|

Ortak bir kadere sahip olma bilinci

Günümüz dünyasında bilgi-işlem dünyasına, sistemine hakim olanlar, halkların zihin dünyalarına da hakim olabiliyor.

Yeni Şafak
04:00 - 7/09/2015 Pazartesi
Güncelleme: 00:01 - 7/09/2015 Pazartesi
Yeni Şafak
ATASOY MÜFTÜOĞLU


Günümüz dünyasında bilgi-işlem dünyasına, sistemine hakim olanlar, halkların zihin dünyalarına da hakim olabiliyor. Küresel unsurlar, bilgi denetimi yoluyla yerel gerçekleri kolaylıkla geçersiz kılabiliyor. İletişim teknolojileri yoluyla halkların davranışları/tercihleri istenilen doğrultuda yönlendirilebiliyor. Medya emperyalizmi tarafından oluşturulan kültürel iktidarlar, ideolojik iktidarlar, tek yönlü bilgi ve enformasyon yoluyla halkların algılama tarzlarını dönüştürebiliyor.



Zamanı kültürel anlamda biçimlendirenler, zamanın akışını da düzenleyebiliyor. Metropol zamanı biçimlendiren bir dil/söylem/içerik oluştururken, yerel dünyalar geleneksel dil ve içeriği tüketmeye devam ediyor. İslam dünyası toplumlarında elektronik topluluklara katılan genç kuşaklar, yerel anlamlara, değer sistemlerine yabancılaşıyor, her alanda yersiz yurtsuz hale geliyor. Bu durumda genç kuşaklar hiç bir özgünlüğü ve farklılığı temsil edemiyor, anonim standartlaşmaların parçası haline geliyor. Kontrol edilmesi mümkün olmayan dönüştürücü küresel etkiler özellikle genç kuşakları kolektif bir kimliksizliğe sürüklüyor.



Küresel anlamda yaşanan teknolojik ve kültürel dönüşüm, ulus-devletlerin bu bağlamda ortaya koyabilecekleri çözümlemeleri kısıtlıyor. Ulus-devletler ortaya çıktıkları tarihten bu güne gelinceye kadar hep içerik yoksulluğu yaşadılar. Ulus-devletler insani, insani kültürleri de sınırlandırdılar, kısıtladılar, parçaladılar. Ulus-devletlerde farklı her unsur, her zaman varoluşsal gerilimlere neden oldu. Her ulus-devlet, her milliyetçilik, her ırkçılık narsist bir kimlik üretir. Bu nedenle, her ulus-devlet, her ırkçılık, kendisini her alanda yeterli ve eksiksiz görür.



Her ulus-devletin, her milliyetçiliğin kendine özgü kalıpları vardır. Bu kalıplara sığmayan her şey gayrimeşru sayılır.


Bugün, bizler, Müslümanlar olarak, ne yazık ki, etnik kimliklerin, insani kimliklerin önüne geçirilebildiği, mezhepçi kimliklerin, İslami kimliğin önüne geçirilebildiği bir dünyada yaşıyoruz. Evrensel anlamda bir vizyon, perspektif, program, proje, stratejik üretemeyen topluluklar, cemaatler, düşünce ve kültür adamları, ya milliyetçiliklere, ya da mezhepçiliklere sarılıyor. İnsanlık ölçeğinde, dünya ve ümmet ölçeğinde düşünme ve üretme yeteneğine sahip olmayanlar, kendi kendilerini tecrit eden varoluşlar, aidiyetler icat ediyor. Bu tür varoluşlar ve aidiyetler ortak bir kadere sahip olma bilincinden yoksundur. Bu tür varoluşların ve aidiyetlerin bugünün küresel dünyasında kendilerini nasıl konumlandıracaklarına ilişkin hiç bir fikirleri yoktur. Küresel kültür şu ya da bu şekilde algılarımızı yönlendirir, biçimlendirirken, bizler yerel dünyalarımızda, taşralı dünyalarımızda kimi nostaljilerle oyalanmaya devam edebiliyoruz.


İçerisinde yaşadığımız dönemde küresel bilgi, görüntü ağları, iletişim akışları özellikle genç kuşakların zihin ve ruh dünyalarını sömürgeleştiriyor. Bu ağlar ve akışlar, genç kuşakları bir şekilde iletişim manyaklığına sürüklüyor. Bu ağları ve akışları Uluslar arası sermaye kontrol ediyor. Günümüzde bilgi de, iletişim de satılık bir mal haline gelmiştir. Yerel-özgün kimlikler, kişilikler, karakterler, kültürler her geçen gün çok daha savunmasız hale geliyor. Bu savunmasızlık sebebiyle genç kuşaklar yeni yönelimler içerisindeler, yeni bağlılık biçimleri ediniyorlar.



Küresel çağ'a, dünyaya, insanlığa hitap edebilecek büyük bir sistem, büyük bir imkan olan İslam, derin bağnazlıklar, derin kabilecilikler, derin mezhepçilikler sebebiyle, bugün, ne yazık ki bir imkan olmaktan çıkıyor, çıkarılıyor.



Eğer biz Müslümanlar, özgün, geniş ufuklu, nitelikli bir kültür üretebiliyor olsaydık, İslami anlamda bir ontoloji inşa etmiş, kurmuş ve bu ontolojiyi sistematik hale getirmiş olsaydık, yabancı kültür, yabancı ideoloji tehdidi ya da korkusu yaşamıyor olacaktık. İslami ahlaki sınırlar-kimlikler, İslami farkındalıklara sahip olmadığımız için aşınıyor. Bu aşınma sebebiyle bayağı milliyetçilikler, folklorik ve hamasi dindarlıklar, dini ve politik popülizmler ne yazık ki toplumsallaşıyor. Bu popülizmler, genç kuşaklar üzerinde, uyuşturucu bağımlılığına benzer, tehlikeli bağımlılıklar oluşturuyor. Bugünün seküler/materyalist gerçekliği karşısında bir çaresizlik duygusu yaşayanlar, çarenin geçmişe dönmekle, geçmişi döşünmekle, geçmişi yaşamakla mümkün olabileceğine inanıyor. Bugünün gerçekliğiyle hesaplaşmak gibi bir programa/bilince sahip olmayanlar, geçmişi yücelterek, geçmişe dokunulmazlık kazandırarak, geçmişi yeniden üretebileceğini düşünüyor. Popülist duygular, popülist beğeniler sebebiyle, kendiliklerini kaybedenler, sahte, yapmacık tupluluklar, kültürler oluşturuyor.



Küresel tek kültürü oluşturma yönündeki eğitim politikaları sebebiyle, özgün kültürler hayatiyetlerini kaybediyor. Günümüzde, Müslümanlar olarak, ancak edilğin kimliklerden, edilgin kültürlerden söz edebiliyoruz. Bireyler modernleştikçe öz kimliklerine ve fıtratlarına yabancılaşıyor. Romantik ütopyacılık, kaybedenlerin dili/söylemi/kültürü/yöntemi haline geliyor. Kaybedenlerin söylemi/dili/kültürü kitleleri ancak duygusal anlamda harekete geçirebiliyor. Müslümanlar olarak, etkin bir kültürel konuma sahip olmadğımız için, birbirinden çok farklı, birbirini reddeden, birden çok kültürle gerilim içerisinde hayatlarımızı sürdürüyoruz. Yıkıcı, yozlaştırıcı, bayağılaştırıcı karşılaşmalar içerisindeyiz. Bilincinde olmadan yaşadığımız şey, zoraki ve kokuşmuş bir kozmopolitizmdir.








#kozmopolitizm
#bilgi-işlem
#Küresel çağ
9 yıl önce