|

ÖTEYE MEKTUPLAR - 3 ‘Kuş olup uçmanın’ şairine

“Evet, sevinçliyim Ağabey! Oğlumu Ankara’nın Eryaman semtindeki senin adını taşıyan okula yazdırdım: Cahit Zarifoğlu İlkokulu’na.“Kırlarda çiçekler bensiz açacak.” demiştiniz hani. Oysa, kırlarda çiçekler yine seninle açıyor. Çocuklar okula seninle gidiyor.”

04:00 - 15/09/2019 Pazar
Güncelleme: 09:15 - 15/09/2019 Pazar
Yeni Şafak
Cahit Zarifoğlu
Cahit Zarifoğlu
ARİF AY

Sevgili Cahit Ağabey,

Özlemle selamlıyorum. Yüce Rabimizin rahmetini ve bağışını diliyorum. Daha dün gibi ama dile kolay otuz iki yıl geçmiş âhiret yurduna göçüşünüz üzerinden.

Geçenlerde Hece’nin hazırladığı Cahit Zarifoğlu özel sayısının ikinci baskısını okurken, ilk sayfalarda yer alan Hasan Aycın’ın çizgisine takılıp kaldım. Size ithaf edilen çizgi, üzerinde çiçekler açmış bir mezar, mezarın başucunda hokka, divit ve gagalarında mektup taşıyan kuşlardan oluşuyor. Bu kuşlar bana şair dostum Ali Asker Barut’un sizi anlatan yazısında geçen şu cümleyi hatırlattı: “Cahit Zarifoğlu’nun fotografına bakıyorum; yüzü: Açılışına sadece kuşlar davetli bir sergi.” Ali Asker Barut’un aynı yazısından şu cümleyi de ekliyorum buraya: “ Cahit Zarifoğlu neyim mi olur: Hep geriye hep eskiye çağıran, eski mahallem, eski sokağım, eski evim olur.” (Edebiyat Ortamı, sayı 55, s.179)

Kuşların gagasında taşıdığı mektupları, sizin, âhiret yurdundan fâni dünyaya yazdığınız mektuplar olarak düşündüm ve hem bu mektuplara cevabî bir mektup olsun hem de sizinle bir mutluluğumu, bir sevincimi paylaşayım diye bu satırları yazıyorum.

SENİN ADINI TAŞIYAN BİR İLKOKUL

Evet, sevinçliyim Ağabey! Oğlumu Ankara’nın Eryaman semtindeki senin adını taşıyan okula yazdırdım: Cahit Zarifoğlu İlkokulu’na.

Üç katlı, bakımlı, güzel bir okul. Girişte senin resminin ve özgeçmişinin yer aldığı bir pano ve panonun üst kısmında büyükçe yazılmış: “Bir kalbiniz vardır, onu tanıyınız!” sözünüzle birlikte, panonun etrafına çerçeveler içinde şiirleriniz yerleştirilmiş.

Okulun müdürü Yaşar Tekin ve müdür yardımcısı Akın Albayrak beylerle tanıştım. Sizi konuştuk. Çok mutlu oldular. Bu öğretim yılında ilçe çapında bir anma günü düzeleyeceklerini söylediler. Benden de katkı istediler. Severek yapacağımı söyledim. Çocuklar bir oyununu sahneleyecekler ve şiirlerini okuyacaklar.

Değerli Ağabeyim,

“Kırlarda çiçekler bensiz açacak.” demiştiniz hani. Oysa, kırlarda çiçekler yine seninle açıyor. Kuşlar seninle şenlendiriyor gökyüzünü. Rüzgâr seninle esiyor, yağmur seninle yağıyor. Çocuklar okula seninle gidiyor. Masalları senden dinliyorlar. Bilmez misin Ağabey: Yunus Emre ne güzel demiş:

“Ölürse tenler ölür, canlar ölesi değil.”

“Dâr-ı dünya bir misafir-hanedür kim her gelen

Ah şâhum yazdı gitti safha-i divarına”

(Dünya evi öyle bir misafirhanedir ki, her gelen duvarına ‘Ah şahım’ yazıp gitti) der Necati Bey, divanında.

Sen de dünya evinin duvarına ‘güzel’ yazıp gittin. Senin adın güzellikle birlikte anılır hep.

Cahit Ağabey,

Seninle ilgili anılarımdan ikisi var ki, hiç aklımdan çıkmaz.

Bir kuşluk vakti Edebiyat’ın kapısını açtığımda, kapının altından atılmış bir zarf ilişti gözüme. Zarfı alıp açtığımda “Aşka Dair” başlıklı şiirin çıkmıştı içinden. O gün akşama kadar dönüp dönüp okumuştum o şiiri.

“Aşka Dair” başlıklı dört şiirin var. Bu dört şiirden ikisi girmiş toplu şiirler kitabınıza. Kitabınıza girmeyen öteki şiir de Edebiyat’ın Şubat 1974 sayısında yayımlanmış. Sadece bu şiirler değil, başka şiirleriniz de var kitaba girmeyen: Mavera’nın 121 ve 124. sayılarında yer alan “Külfet” ve “İşkence” bunlardan ikisi. Yayıncın bilsin istedim.

Mektuplardan da kitaba girmeyenler var. Örneğin Prof. Dr. Ali İbrahim Savaş’a yazdığınız mektup. Bu mektubu Edebiyat Ortamı’nın Ocak-Şubat 2019 sayısında yayımladık.

Diğer bir anım da şu: Sizler (Rasim Özdenören, Erdem Bayazıt, M. Akif İnan, Alaeddin Özdenören) Edebiyat’an ayrılıp Mavera’yı çıkarmaya başlayınca, Nuri Ağabey, sizlerin Edebiyat Dergisi Yayınları’ndan çıkan kitaplarınızı kamyonetle ev ev dağıttırmıştı. Ben de “Yedi Güzel Adam” ve “İns” kitaplarınızı getirmiştim Dışkapı’da oturduğunuz eve. Kitapları görünce: “İyi ettin de getirdin; bu kışı da bu kitapları yakarak çıkarırız.” demiştiniz, “İşaret Çocukları”nı anımsatırcasına.

Yaz bitti Ağabey. Okullar açıldı. Hazan mevsimine girdik. Yapraklar sararmaya ve dökülmeye başladı parklarda, bahçelerde. Senin “Haydi uyan / Haydi canlan hâzân yaprağı” dediğin yapraklar. Onların canlanması bir başka bahara kaldı artık.

BENİM KANDİLLERİMDEN BİRİ

Benim kandillerimden biri de sizdiniz. “Dokuz Kandil” kitabımda portrenizi şöyle çizmiştim:

“İsmiyle müsemma: Şair. Akif İnan, “Şair-i maderzad” der onun için. Şiiri yaşayan, yaşadığını şiirleştiren güzel adamlardan biri.

Dede Korkut’un en genci: Masal ustası.

Bir bahar ırmağı: Akarken bulanan ve durulan; yüce dağların kar suyu.

Bir erik ağacı: İvedi çiçek açan; caneriği.

Girişken: Her şeyde pratik; uygulayıcı.

Özgürlüğe âşıktı: Dağı, rüzgârı, denizi, bir de rüyaları vardı. Kur yapmayı severdi: Ferhad’ın şehirlisi.

Şeyh Galib’den beş yıl fazla yaşadı. İkisinin de sakalına ak düşmemişti. Galib’in babası Mustafa Reşid Efendi’nin, gözyaşları cenaze suyuna karışırken “Ah oğul, bu tahtaya kara sakal yakışmıyor.” dediği rivayet edilir. Cahit Zarifoğlu da tıpkı öyle; erken sararmış bir ‘hâzân yaprağı’ değil mi?”

Hece’nin özel sayısında yer alan, saygıdeğer eşiniz Berat Hanım’nın “Evdeki Cahit” yazısından öğrendiğim şu bilgiyi de eklemeliyim portrenize: “Yağda yumurtayı çok severdi. Yemek olsa bile bazen yumurta da kıralım Berat Hanım, derdi. ” Hece, Cahit Zarifoğlu Özel Sayısı 14, s.499) Mektubumu “Zengin Hayaller Peşinde” adlı kitabınızdan bir cümle ile bitireceğim, buruk bir tebessümle: “Bir bayan sinema artistine sormuşlar, bâtıl itikatların var mı diye.” ‘Evet var’ demiş, ‘bir işe başlarken bismillah’ derim.” (a.g.e. s. 208) Ruhun şâdolsun, sevgili Ağabey.

Düzelti: Geçen sayıdaki mektupta ‘nüfûz’ sözcüğü sehven ‘nüfus’ olarak yazılmıştır. Düzeltir, okurlardan özür dileriz.

#Cahit Zarifoğlu
#Rasim Özdenören
#Ankara
5 yıl önce