|

Mavi Vatan’da Türk hamlesi

Türkiye, gerek enerji konusunda son dönemde gerçekleştirmiş olduğu işbirlikleri, gerek Libya anlaşması, gerek Çin, İran, Rusya ile yakın işbirliği içerisinde olması, gerek ABD, AB ve NATO ile olan ilişkileri ve gerekse bölgesinden başlayarak Antarktika’ya kadar olan coğrafyada son derece stratejik bir aktör, yine son derece önemli katalizör konumunda, denge unsuru olarak görülmektedir.

Haber Merkezi
04:00 - 28/01/2020 Salı
Güncelleme: 04:03 - 28/01/2020 Salı
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
GÖKHAN GÜLER

Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanı meselesinin özü; Rumlar nasıl 1963’de silah zoru ile Kıbrıs Cumhuriyeti’ni gasp ederek üniter Rum devleti haline dönüştürmeye teşebbüs etmişlerse, günümüzde de Ada’nın etrafındaki tüm deniz yetki alanlarını (MEB) aynı şekilde gasp ederek, bu durumu meşru bir hale dönüştürebilme çabası söz konusudur.

Türkiye ve KKTC’nin Doğu Akdeniz’deki hak, çıkar ve menfaatlerinin yani Mavi Vatanlarının gasp edilme girişimleri, Seville Üniversitesi’nin ikini binli yılların başında yayınladığı uluslararası deniz hukukunun tüm kural ve içtihatlarını yok sayan sözde sınırlandırma haritası (Seville Haritası) ile başlamıştır.

Şunu iyi bilmeliyiz ki, uluslararası deniz hukuku dünyada oluşmakta olan bir hukuk dalıdır. Bu anlamda oluşumunu henüz tam anlamı ile tamamlanmış değildir. Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi mevcut bu durumdan yararlanarak kendi lehlerine fiili durumlar yaratmaya yönelik hareketlerde bulunmuşlardır. Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi uluslararası deniz hukukunun oluşumunu henüz tamamlamamış olmasından yararlanarak ilk günden itibaren çeşitli gasp girişimleri sözkonusudur. Rumların süreç içerisinde sadece Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye’nin değil, aynı zamanda Mısır ve İsrail’e ait deniz yetki alanlarını da gasp girişimleri harita üzerinde resmi olarak ile ortaya çıkartılmıştır. Türk tarafı gerek 17 Mart 2002’de Rum tarafının kiraladıkları Northern Access adlı Norveç bandıralı araştırma geminin Doğu Akdeniz’de doğal gaz araştırma girişimine, gerekse Şubat 2018’de de Türk tarafına ait deniz yetki alanı içerisinde İtalyan ENİ şirketine ait SAIPEN 12000 platformunun sondaj yapmasına Türk Donanması ile müsaade etmemiştir.

ÜÇ KRİTİK DİPLOMASİ ADIMI
Türk tarafına ait deniz yetki alanlarına yönelik tüm girişimlere görüldüğü üzere Türk Donanması müsaade etmemektedir. Sadece son 3 yılda Türk Donanması’nın 20 gemi ve bir sondaj gemisini engellediğini biliyor muydunuz? Türk tarafı deniz yetki alanlarına karşı girişimleri Türk Donanması vasıtası ile
Ganbot Diplomasi
uygulamıştır!

Türk tarafı, en başından bu yana zaman zaman kesintilere uğrayarak devam eden Kıbrıs müzakere süreçlerini göz önünde bulundurarak daha sağduyulu hareket etmeye çalışmıştır. Türk tarafı bu çerçevede pek çok kez uluslararası kamuoyunun da bilgisi dâhilinde Yunanistan, Rum yönetimi ve konunun tüm muhataplarına defalarca gelin söz konusu rezervleri hep birlikte ortak bir komite kurup, hep birlikte arayalım, ortak şekilde değerlendirelim diye defalarca çağırı ve tekliflerde bulunmuştur. Türk tarafınca yapılan söz konusu teklifler bilindiği üzere her defasında Rum tarafınca reddedilmiştir.

Türk tarafı Rum tarafının bu katı ve uzlaşmaz tavırlarını sürdürmesi karşısında bu kez de
Sismik Diplomasisi
uygulamaya başlamıştı. Bu bağlamda
Barbaros ve Oruç Reis Gemileri
ile 2012-2013 döneminden başlayarak Doğu Akdeniz’de Türk tarafına ait deniz yetki alanlarında sismik araştırmalar yapılmaya başlanmıştır.
Türk tarafının Doğu Akdeniz’de 2002’den itibaren uygulamaya başladığı gambot diplomasisi ve sismik diplomasisini göz ardı edip yok sayan Yunanistan, Rum yönetimi ve yandaşlarına karşı 2018’den itibaren de
Fatih ve Yavuz
isimli gemiler ile
Sondaj Diplomasisi
uygulanmaya başlamıştı.
3 Mart 2019 günü Türk tarafı
Fatih
gemisi ile Baf’ın 45 mil açığına sondaj yaparak Türk Kıta Sahası içerisinde resmen Bayrak dikmiştir.

19 Ocak 2020 günü ise Yavuz sondaj gemisi Ada’nın güneyindeki G ruhsat sahasına (Rumların 8 ve 9 olarak sözde parselledikleri) intikal etmiştir. Bu sahada Ada’nın ortak sahibi olarak Kıbrıs Türklerinin de, en az Kıbrıs Rumları kadar hakları vardır

Türk tarafı Şubat ve Mart 2019’da 113 gemisiyle Karadeniz, Ege ve Doğu Akdeniz’de tarihinin en büyük tatbikatı olan Mavi Vatan Tatbikatı’nı gerçekleştirmek suretiyle hak ve hukukunu koruma konusundaki kararlılığını tüm dünyaya net bir şekilde duyurmuştur.

27 Kasım 2019 tarihinde Türkiye ile Libya arasında askeri güvenlik ve bunun yanında Deniz Yetki Sınırlandırma Anlaşmaları imzalanmıştır. Anlaşmalar her iki ülke meclislerince ivedilikle onaylanmalarının ardından yürürlüğe girmiştir. Bu anlaşma sayesinde Türkiye Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Tümamiral Dr. Cihat Yaycı’nın uzun yıllardır ortaya koymuş olduğu tezi gerçeğe dönüşerek Libya ile Türkiye artık denizden komşu olmuşlardır.

SEVİLLA HARİTASI YIRTILDI

Türkiye-Libya Anlaşması neticesinde artık siyasi üstünlük Türk tarafına geçmiş oldu. Türk Deniz yetki alanlarının Batı sınırı uluslararası hukuk zemininde tüm dünyaya duyurulmuş oldu. AB destekli sözde Sevilla Haritası ile Türkiye’yi 41 bin kilometrekarelik bir deniz alanına hapsetme hayalleri ile kurgulanan tüm hayaller kirli tezgâhlar, oyunlar ve hesaplar çökertilmiş oldu. Eğer Sevilla Haritası uygulanmaya kalkılsa idi Türkiye’nin 189 bin kilometrekarelik deniz yetki alanı 41 bin kilometrekare ile sınırlandıracaktı.

Böylelikle Yunanistan-Mısır ve Yunanistan-GKRY arasında deniz yetki sınırlandırma anlaşma ihtimali ortadan kaldırılmış oldu! Hak ve hukukumuzun alt yapısının sağlam olduğu tüm taraflara gösterilmiş oldu. Uluslararası kamuoyuna hukuk ve diplomasi zemininde vermiş olduğumuz haklı mücadele gösterilmiş oldu.

Hatırlanacağı üzere Türkiye ile KKTC 2011’de New York’ta Deniz Yetki Sınırlandırma Anlaşması imzalamış ve KKTC bu anlaşmayla konuyla ilgili tüm hükümranlık yetkilerini Türkiye Petrolleri üzerinden Türkiye Cumhuriyeti’ne resmi olarak devretmişti. İlgili anlaşmalar her iki ülke meclislerince onaylanmalarının ardından yürürlüğe girmişti. Türk tarafının bu bağlamda gerek 2011’de New York’ta Deniz Yetki Sınırlandırma Anlaşması imzalamış olması gerekse 27 Kasım 2019 tarihinde Libya ile Deniz Yetki Sınırlandırma Anlaşması imzalanmış olmasıTürk tarafının uluslararası alanda Hukuk Diplomasisi uyguladığının açık göstergesidir.

Doğu Akdeniz’de esas mesele enerji kaynaklarından daha çok
egemenlik
meselesidir. Bu bağlamda Vatan kavramının güncellenmekte olduğu gerçeğini görerek doğru bir biçimde kavramamız gerekiyor. Bu bağlamda toprak bir ülke için ne anlam ifade ediyor ise Hava Sahası(Gök Vatan) ve Deniz Yeki Alanları’da (Mavi Vatan) aynı anlamı ifade etmektedir. Türkiye ve KKTC’ye ait olan bir yerin altında enerji kaynağı bulunup bulunmaması başka bir konudur.

Şu anda Türk tarafının Doğu Akdeniz’de faaliyetlerini sürdürmekte olan dört gemisi var: Fatih, Yavuz, Barbaros ve Oruç Reis. Bu isimler bilindiği üzere tarihi misyona sahip isimler. Fatih, İstanbul’u, Yavuz Ortadoğu’yu fethetmiş, Barbaros ve Oruç Reis ise bütün Akdeniz’e hâkim olmuştur. Türk tarafı görüldüğü üzere gemilere verdiği tarihi ve misyona sahip akıllıca isimlerle karşı taraflara açık mesajlar vermektedir. Türk tarafı açıkça diyor ki; “Kıbrıs Türklerinin haklarını korumak için açık denizlerde ben varım. Güney’de ben varım. Kıta Sahanlığı’nın içinde yine ben varım. Doğu Akdeniz’de bizi yok sayarak iş yapamazsınız.”

KİRLİ İTTİFAKIN HEDEFİ

Tek kutuplu Atlantik dünya sistemi temsilcilerinin amaçları özellikle Rum yönetimi üzerinden Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki çıkar ve menfaatlerini oldubittiler ve gasp yöntemleri ile genişletmek idi. Libya’da darbeci Hafter güçlerinin arkasında da yine bu kirli ittifakın yer aldıkları görülmektedir.

Yunanistan, Türkiye ile Libya anlaşması imzalanmasının hemen ardından Libya’nın Atina Büyükelçisi’ni derhal sınır dışı etmişti. Yunanistan Dışişleri bakanı utanmadan sıkılmadan ardından önce Hafter güçleri ile görüşme yapmak için Bingazi’ye gidip sonrasında ise Güney Kıbrıs’a geçti. Bir sonraki hafta ise Hafter güçlerinin temsilcileri Güney Kıbrıs’a ziyaret gerçekleştirdi. Görüleceği üzere herkes artık maskelerini bir kenara bırakarak açık bir şekilde oynamaya başlamıştır. Uluslararası hukuku içlerine sindiremeyenler teröristlerden, terör gruplarından medet ummaktadırlar! Bu yaşananlar Yunanistan, Rum yönetimi ve yandaşları adına utanç verici gelişmelerdir!

AB, kendisini hukuk ibir otorite ya da mahkeme gibi görerek, hükümler veremez. AB Güney Kıbrıs üzerinden Doğu Akdeniz’de hareket etmeye kalkamaz. Böyle yapmaya kalkarsa hukuk dışı ve işgalci pozisyonuna düşer.

LİBYA ANLAŞMASI DENGELERİ DEĞİŞTİRDİ

EastMed projesine ilişkin olarak İtalya Dışişleri Bakanı DiMaio, geçtiğimiz hafta bakın ne açıkladı; “Doğu Akdeniz Doğal Gaz Boru Hattı Projesi EastMed, maliyet ve inşaat süreci bakımından orta ve uzun vadeli bir seçenek olamaz. Eastmed projesi gündeme geldiği günden buyana en az 10 kez gösterişli ve şatafatlı imza törenleri düzenlenmiştir. En son imza töreni ise Ocak 2020 başında idi. İtalya bilindiği üzere bu kez anlaşmaya imza koymamıştı! İtalya Dışişleri Bakanı Di Maio “Doğu Akdeniz Doğal Gaz Boru Hattı Projesi EastMed, maliyet ve inşaat süreci bakımından orta ve uzun vadeli bir seçenek olamaz” dedi ve konu başka bir boyuta taşındı.

27 Kasım 2019 tarihinde Türkiye ile Libya arasında imzalanan anlaşma sonrasında Yunanistan ve Rum yönetiminin ciddi anlamda yalnızlaşmaya başladığı bu nedenle de hırçınlaştıkları görülmektedir.Türkiye ile Libya anlaşması sonrasında başta İtalya olmak üzere birçok ülkede Türk tarafına karşı bir yumuşama ve yaklaşma eğilimi içerisine girdikleri görülmektedir. En başta Türkiye ile Libya anlaşmasının hukuki durumunu tartışmaya açmak isteyenlerin ses ve soluklarının kesildikleri görülmektedir.

Önümüzdeki süreçte İsrail ve Mısır’ın da Türkiye ile Libya anlaşması benzeri anlaşmalar yapabilme potansiyelleri oldukça kuvvetlidir.

Türkiye’nin Akdeniz ve Afrika’da bulunan ülkeler ile son dönemde ikili ilişkilerini geliştirmesi göz ardı edilmeyecek önemli gelişmelerdir. Türkiye ile Cezayir arasında kısa süre önce gerçekleşen ziyaret yine bu anlamda son derece büyük bir öneme aittir.

Dünya’da enerjinin referans kuruluşlarından olan Rystad Energy’nin yayınladığı 2019 Doğu Akdeniz haritası incelenecek olursa Kıbrıs Türk varlığı ve Türk deniz sınırlarının tanımlanmış olduğunu göreceklerdir. Bu tür uluslar arası kuruluşlara tonla para dökseniz haritalarda bir tek santim değişiklik yaptıramazsınız. AB’nin dayatmaya çalıştığı sözde Sevilla Haritası Rystad Energy’nin yayınladığı 2019 Doğu Akdeniz haritasında yok. Artık yok hükmünde olduğu uluslararası organizasyonlar bunu ortaya koymaktadırlar! Bunda en büyük emek ve pay kime ait! Tabii ki Libya ile imzalanan Deniz Yetki Alanları Sınırlandırma Anlaşmasına. Dolayısı ile bu anlaşmanın perde gerisindeki mimarı sayılan Tümamiral Dr. Cihat Yaycı’ya ait! Bu da netice itibarı ile Türkiye ile Libya anlaşması sonrasında ortaya çıkan yeni bir gelişmedir.

TÜRKİYE’SİZ ÇÖZÜM MÜMKÜN DEĞİL

Yunanistan’da yayınlanan Real News isimli gazetede yer alan haberde Yunan Meclisi’nde temsil edilen Mera25 isimli Parti’nin lideri ve eski Ekonomi Bakanı Varufakis Yunan Meclisi’nde yaptığı konuşmada; Yunanistan olarak Libya sorununa bulaşmak ve yanlış tarafı tutmakla son yılların en büyük diplomatik fiyaskosu ile karşı karşıya kaldık. Libya’ da bir savaş ağası olan Hafter’in desteklenmesi maalesef Yunanistan olarak 1990’larda Bosna Savaşı’nda Sırp savaş suçlularını desteklememize benzemektedir! Yunan hükümetinin İsrail ve büyük petrol şirketleri ile yaptığı anlaşmanın Türk lider Erdoğan’ın işine geldiği, bu sayede Türk liderin bölgede daha fazla güç kazandığı ve iç kamuoyunu bir arada tutabildiğini görüyoruz! Yunanistan olarak Libya’ya karışarak beklenmedik ölçüde kompleks bir oyuna girdik ve maalesef yanlış tarafı tuttuk!

Türkiye, gerek enerji konusunda son dönemde gerçekleştirmiş olduğu işbirlikleri, gerek Libya anlaşması, gerek Çin, İran, Rusya ile yakın işbirliği içerisinde olması, gerek ABD, AB ve NATO ile olan ilişkileri ve gerekse bölgesinden başlayarak Antartika’ya kadar olan coğrafyada son derece stratejik bir aktör,yine son derece önemli katalizör konumunda, denge unsuru olarak görülmektedir. Türkiye en başından buyana bölgede yakın işbirliği ve paylaşımdan yana tavırlar ortaya koymuştur! Hala da aynı duruşunu korumaya devam etmektedir! Türkiye’nin ABD ile Rusya arasında denge unsuru olma potansiyeli pek çok yeri anlaşılan rahatsız etmiştir. Libya’da Hafter taşerondur! Taşeronun arkasındaki güçler günü geldiğinde Hafter’i geri çekeceklerdir.

Türkiye’ye rağmen Fırat’ın Doğusu’nda bugüne kadar sonuç elde edilebildi mi? Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı ve Barış Pınarı Harekâtları’nı hiç kimse hafife almaya kalkışmamalıdır!

Türkiye, Libya ile imzaladığı askeri anlaşmanın ardından UMH’nin bir bakıma artık garantörü haline de gelmiştir. Bu bağlamda Türkiye’nin bu aşamadan sonra Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni her türlü tehlikeli durumlara karşı koruma sorumluluğu da üstlenmiş olduğu unutulmamalıdır!

#Türkiye
#Mavi Vatan
#Kıbrıs
#Çin
#NATO
#ABD
#AB
4 yıl önce