|

Mescid-i Aksa benim kaderim

Mescid-i Aksa’nın yanıbaşında oturan Filistinli Henadi Halawani 7 yıldır Mescid-i Aksa’ya giremiyor. “Somut bir suç bulamadıkları halde 63 kez gözaltına alındım üç kez tutuklandım” diyen Henadi Halawani tüm dünyaya sesleniyor: “Mescid-i Aksa benim evim, kaderim, toprağım. Sesimizi duyun.”

04:00 - 20/06/2021 Pazar
Güncelleme: 02:06 - 20/06/2021 Pazar
Yeni Şafak
Henadi Halawani
Henadi Halawani
SEMANUR SÖNMEZ YAMAN
Henadi Halawani, Kudüs’te Mescid-i Aksa’nın yakınında oturuyor. Yanı başında olmasına rağmen tam 7 yıldır Mescid-i Aksa’ya giremiyor. Çünkü o, İsrail askerlerinin “en tehlikeliler” listesinde.
Topu, tankı, tabancası, hatta bir çakısı bile yok çantasında. Duruşu, anlayışı, en çok da Mescid-i Aksa’ya bağlılığıyla tehlike saçıyor. Filistin cephesinden bakarsak Aksa için yıllardır bedel ödüyor. Sadece kendisi değil, ailesi de ortak oluyor bu zorunlu bedel ödeme durumuna.Evi basılıyor, sağlık sigortasından mahrum ediliyor, Mescid-i Aksa’dan ve Eski Şehir’den uzaklaştırılıyor, yurt dışına çıkışı kısıtlanıyor.
Bütün bunlara rağmen hayatını adadığı Mescid-i Aksa’yı savunmak için canla başla çalışmayı bir an olsun bırakmıyor. 6 ay süreli son yurt dışı çıkış yasağının ardından önce Ürdün’e, oradan Türkiye’ye geldi Mescid-i Aksa murabıtı Henadi. Özgürlük mücadelesini ve İsrail işgali altında yaşayan “Filistinli kadın” olmanın zorluklarını anlattı.

KUDÜSLÜ KADINLARIN SEMBOLÜ

  • Dünya onu 2011’den bu yana verdiği mücadele ile tanıyor. Kudüslü kadınların sembolü, aktivist ve Mescid-i Aksa murabıtı… 7 yıl içinde Mescid-i Aksa’ya girebildiği günler sayılı. Her kavuşmanın ardından çok daha uzun ve yaralayıcı bir ayrılık giriyor Aksa ile arasına. En sevdiğinden ayrı bırakılan bir âşık, ateşin etrafındaki bir pervane gibi Aksa için çırpınıyor Henadi Halawani. Meftunu olduğu, ta çocukluk yıllarında büyükannesinin yaktığı o ateşi Halawani şöyle anlatıyor:
    “Büyükannem beni düzenli olarak Mescid-i Aksa›ya götürür ve avluda yürürken işgali, Nekbe’yi, yakınlarımızın Siyonistler tarafından nasıl öldürüldüğünü anlatırdı. Çocukluk aklımla onlarla nasıl mücadele edebileceğimi sorardım. Bana Aksa’yı temizlememi önerirdi. O günlerde mescidi ve avluyu temiz tutmaktan ibaret sandığım temizlik tavsiyesinin, aslında işgal güçlerini temizlemek anlamına geldiğini büyüyünce fark ettim.”
Aradan yıllar geçmiş. Henadi Halawani artık evli ve 4 çocuk annesidir. Tıpkı büyükannesi gibi çocuklarına Kudüs’ü, özgürlüğü anlatmış. Üstelik sadece kendi çocuklarına değil öğrencileri de ondan dinlemiş Kudüs’ün özgürlük hikayesini : “2011 yılında Mescid-i Aksa külliyesindeki İmaret El Aksa adlı organizasyonun ‘İlim Halkaları’ projesinde öğretmenlik yaparak başladı fiili mücadelem. Mescid-i Aksa’nın avlusunda öğrenciler için düzenlenen eğitim programında koordinatör olarak görev yaptım.
Özellikle üniversiteye giremeyen 18 yaş üstü kız öğrencilere yönelik programda gençlere hem öğretmenlik hem yol göstericilik görevini üstlendim. 50 kız öğrenciyle başladığımız bu eğitim seferberliği, 2015 yılında 650 kız ve 650 erkek olmak üzere 1300 öğrenciye ulaştı. Yaşları 18 ile 70 arasında değişen yüzlerce Filistinli her gün Mescid-i Aksa’ya gidip eğitim alıyordu.
Hem kendi çocuklarıma hem öğrencilerime yeterince zaman ayırmak için hep uykumdan fedakârlık ettim. Sabah namazından sonra ailemin yemeğini yaptım. Evimi, öğrencilerimin derslerini ve kendi eğitimimi aksatmadan bir arada sürdürebilmek için çaba harcadım.”

MESCİDİ AKSA’YI BOŞ BIRAKMAZLAR

  • Henadi Halawani gibi kendilerini Aksa’ya adayan öğretmen ve öğrenciler “murabıt” olarak adlandırılıyor.
    Kelime anlamı “Allah’a kalpten bağlı insan”. İkinci anlamı ise “Düşman saldırılarına karşı koymak için sınır boylarında bekleyen asker, nöbetçi. Tehlikeye düşen mukaddesatını korumak için nöbet tutan kişi”… Üstlendikleri vazife her iki tanıma da uyuyor. Bu süreçte asıl amaç, Mescid-i Aksa’yı boş bırakmamak. Çünkü boş kalması, Siyonistlerin Mescid-i Aksa’yı zamansal ve mekânsal olarak bölmesine ve hatta tamamen işgaline kapı aralama riski barındırıyor.
    Tam da bu yüzden, anahtarlarını yitirdiğimiz kutsal mekânın kapılarına umutla, inançla koşuyor Filistinli kadınlar…
Hazreti Meryem’in Allah katından rızıklandırıldığı mescidi, İslam’ın ilk kıblesini, Miraç mucizesinin ilk durağını korumayı kendilerine görev edinirler.
İlim halkaları kısa sürede kadınlarla dolmaya başlar. Başta Kuran-ı Kerim eğitimi olmak üzere, tefsir, fıkıh, hadis gibi İslami eğitimler için gruplar oluşturulur.
Sabah 08.00’den ikindi vaktine kadar devam eden bu derslere, her yaştan kadın ve erkek katılır. Mescid-i Aksa’daki eğitim nöbeti, yazın ağaçların altında, kışın ise soğuk havaya rağmen avlularda devam eder.

İşgal güçlerinin bu öğrencilerin varlığını, devamlılığını ve öğrenci sayısındaki hızlı artışı fark etmesi uzun sürmez.Mescid-i Aksa’daki eğitim faaliyeti 2015’te İsrail’in eğitim programlarını yasadışı ilan etmesiyle altüst olur.

Henadi Hoca, o dönemde 6 kez üst üste Aksa’dan uzaklaştırma cezası alır.

Ayrılık acısına, fiili zulüm ve baskılar eklenir. O günleri kendinden dinliyoruz: “İşgal güçleri beni 62 kez gözaltına aldı, 3 kez tutuklayıp hücreye attı. Kocamı, kızımı, çocuklarımı sorguladı. Bu sorgu ve tutuklamaların hiç birinde somut bir suç bulunamadı. Devlet düşmanlığı ve örgüt üyeliğiyle suçlandım. Hapishane şartları kötüydü, su yoktu. Daha doğrusu vardı ama bize kasıtlı olarak su vermiyorlardı. Abdest ve tuvalet için bile sudan mahrum bırakılıyordum. Bana insanlık dışı davranıyorlardı çünkü ben İbranice konuşamıyordum. ‘İbranice istemediğin sürece hiçbir şey vermeyeceğiz. İsrail devletinde yaşıyorsun, İbranice bilmek zorundasın’ diyorlardı sürekli. Sırf bu yüzden günlerce susuz bırakıldım. Tutukluluk sürecinde kadın olmamız onlar için bir anlam ifade etmiyor. Mahkûm kadınlar ilaç bulamıyor, tedavi edilmiyor, aç bırakılıyor, örtüleri açılıyor. Hatta TV’de kasıtlı olarak müstehcen yayınlar izletiliyor. Kadın mahkûmların yarısı 18 yaşın altında kız çocuklar. Cezaevinden çıktıktan sonra işgal güçleri beni toplumdan soyutlamak için daha çok ev hapsi, polis gözetimi gibi cezalar verdi. Tam 12 kez evime baskın düzenlendi. Bu baskınların çoğu, mahremiyetimize hiç saygı duyulmadan gece yarısı yapıldı ve çocuklarım büyük korku yaşadı. Baskınlar sırasında evimize bilinçli olarak zarar verildi, mutfaktaki yiyecekler bile tek tek dökülerek kullanılamaz hale getirildi. Her gece baskın korkusuyla başörtümle ve tesettüre uygun kıyafetlerimle uyumak zorunda kaldım. Bu durum hala devam ediyor. Ülkenin belli bölgelerine gitmem ve yurt dışına çıkmam yasaklandı. Mescid-i Aksa’ya girmem zaten yasak. Eski şehirden uzaklaştırma cezası verilen ilk kadın da ben oldum. Son 5 yılda sadece 60 gün geçirdim bu yasaklara takılmadan. Adım 50 kişilik kara listeye alındı. En tehlikeli kadın ilan edildim. Bir nevi açık cezaevinde gibiyim.”

BU TOPRAKLAR BENİM KADERİM

Peki neden ısrarla devam ediyor mücadeleye?

  • Cevabı yine Halawani veriyor: “Burası benim kaderim… Toprağım, evim, ailem hepsi burada… Mescid-i Aksa bizim! Aksa’nın mihrabı da minberi de bizim. Amacım bu kutsal davamızı, mücadelemizi bütün dünyaya, özellikle de İslam âlemine duyurmak. Bugün, Türkiye’de olmamın anlamı çok büyük benim için. Türklerin, Türk kadınların tarihimizde önemli bir yeri var. Onların yaptırdığı eserler hala ayakta. Zira Kudüs, Müslümanların kendilerini ayarladıkları bir saat, yönlerini buldukları bir pusula gibi.
    Aksa’ya giremesem de mücadeleme devam edeceğim çünkü artık Kudüslü kadınlar için direnişin sembolü haline geldim. Bu durumun omuzlarıma yüklediği sorumluluğun tamamen bilincindeyim. Gençler, öğrenciler beni örnek alıyor. Onlar için önemli bir rol model oldum. Ve bu nöbeti sadece Kudüs’te değil dünyanın 4 bir yanında sürdürüyorum. İnsanların Filistinli kadına bakışını değiştirmeye çalışıyorum. Sesimi kısamayacaklar, aldığım eğitimle daha da güçleneceğim. Kadın olmanın verdiği gücün farkında olmayabilirler. Halbuki ben mesajımı hiçbir eylem yapmadan, sadece Filistin’in ünlü pilavı “Maklube” ile dahi verebilecek güçteyim. Belki görmüşsünüzdür, Aksa’nın kapısında ve gittiğim yerlerde kültürümüzü yansıtan bu yemekten yapıp, tencereyi tepsiye ters çeviriyorum.
    Bunun çok önemli bir anlamı var: Siyonizme “seni de bir gün böyle ters çevireceğiz” mesajı veriyor bu eylemim.İşgal devleti maklubemizi bile sahiplenmeye çalışıyor, sanki kendi yemekleriymiş gibi. Fiziksel işgalle yetinmediler kültürümüzü de işgal etmeye çabalıyorlar.”
Türkiye’ye ilk gelişi değil Henadi Halawani’nin . Yurt dışı çıkış yasaklarını aşabildiği her fırsatta Filistin davasını anlatmak için farklı ülkelere gidiyor. Bu gelişinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar ve Aile Bakanı Derya Yanık’ı ziyaret etmenin mutluluğunu yaşadı. Türkiye’yi yabancı bir ülke gibi değil, bir süredir ayrı düştüğü yakını gibi görüyor ve şunları söylüyor:
“Bugün Türkiyeli kardeşlerime bütün Filistin adına teşekkür ediyorum. Yalnız olmadığımızı dünyaya gösteriyorsunuz. Geri döndüğümde sadece buraya geldiğim için, Türkiye’de bulunduğum için sorgulanacağım. Ama bundan korkmuyorum.”

Kandillerinde yakılmak üzere zeytinyağı gönderin

  • Henadi Halawani, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu İslam dünyasından, üzerlerine düşen görevi yerine getirmelerini bekliyor. Hz. Peygamberin Mescid-i Aksa’ya gidemeyenlere
    “Kandillerinde yakılmak üzere zeytinyağı gönderin”
    tavsiyesini hatırlatıyor:
    “Kudüs’te her şeye ihtiyacımız var. Kadınlar bu davanın yükünü daha çok taşıyor. Erkekler ya evlerini geçindirmek için işe gidiyor ya yasaklı durumda. 5500 aile babası şu an hapiste esir. Onların eşlerini, çocuklarını kalkındıracak projeler yapılması çok önemli. Üstelik esirlerin aileleri maddi sıkıntı çekmekle kalmıyor, psikolojik baskı ve zulüm görüyor.”

Yedi yıldır Mescid-i Aksa’da namaz kılması yasak

Öğretmenliğe ve Batı Şeria’daki Birzeit Üniversitesindeki akademik çalışmalarına devam ediyor Henadi Halawani. Mescid-i Aksa nöbeti ise bütün çalışmalarının önünde geliyor:
“7 yıldır Mescid-i Aksa’nın içinde namaz kılamıyorum. Ama yılmadım. Orada durmaya, mücadeleye devam edeceğim. Mescidin içine giremesem de bir rol model olarak kapılarda nöbet tutacağım. Halkımıza en önemli tavsiyem; SUMUD…” Henadi Halawani’nin tavsiye ettiği “Sumud”u, Kenize Murad’ın Toprağımızın Kokusu adlı kitabında da duymuştuk biz. Aynen alıntılıyorum: “Direnmek, Filistinlilerin Sumud dediği şey bu mu? Kesinlikle. Sumud, asla vazgeçmemek, her şeye karşı direnmek demek. Hiçbir şey yapılamıyorsa pasif direniş demek. Sumud, sabır demek. Güçsüzseniz ve düşman baskısı altındaysanız, kıpırdamadan durmak demek. Sumud, boyunduruk hatta işkence altında bile özgür iradeye, isyan ruhuna sahip olmak, ideallerine, ülkene olan inancını yitirmemek demek... Sumud, her şeye rağmen, Filistin’e inanmaya devam etmek demek.”
#​Mescid-i Aksa
#Filistin
#Henadi Halawani
3 yıl önce