmıştı. Bununla birlikte teknokrat hükümet modeli Hristiyan kesim arasında baskın çıktığı için Avn’a rağmen teknokrat hükümet söylemleri yoğunluk kazandı.

Lübnan için ön görülen hükümet şekli konusunda en net tavır ise şüphesi Dürzi lider Velid Canbolat’tan gelmektedir. Protestoların ilk gününden itibaren halkın taleplerine kulak verilmesi gerekliliğini ısrarla vurgulasa da Velid Canbolat, Saad Hariri’nin istifasını desteklemeyerek, “Saad Hariri yoksa biz de yokuz!” diyerek nasıl bir hükümet kurulursa kurulsun Saad Hariri önderliğinde kurulmasını gerekli görmektedir.

MODELİN GEÇMİŞİ

Lübnan teknokratlardan oluşan hükümet sistemiyle yeni tanışmamaktadır. Ülkede bağımsızlığından iç savaşı sonlandıran Taif Anlaşması’na kadar 9, Taif’ten sonra da 2 kere olmak üzere toplam 11 kere teknokrat hükümet tecrübesi yaşanmıştır. Ancak Lübnan’ın bu tecrübesine rağmen böyle bir model ülkede istikrarı sağlayamayacak kadar zayıf kalmıştır. Kurulan her teknokrat hükümetin ömrü ortalama 7 ay kadar sürmüş, en son 2005 yılında Başbakan Refik Hariri suikastından sonra Necip Mikati başkanlığında kurulan teknokratik hükümet ise üç ayda görevini tamamlayamadan sona ermiştir.

Bazı analistlere göre teknokratik hükümet yalnızca Lübnan’ın siyasi geçmişinde karanlık tarafta yer alması nedeniyle değil, aynı zamanda Taif Anlaşması’na da aykırı olduğu için uygun değildir. Nitekim iç savaş sonunda uygulanmaya başlayan anlaşmayla cumhurbaşkanının yürütme yetkisi meclise devredilmiş ve siyasi sistem daha demokratik bir çerçeveye oturtulmuştur. Ancak teknokratik hükümetle meclisin elindeki yasama ve yürütme başbakana geçecek olması siyasiler arasındaki bloklaşmaların da önemli bir nedeni olmaktadır.

ÖNCELİK HÜKÜMETİN KURULMASI

Lübnan için şu an acil olanın ise hükümetin bir an önce kurulmasıdır. Nitekim ilk haftalarda Lübnanlıların sahip olduğu pozitif enerjinin yerini gerilim ve endişeye bırakmaya başladığı da gözlemlenen bir gerçek. Bunun yanı sıra göstericiler tarafından geçiş noktalarının kapatılması nedeniyle okul ve iş yerlerine ulaşamayan kesimin tepkisine yol açarken, artık devrimin kalmadığına inanan sayısı da giderek artmaktadır. Öte yandan her ne kadar 29 Ekim’de Başbakan Saad Hariri’nin istifasını sunması olumlu bir adım olarak nitelendirilse de Cumhurbaşkanı Avn’ın istifaya yanaşmaması, yanı sıra Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın ard arda yaptığı açıklamaların ardından Şii göstericilerin militarist tavırları Lübnanlılardaki direnişin kırılmasına da yol açan önemli etkenlerden olmaktadır.

Lübnan devriminin ikinci ayında halk tarafında böyle bir makas açılmışken, ülkede ağır aksak işleyen hizmetlerin sekteye uğraması, bankaların Lübnanlıların hesaplarını kullanmalarının önüne geçmeleri ve nakit para çekme sınırı koymaları, ayrıca çalışanların maaşlarını alamamaları ve Lübnan lirasının değerinin giderek düşmesi – devrimden önce 1$:1500 LBP iken şu an 1$:2100 LBP-, Lübnan’ı yeni bir mali ve sosyal krize doğru sürüklemeye başlamıştır. Son olarak tutuklanan gösterici sayısının günden güne artması ve peş peşe gelen intihar vakaları da kaosun derinleşmesine neden olmaktadır. Bununla birlikte halkın eylemlerinde vurguladıkları iki temel sorun olan ülkedeki yaşam şartlarının iyileştirilmesi ve yolsuzlukla mücadelenin somut bir şekilde ortaya konması önceliğini korusa da henüz iyileştirici bir adımın atılmamış olması Lübnan’ın içine girdiği bu çıkmazdan nasıl kurtulacağına dair sorulan soruların cevaplarının verilmesini de zorlaştırmaya başlamıştır. Bu nedenle yakın gelecekte Lübnan’ı hangi modelin kurtaracağı bilinmezliğinin çözülmesi ve siyasilerle halk arasındaki uçurumun derinleşmesinin önüne geçilmesi küresel ve bölgesel riskler karşısında alınacak önlemlerin de hayata geçirilmesi noktasında önem arz etmektedir.

#Tuba Yıldız
#Trakya Üniversitesi
#​Lübnan
4 yıl önce