|

Modern dünyada ölüm

Fatma Barbarosoğlu’nun haziran ayında Profil Kitap etiketiyle raflarda yerini alan kitabı “Aslında O Ölmedi: Modernliğin Ölüme Yansıyan Yüzü”, ölümün değişen rolüne mercek tutuyor. Barbarosoğlu kitapta, hayat-memat dengesinin gündelik hayatın neredeyse bütün konularını ortak paydada birleştirebileceğini fakat dengeyi sağlayan ölüm şuurunun hayatın içindeki yerini ve anlamını giderek kaybettiğini söylüyor.

00:00 - 16/07/2022 Cumartesi
Güncelleme: 16:03 - 16/07/2022 Cumartesi
Yeni Şafak
Hayat
Hayat
BEYZA KARAKAYA

Ölümün keskin bir hakikat olduğunu bildiğimiz halde geçmişten günümüze ölüm karşısında takındığımız tavır, ölümü algılama biçimimiz, ölümü hayatımızda nereye konumlandırdığımız büyük farklılıklar arz eder. Philippe Ariés Batı’da Ölümün Tarihi kitabında modern öncesi çağda ölümün evcilleştirilmiş olduğunu söyler. İnsanlar geleneksel toplumlarda kalabalığın ortasında ölür ve kalabalıkla defnedilirken, günümüzde ölüm, göz önünden kaldırılan, hastane odasında, yoğun bakımda yaşanan ve böylece gündelik hayattan ve evlerden dışlanan bir “şey” halini almıştır. Belki bu yüzden ölüm bizi her defasında hayrete düşürür, hayatlarımızı bıçak gibi ortasından kesiverir. Ölüme her zaman bir sebep, bir fail bulmak isteriz. Fatma Barbarosoğlu’nun geçtiğimiz haziran ayında Profil Kitap etiketiyle raflarda yerini alan kitabı Aslında O Ölmedi: Modernliğin Ölüme Yansıyan Yüzü, ölümün geçmişten bugüne bilhassa 90’lı yıllardan itibaren hayatımızda değişen rolünü, ölümü algılayış biçimimizi, ölüm sırasında ve sonrasında takındığımız tavrı anlatır. Kitap ölüm olgusunu dramatize eden yahut ölüm olgusuna karşı felsefi ve belki bu yüzden pek çok okuyucunun bulabileceği gibi iç sıkıcı bir bakış sunmak yerine ölümün gündelik hayattaki izdüşümlerini hayat-memat dengesini kurarak anlatır.

HAYAT-MEMAT DENGESİ

Fatma Barbarosoğlu Aslında O Ölmedi kitabında hayat-memat dengesinin gündelik hayatın neredeyse bütün konularını ortak paydada birleştirebileceğini, hayat kısmının mutluluk endeksleri, nasıl yaşanacağını anlatan kişisel gelişim kitapları vasıtasıyla her gün dilimizde olduğunu ve fakat dengeyi sağlayan ölüm şuurunun hayatın içindeki yerini ve anlamını giderek kaybettiğini söylüyor. Kitapta yer alan gündelik hayat tanıklıklarının yer aldığı metinlerde “olmakta olan nedir” sorusunun cevabını arayan Barbarosoğlu, hayatımızın ölümlü olduğumuzu unutuşumuz ya da aklımızda tutuşumuza göre anlam ve değer kazanıp kıvamını bulduğunu; ölümlü olduğumuzu unutma hızımızın arttıkça hayatımızdaki anlamı yakalama kabiliyetimizin azaldığını söyler.

EVDE ÖLME HAKKI

Ölüm gündelik hayattan dışlanan, çocukların ve dahi yetişkinlerin ulaşamayacağı bir yere kaldırılan, evlerden uzak tutulan bir şey haline geldi. Ölümden bahsetmek dahi bir tabu iken, ölen kişinin başında toplanmak, Kur’an-ı Kerim okumak, onun kelime-i şehadet getirmesini sağlamak adetleri artık neredeyse hayatlarımızdan çıkmak üzere. Bugün ölen kişi son nefesini vermesi için hastanelere yetiştiriliyor. Eskiler sekarat-ı mevt halini bilir, kişinin yüzüne ölüm halinin vurduğunu söylerler ve yakınlarına haber verirlerdi. Bugün bu hali tespit etme becerisinden ve dahi ölümü kabullenmekten aciz olduğumuz için belki son bir gayretle hastaneye yetiştiriyoruz yakınlarımızı. Şayet yetiştirmezsek elimizden gelen her şeyi yapmadığımızı düşünüyor ve belki de diğerleri tarafından ihmalkârlıkla suçlanıyoruz. Ayşe Böhürler’in abisinin vefatını ve son nefesini evde verme isteğini ama onun bu isteğine karşı onu hastaneye götürmelerini anlattığı yazısının mihmandarlığında Barbarosoğlu hayati bir durum söz konusu olduğunda hastanın evde ölme vasiyetini yerine getirmeli miyiz sorusunu düşünmemizi sağlıyor. Batılı ülkelerde bu durum bir etik meselesi olarak birkaç yıldır hararetle tartışılıyor. Hasta kalbi durduğunda yeniden çalıştırılmamasını istediğinde (Do Not Resuscitate/ Diriltmeyin) hatta bunu göğsüne döğme olarak yaptırdığında ve nihayet gerçekten kalbi durduğunda onun bu isteğine karşı gelerek kalbini çalıştırmak etik midir sorusu oldukça zor bir soru olsa gerek. Türkiye’de hasta kalbinin çalıştırılmamasını istese bile hastanın isteği reddedilerek kalbi çalıştırıyor.

YARDIMLI İNTİHAR/ ÖTENAZİ

Alain Badiou, Etik kitabında ızdırap ve çürümenin “haysiyetli” şeyler olmadığını kafamızda geliştirdiğimiz pürüzsüz, genç, iyi beslenmiş imgeye uymadıklarını, bu sebeple, yaşlılık ve ölümün yaşayanlar için tahammül edilemeyecek manzaralardan ibaret olduğunu söyler. Modern toplum bu yüzden hasta ve yaşlılara “haysiyetli ölüm” imkânı sunar. Ötenazi/yardımlı intihar bugün pek çok ülkede yasal ve bu ülkelere bu hizmetten istifade etmek isteyen dünyanın dört bir yanından insanlar gidiyor bu da intihar turizmini teşkil ediyor. Fatma Barbarosoğlu yardımlı intihar fenomenini şöyle izah ediyor: “Kapitalizm, hastaların, yaşlıların, güçten düşmüşlerin, başından itibaren güçsüz olanların bu dünyada “daha fazla” kalmasını istemez. Çünkü hastalar ve yaşlılar “iyi tüketiciler” değildir. Ötenazi hizmeti ile onlardan son bir tüketim performansı beklenir. Kapitalizm için doğal ölüm “bedava” olduğu için ortadan kaldırılması gereken bir şeydir.”

Fatma Barbarosoğlu Aslında O Ölmedi kitabında, uzun yaşama ve ölümsüzlük teknolojisini, şöhretlerin ölümünü, ölümün medyaya yansıyan yüzünü, selfie çekilen cenazeleri, ekran önü ölümleri, ölümün dile yansıyan aksini çarpıcı örneklerle anlatıyor. Hayat-memat dengesini kurmak, değişende değişmeyeni bulmak, ölümün gündelik hayattaki tezahürünün izini sürmek için Aslında O Ölmedi mutlaka okunması gereken bir kitap.

#Fatma Barbarosoğlu
#Profil Kitap
#ölüm
#Ayşe Böhürler
2 yıl önce