|

Rusya'dan yola çıkan esir askerlerimiz

Yazar, Adnan Şenel Rusya’nın öteki ucundaki Vladivistok’tan “Heymeymoro” adlı gemiye binen, bini aşkın askerimizin hüzünlü yolculuğunu anlatıyor. Şenel, tarihin tozları arasında kalmış ve görünmez hâle gelmiş bu gerçek olayı görünür kılıyor.

Yeni Şafak
13:52 - 9/05/2018 Çarşamba
Güncelleme: 13:55 - 9/05/2018 Çarşamba
Yeni Şafak
"Heymeymoro" Eşik Yayınları'ndan çıktı.
"Heymeymoro" Eşik Yayınları'ndan çıktı.
MÜCAHİT EMİN TÜRK

Yedi yıla yakın bir süre Rusya’nın en ücra ve berbat bölgelerinde esir olarak tutulacaksınız; sonra hürriyete kavuşup da uzun bir yolculuk sonrası memleketinize iki adımlık mesafe kalımında başka bir düşman tarafından önünüz kesilecek ve onlara teslim olmanız istenecek. Hürriyete ve İstanbul’a bunca yaklaşmışken bir başka esarete düşmeye ramak kalmışsa ve o andan itibaren sıla hasreti yüreğinizi yakmaya başlamışsa ne hissederdiniz? Hele ki geminizi durdurup sizden teslim olmanızı isteyen Yunan ise ve o Yunan, o tarihte İzmir’e çıkıp Anadolu’nun içlerine girmeye çalışıyorsa… Nasıl bir halet-i ruhiye içine girerdiniz, hiç düşündünüz mü? Veya o geminin içindekilerle “empati” kurarak, onların ruh dünyasına vakıf olabilir misiniz?Rusya’nın öteki ucundaki Vladivistok’tan “Heymeymoro” (Heimei Maru=Parlak Barış) adlı gemiye binen, hemen tamamı bunaltıcı sıcak altında ve ambarda geçen 45 günlük bir seyahat sonrası Ege Denizi’ne ve ardından Marmara’ya ulaşan bini aşkın askerimiz, işte bizim belki de empati kurmakta zorluk çekeceğimiz o psikolojiye duçar oldular. Onca yıllık esaret ve onca zahmetli yolculuk sonrası, hürriyete ve memlekete kuş uçuşu birkaç yüz kilometre kala, tekrar esarete düşme tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar. Neyse ki, memleketlerine kavuşamasalar da esir de olmadılar.

GERÇEK VE HAYALİ KARAKTERLER

Onları bu kahredici esaretten kurtaran, o Japon gemisinin sorumlu komutanı, Japonya Kara Kuvvetleri’nden Yarbay Çomora (Tsumura) idi. Askerlerimizin kendilerine teslim edilmesini isteyen Yunan subaylarını da daha sonra defalarca gelen diğer heyetleri de aynı kararlılık ve sertlikte geri çeviren; tekliflerini ve tehditlerini yüzlerine vuran Yarbay Çomora, “Bu kişiler bana emanet ve ben bunları İstanbul Hükümeti’ne teslim edeceğim; bunun dışındaki bütün teklif ve girişimleri kabul etmem.” diyerek, askerlerimizin tekrar zelil bir esarete mahkûm olmalarını engellemiştir. Yani, günümüzün deyişiyle, dik durmuş; asil bir tavır sergilemiştir. Bir önceki romanı “Selanik İçinde Sâla Okunur” ile Balkan Savaşı’nı bütün yönleriyle gözler önüne seren Adnan Şenel, Eşik yayınlarından çıkan yeni romanı “Heymeymoro”1 ile işte bu hüzünlü yolculuğa bizleri de davet etmiş. Yakın tarihimizin pek de bilinmeyen fakat yaşanmış gerçek bir olayını kurgulayarak önümüze getirmiş. Kitabı okuyup bitirdiğinizde “Gerçekten böyle bir şey olmuş mu?” diye bir şüpheye dahi düşüyorsunuz; çünkü hakikaten her yönüyle ilginç bir öykü bu. Her şeyden önce Adnan Şenel’i, tarihin tozları arasında kalmış ve görünmez hâle gelmiş bu gerçek olayı görünür hâle getirdiği için ayrıca kutlamak gerek.Romanın dört ayrı bölümde kurgulandığını söyleyebiliriz. İlk bölümde, Birinci Dünya Savaşı esnasında Doğu Cephesi’nde Ruslara esir düşen askerlerimizin trenlerle Rusya’nın muhtelif bölgelerine götürülmeleri ve burada yaşadıkları zorluklar ele alınmış. İkinci bölüm, Rusya’nın savaştan çekilmesi üzerine hürriyetlerine kavuşan askerlerimizin, Osmanlı Hükümetince kiralanan bir Japon gemisi olan Heymeymoro ile yola çıkması ve bu yolculuk esnasında gemide yaşananlar anlatılmış. Üçüncü bölüm, Heymeymoro’nun Midilli Adası önünde durdurulması, Çomora’nın askerlerimizi Yunan’a teslim etmemesi ve ardından geminin Pire Limanı’na çekilerek burada sekiz ay boyunca hem askerlerimizin hem de Japon mürettebatın bekleyişleri aktarılmış. Dördüncü bölüm de ara çözüm olarak askerlerimizin İtalya’nın Asinara Adası’na götürülmesi ve yılanlarla dolu bu çorak adada da sekiz ay tutulmaları işlenmiş. Bunu takiben, askerlerimizin Ümit gemisi ile vatanlarına dönüşleriyle roman sonlandırılmış. Öncelikle, Adnan Şenel’in muazzam bir kurgu gücü olduğunu belirtelim. Bunu, “Selanik İçinde Sâla Okunur” romanında da görmüştük. İlkinde olduğu gibi, “Heymeymoro”da da gerçek ve hayalî karakterleri kullanan Şenel, farklı olayları, mekânları ve kişileri ayrı ayrı ele alıp bunları akış içinde bir araya getirmiş. Böylece belki de dağınık ve birbirinden uzak gibi görünen olay ve yaşantıları bir bütünlük potasında buluşturup kaynaştırmayı başarmış.

HASTALIK VE AÇLIĞIN PENÇESİNDE

Bu açıdan baktığımızda, romanda anlatılanın sadece askerlerimizin bir gemiyle memlekete getirilmesi olmadığını görüyoruz. Neler görüyoruz? Esir düşen askerlerimizin Rusya’ya götürülürken ne türlü eziyetler çektiğini, önemli sayıda askerimizin bu nakil sırasında kötü muamele, hastalık ve açlık yüzünden öldüğünü; yine sağ salim varabilenlerin kapatıldıkları kamplarda da hayatta kalma mücadelesi verdiklerini; Rusya’da gerçekleştirilen Ekim Devrimi’nin tesirlerini; Kızıl Ordu ile Beyaz Ordu arasında kalıp taraf tutmaları istendiğini; Rusya’nın Batı kısmındaki esirlerin memlekete döndükleri hâlde Doğu kısmında kalanların iki üç sene daha burada kaldıklarını; Heymeymoro’ya binmelerini takiben boğuk, sıkıcı bir ambarda, şiddetli sıcaklarla boğuşarak yolculuk ettiklerini; Pire limanında aç kaldıklarını, zeytinden başka yiyecek bulamadıklarını; Asinara Adası’nda yılanlarla ve akreplerle mücadele ettiklerini de görüyoruz. Ve ayrıca, yolculuk esnasında ve limanda bekleyiş süreci içinde subaylarımız ile Japon Yarbayı Çomora arasında gerçekleşen sohbetler sayesinde Türk ve Japon kültürlerinin neler olduğunu, iki kültür arasındaki benzerlikleri de görüyoruz.

  • Kitabın künyesi:
  • Heymeymoro
  • Ş. Adnan Şenel
  • Eşik Yayınları
  • 2018
  • 443 sayfa
#Heymeymoro
#Adnan Şenel
#Eşik Yayınları
6 yıl önce