Düşünelim... Haftada iki gün yaşadığımız bölgeye yağmur yağsa nasıl olur? “-Ne güzel işte, Rahmet!” dediğinizi duyar gibiyim. Lakin evlerimiz kurumuş bitki saplarından örülü aralarında boşluklar olan hasırlardan yapılı ve her yağmur yağdığında zaten bu kuru otların içerisinden su alıyor, dışarıdaki suyun evimizin içine dolmasına müsaade ediyor. Öte yandan bölgede kıtlık var, kullanılabilir su az, hastalık çok… Ama biz yokluğa ve zorluklara gönülden razıyız çünkü savaştan kaçıp geldik, silah ve bomba seslerinin duyulmadığı, sevdiklerimizin canlarını koruyabileceğimiz bir sığınak burası bizim için.
İşte Orta Afrika sınırındaki Müslümanlar böyle bir ortamda yaşamak zorunda. 2014 yılındaki Orta Afrika krizinden sonra göç etmek zorunda kalan bölge Müslümanları, dünyada gıdaya ulaşabilme sıralamasında 109 ülke arasında 108.sırada yer alan Çad'a göç etmek zorunda kaldı. O yıldan bugüne dek çeşitli kuruluşlar tarafından beslenme, barınma ve sağlık gibi konularda insânî yardımlar bölgeye ulaştırıldı.
Bu insanların hayatlarını idâme ettirmek durumunda oldukları Sido ve Maigama kamplarında her geçen gün şartlar zorlaşıyor. Son 3-4 aydır Birleşmiş Milletler başta olmak üzere bölgede faaliyet gösteren Avrupalı Sivil Toplum Kuruluşları kampları kaderine terketmiş durumda. Devletten ekonomik yetersizlikler sebebiyle herhangi bir destek sağlanamıyor. Birleşmiş Milletler Koordinasyon Ajansı (OCHA) yetkilileri bu çekilmenin sebebinin bölgeye ayrılan fonların bitmesine bağlıyor. İlk zamanlarda Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ile birlikte farklı birçok uluslararası kuruluşun desteklediği Maigama kampı da şartları Sido'dan daha iyi olmasına rağmen gün geçtikçe kötüye gidiyor.
Ülkede azımsanamayacak derecede su ve gıda problemi olmasına karşın kamplarda Uluslararası Göç Örgütü- (IOM)'nün verilerine göre 18.000'er kişi yaşıyor. Bununla birlikte yağmur sezonunun başlaması, bölgede sıtma mikrobunun yayılmasına ve dolayısıyla sıtma hastalığının ciddi oranda artmasına sebep oluyor.
Türkiye, kaderine terkedilmiş bu mültecilerin ve geri dönüş yapan Çad vatandaşlarının da Sivil Toplum Kuruluşları ile yanlarında olmuş ve olmaya devam etmektedir. Dinmek bilmeyen ve her geçen gün artarak devam eden sağlık problemlerinin yaşandığı kampta, 7 ay önce faaliyete geçen ve kampın tek sağlık merkezi olan bu çalışma, Yeryüzü Doktorları tarafından destekleniyor. En yakın hastanenin 250 km. ötedeki Sarh vilayetinde olması ve insanların da çalışamadıkları için ekonomik durum yetersizliği ile hastaneye gidilemeyen bu ortamdaki sağlık hizmeti, bölge halkı için adeta cansuyu niteliği taşıyor. Türkiye'nin bölgede yaptığı yardımlar halkta büyük bir sevinçle karşılanıyor. Açılan su kuyuları Sahraaltı bölgesinde yaşayan insanlar için hayat kaynağı haline gelerek, sağlık hizmetleriyle de savaş mağduru mülteciler ile Çad vatandaşları şifâya ulaşabiliyor.
Ayrıca Türk İşbirliği Koordinasyon Ajansı (TİKA) Çad Koordinatörlüğü de, 2015 yılında 12.7 milyon $ ile yardım yaptığı ülkeler arasında 4.sırada yer alan Çad'daki projelerini büyütmeye hazırlanıp yüz akımız olmaya devam ediyor. Türkiyenin merhamet eli her geçen gün artarak bölgedeki umudu arttırmış ve duyulan güveni yinelemiştir.
Öte yandan;
Avrupa'da her yıl 1 milyondan fazla insanın obeziteden dolayı öldüğü ve 12 milyondan fazla insanın da obezite hastalığı ile hayatına devam etmek zorunda kaldığı, Afrika'da ise her yıl 13 milyondan fazla insanın açlıktan öldüğü gerçeği, dünya terazisinin ne kadar şaştığını bize gösteriyor. Hal böyle iken insani yardım da her geçen gün daha da önem kazanıyor. Savaşlar, iç çatışmalar, açlık,
doğal ve tüm beşeri afetlerin neticesinde milyonlarca insan, bu yardımlara ihtiyaç duyuyor.
Dünya düzenindeki bu kötüye gidişte Türkiye; dış politikada Soft Power (Yumuşak Güç) olarak bilenen Sivil Toplum Çalışmaları ve İnsani Yardım Operasyonları ile mazlumların tek umudu ve son kalesi haline gelmiştir. Dünyanın neresinde yardıma muhtaç birileri var ise yaşadığı toprakların mayasında olan merhamet ve şefkati oraya götürmüş ve götürmeye devam etmektedir.
Tüm dünyada dikkat çeken bu çalışmalar neticesinde 23-24 Mayıs'ta İstanbul'da düzenlenecek olan 'Dünya İnsani Zirvesi'nin evsahipliğini yapmaya hazırlanan Türkiye, halkından aldığı destek ile gönül coğrafyalarına sırtını dönmemiş ve dünyada gayrisâfî milli hâsılasına oranla en büyük insânî yardımı yaparak bu zirvenin İstanbul'da gerçekleşmesine hak kazanmıştır.
