|

Önce kendi referanslarımızı özgürleştirmeliyiz

Yeni Şafak ve
04:00 - 7/08/2017 Pazartesi
Güncelleme: 02:17 - 7/08/2017 Pazartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

Toplumlarımızın halen içerisinde bulunduğu ve içselleştirdiği teslimiyetçi, kirli, meşru olmayan dayatılmış uzlaşmalar, İslami anlamda tayin edici tarihsel bir dönüşümü imkansız kılıyor. Bu nedenle de toplumlarımızda, İslami bir seçenek üzerinde çalışılmıyor, çalışma ihtiyacı duyulmuyor. Maruz kaldığımız, daha sonra da normalleştirdiğimiz teslimiyetçi uzlaşmalar sebebiyle bugün toplumlarımızda ahlaki mutlaklardan, ahlaki kesinliklerden söz edilemiyor. Sözünü ettiğimiz, bütünüyle İslam’ın aleyhinde gerçekleştirilen, İslam’ın kamusal alandan, tarihsel alandan, ekonomik/siyasal/hukuki alandan geri çekilmesini dayatan, kapitalist/seküler/liberal uzlaşmalar hayatımızın vazgeçilemez bir parçası haline geldiği için, bugün ne yazık ki, İslami anlamda temel seçimler/tercihler yapamıyoruz; hatta ne yazık ki, yapma ihtiyacı bile duymuyoruz.

ÖZGÜRLEŞTİRİCİ TARİH BİLİNCİ BİR İHTİYAÇ

Düşünce hayatımız, kültür hayatımız, ilahiyat hayatımız, sözünü ettiğimiz uzlaşmalar hiç gerçekleşmemiş, böyle bir şey olmamış gibi davranmaya, soyut düzeyde İslam ve Kur’an tarifleri yapmaya devam ediyor. Yine, burada anlatmaya çalıştığımız uzlaşmalar sebebiyle, bir toplumu ayakta tutan anlam ve değerlerin tükenişini de sorumsuz bir kayıtsızlıkla seyrediyor, kendi değerlerimizi, dünya görüşümüzü temsil, bu dünya görüşü doğrultusunda hayatlarımızı şekillendirme yeteneğimizi de kaybediyoruz. Artık bu tür bir yeteneğimiz kalmadığı için meşru olmayan uzlaşmalara maruz kaldığımızı hatırlamalıyız. Meşru olmayan uzlaşmalar yoluyla edindiğimiz yeni alışkanlıklar, yeni ihtiraslar, yabancı kültürel biçimler sebebiyle, güçlü, sağlam, vakur, tutarlı, onurlu, bilinçli bir duruşun nasıl mümkün olabileceğini hiç mi hiç konuşmuyoruz. Eski dönemlere özgü çerçeveler ve çözümlemeleri tüketmeye devam ettiğimiz için, toplumlarımız kendilerine yönelik hiç bir tehdit ve tehlikenin farkına varamıyor.

Her yeni tarihsel durum, yeni bir çerçeveyi ve çözümlemeyi zorunlu kılar. Yeni bir çerçevenin ve çözümlemenin gündeme gelebilmesi için, özgürleştirici bir tarih bilincine ihtiyacımız olduğu açıktır. İslam dünyası toplumları olarak boğucu bir zihinsel konformizmle mâlûl bulunduğumuz için, sürdürdüğümüz düşünce tarzımızla yüzleşemiyor, seküler meydan okumalarla hesaplaşamıyor, eleştirel kültüre yabancı olduğumuz için de, bize dayatılan her şeyle uzlaşıyoruz. İslami zemini çoktandır kaybettiğimiz halde, bu durumu hiç mi hiç umursamıyor, bireysel-özel-içsel-sembolik dindarlık tarzlarını İslam sanıyoruz, sanmaya devam ediyoruz.

ZİHİNSEL VE AHLAKİ
KİRLENME İÇİNDEYİZ

Her şeyin görüntüden ibaret olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Müslümanlar da dahil olmak üzere herkes, ne pahasına olursa olsun görünebilmek için cansiperane çabalar harcıyor. Anlamsızlığın, kabalığın, kültürsüzlüğün normalleşmesi, sıradanlaşması, rahatsızlık nedeni olmuyor. Kendisini İslam’a nisbet etmeye devam eden bir toplumda, cinsel vahşetin ve erkek tiranlığının gündelik hayatın bir parçası haline gelmiş olması hiç kimseyi dehşete düşürmüyor. İnsanî-ahlakî önceliklerin yerini ekonomik öncelikler aldığı için, insanî-ahlakî sorunlar yerine ekonomik sorunları tartışıyoruz.

Herhangi bir toplumda, kültürde, sloganlar, gösteri ve hamaset karşılık bulduğunda, düşünceler, fikirler, önemini ve hayatiyetini kaybeder. Bugün, edebiyat ve kültür dünyamız yapısal çözümlemeler yapmadığı için geçmişe bağımlılığını sürdürüyor. Günümüzde sürmekte olan kültürler savaşına katılabilecek nitelik ve çapta ürünler üretemiyor. İmaj-gösteri ve meta kültürünün dönüştürücü etkisine direnemeyen Müslümanlar, tüketim kapitalizminin hizmetine girmekten hoşnut görünüyor.

Bütün bunlar, bize dayatılan kirli uzlaşmalarla ilgili ciddi kaygılarımız, endişelerimiz olmadığını gösteriyor. Bugün geldiğimiz noktada, söylenecek şey şudur: İslam'ı asli bütünlüğü içerisinde yeniden talep etme iradesini kaybetmemize yol açacak büyüklükte bir zihinsel ve ahlakî kirlenme içindeyiz. Edebiyat ve kültür hayatımız, vulgarizasyon ve mistifikasyona tabi tutulan bir din algısının ve hayatının sınırları dışına çıkabilecek bir bağımsızlık bilincine sahip olmadığı için, modern-felsefi-seküler kategorilerle ilgili olarak radikal eleştiriler yapamıyor.

YENİ SÖMÜRGECİLİK
DAYATILIYOR

Bir yanda meşru olmayan uzlaşmalara mahkum edildiğimiz için, bir diğer yanda da kendisini tekrara mahkum eden bir kültürü sahiplendiğimiz, savunduğumuz için, Müslümanlar olarak yeni bir seçenek tasavvur edememek, üretememek, önerememek, tecrübe edememek gibi kronik bir sorunumuz var. Bu kronik sorunu fark edememek gibi çok daha derin bir soruna da, yeri gelmişken, işaret etmek gerekir. Kendi referanslarını, kendi paradigmalarını özgürleştiremeyen, bunlara meşruiyet kazandıramayan, toplumsallaştıramayan bir toplumun ve kültürün ısrarla “medeniyet tasavvuru” klişesini gündemde tutmasının anlaşılabilir bir yanı yoktur.

‘Liberal demokrasilerin ideal toplum modeli’ olduğu şeklindeki manipülatif kolonyalist iddiaların ağır baskısı altında bulunan toplumlar, bugün bu iddiaların bütünüyle mesnetsiz iddialar olduğunu, bu iddiaların ideolojik bir propaganda söyleminden ibaret bulunduğunu, ancak dünyada yaşanan politik gelişmeleri bir bütünlük içerisinde takip ederek anlayabilirler. Bugünün dünyası, demokrasi söylemleri yoluyla istikrarsızlaştırılıyor, demokrasi söylemleri yoluyla yeni faşizm ve sömürgecilik biçimleri hayata geçiriliyor. İçerisinde yaşadığımız dönemde, özgün, anlamlı, nitelikli politik stratejilerden söz etmek bütünüyle imkansız hale gelmiştir.

ATASOY MÜFTÜOĞLU
#Liberal
#İslam
7 yıl önce