|

Salâlar hafızayı diriltecek

Geçtiğimiz Perşembe'yi Cuma’ya bağlayan gece İstanbul’da uzun sürenin ardından ilk kez Cuma salâsı okundu. İslam tasavvuf kültürünün dikkate değer geleneklerinden biri olan salânın yeniden icrası, Türkiye’nin dirilen hafızasının önemli kilometre taşlarından biri oldu.

Yeni Şafak ve
04:00 - 7/02/2016 Pazar
Güncelleme: 18:32 - 6/02/2016 Cumartesi
Yeni Şafak

Müslümanlar için kutlu bir günün doğuşunu müjdeleyen, perşembeyi cumaya bağlayan gecede, minarelerden Peygamber Efendimiz'e salât-u selamlar getirilmesi bir gelenek halinde Anadolu'da yaşatılmaya devam ediyor. Müslüman ahaliye Cuma gününü müjdeleyen bu salâ Cumhuriyet'in ilanından sonra alınan kararla İstanbul'da okunmuyordu. Nihayetinde kökleri Peygamber Efendimizin dönemine kadar giden bu gelenek, geçtiğimiz Perşembe gecesi İstanbul'daki merkez camilerde okunarak yeniden canlandırıldı. Cuma Salâsının anlamını, tarihçesini ve tasavvuf kültürümüzdeki yerini konunun uzmanlarına sorduk.



RUMELİ'DEKİ İLK SALA İPSALA'DA OKUNDU


İslam coğrafyası zengin bir salâ geleneğine sahip. Ne var ki bunların birçoğu tatbik edilmedikleri için unutulmaya yüz tutmuş. Mesela Selçuklu'nun Malazgirt Zaferinden sonra ve Amasya'nın fethiyle buralarda salâların okunduğu biliniyor. Osmanlı'nın kuruluş döneminde Anadolu'da salâ okunduğu da birçok kaynakta yer alıyor. Rumeli'deki ilk Cuma Salâsını ise bu bölgeyi feth eden, Orhan Gazi'nin oğlu Süleyman Paşa, İpsala'da okutmuş. İpsala isminin de 'ilk salâ'dan türediği rivayet ediliyor. "İslam Tarihi ve Medeniyetinde Salâlar ve Salâvatlar" adlı bir doktora tezi hazırlayan Dr. Fatih Koca İstanbul'da okunan ilk salayla ilgili şu bilgiyi veriyor: “ Fatih Sultan Mehmet, babasının vefatı üzerine Manisa'dan İstanbul'a geldiğinde Sultan Bayezid Han'ın köşküne yanaşmış, burada topların atılmasını ve salâ okunmasını emretmiş. Böylece İstanbul'da ilk salâ Fatih'in emriyle İstanbul'da okunmuş. Daha sonraki dönemlerde ise padişahların tahta geçişlerinin halka duyurulması sırasında İstanbul'daki selatin camilerinden salâlar okunduğunu biliyoruz."



GÖNÜLLERİ YUMUŞATAN MESAJ


Dr. Fatih Koca, salâ'nın dinen ehemmiyetini ise şöyle anlatıyor: “Hz. Peygamber'e salavât getirmek her mü'min için bir görevdir. Hz. Bilal'in sabah ezanı okunduktan sonra, Hz. Peygamber'in kapısına gelerek, “es-Selâmu aleyke Yâ Resûlallah es-Salâh es-Salâh Yâ Resûlallah” dediği bazı kaynaklarda rivayet edilmektedir. Sala geleneği bugün hala Anadolu'da devam ediyor. Erzurum, Siirt, Tillo, Hatay gibi bazı yerleşim bölgelerinde ezan okunduktan sonra müezzinler kısa bir salâ okuyor.” Marmara Üniversitesi Türk Din Musikisi Anabilim dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Hakkı Turabi ise salânın İslam'daki yerini şöyle açıklıyor: “'Aslında salâ okumak farzdır.' Nitekim Ahzâb sûresinin 56. âyetinde 'Allah ve Melekleri ona salât ederler, siz de ey inananlar! O'na teslimiyetle salât ve selâm edin!' buyurulmaktadır.” Marmara Üniversitesi Türk Din Musikisi Anabilim dalı öğretim üyesi Doç.Dr. Ayşe Başak Harmancı ise salânın Müslümanlar için kutsal olan Cuma gününü ön habercisi olduğunu belirterek “Cep telefonunun, internetin, hoparlörün, her kolda saatin olmadığı dönemlerde salâ insanlara hem zamanı hatırlatan hem de gönülleri yumuşatan bir mesajdır” diyor.



Itri'nin bestesi de var




Salânın Osmanlı döneminde hangi zamanlarda ve ne için okunduğuyla ilgili bilgi veren Doç. Dr. Ayşe Başak Harmancı, “Akşam ezanı haricinde diğer dört vakitte okunan ezanlar ile birlikte salâ da verilebilir. Sabah salâsı dışında diğer salâlar ezan ile aynı makamda icra edilir. Dört vakitte salâ verilmesi geleneği günümüzde kaybolmaya yüz tutmuştur" diyerek, kimi salâ çeşitlerine dikkat çekiyor: Sabah namazından önce Dilkeşhâveran makamında okunan, bestekârı Hatip Zâkirî Hasan Efendi olan sabah salâsı. Yine aynı bestekâra ait olan Cuma ve bayram namazları öncesinde müezzinler tarafından karşılıklı Bayati makamında okunan salâ; vefat haberinin duyurulması maksadıyla okunan salât-ü selâm ile cenâzenin kabre götürülüşü sırasında ve definden sonra okunan cenaze salâsı ve bestesi Itri tarafından Segâh makamında yapılan Salât-ı Ümmiyye .



Balkanlarda yaşatılmakta




Dr. Fatih Koca salâtların Balkanlarda cami ve tekkelerde halen okunmaya devam ettiğini söylüyor. Bunu dışında çeşitli İslam beldelerinde besteli salâvatların okunduğunu belirten Koca, “Minareden özellikle Ramazan aylarında temcid ve münacatlar, Miraç ve Regaib gecelerinde salâların dışında miraciye ve regaibiyeler okunmaktadır. Ancak Anadolu ve Balkanlar'da bazı tekkelerde okutulan bu formlar bugün unutulmaya başladı” diyerek Anadolu'da günümüzde Osmanlı bakiyesi dini ritüellerin zaman içinde unutulduğunu ifade ediyor.



MANEVİ DUYGULARI HAREKETE GEÇİRİYOR




Salâlar, İslam medeniyetinin kültür boyutunda da önemli yere sahip. İslam musikisinin en güzel örneklerinden bazıları salâlar ile verilmekte. İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi ve tekke müziği konusunda çalışmalarda bulunan Yrd. Doç. Dr. Ubeydullah Sezikli, “Tasavvuf kültürü aslında dinin irfani boyutu. O irfan olmadan dini yaşamanın ne kadar mümkün olduğu tartışılır. Bu irfanı elde etmenin yolu ise Allah'ın Rasulüne duyduğunuz muhabbetten geçer. Bu muhabbet sizi Allah ve Rasulüne ulaştıracak yegane binektir. Tasavvuf erbabı da her mekanda Hz. Peygamber'i anmak için sebepler aramıştır. Gördüğünüz medeniyet, bu muhabbetin neticesidir" vurgusuyla, salânın Türk din musikisindeki konumuna değiniyor.



Prof. Dr. Turabi de, “Musikî bir milletin irfan kültürüyle paraleldir. Bir milletin ahlâken ve ilmen ne seviyede olduğu ürettiği musikîden kolaylıkla anlaşılır. Yüksek medeniyetler asil musiki üretir” diyerek salâ ile medeniyet ilişkisinin güçlü bağına dikkat çekiyor.



GELENEKLER TOPLUMU DİRİ TUTUYOR


Anadolu'da ve İslam coğrafyasında unutulan ya da unutulmaya yüz tutmuş birçok başka gelenek de mevcut. Bu gelenekler bir araya gelince aslında büyük bir medeniyetin resmini bize veriyor. Mahfel sürmesi, regaibiyye, su salaları, miraciyye, temcid gibi tasavvuf kültürümüzde önemli yeri olan ama bugün neredeyse unutulmuş gelenekleri buna örnek gösterebiliriz. Yrd. Doç. Dr. Sezikli söz konusu değerlerin "insanların dinle olan bağlantı noktalarını çoğaltmaya ve akılda kalır bir hale getirmeye çalışmasına yardımcı olduğuna" dikkat çekiyor. Osmanlı'nın payitahtında Perşembe geceleri okunmaya başlayan Cuma salâsının önemini de bu şekilde değerlendirmek mümkün.



Ezan gibi Türkçe sala


Ezanın 1932 yılında Türkçe metinlerle okutulması üzerine Diyanet İşleri Reisliği'nin 6.3.1933 tarihli tamimi ile ezanlar gibi minarelerden okunan salâların da Türkçe okutulmasına karar vermiş. Bu karar ancak 16 Haziran 1950 tarih ve 5665 sayılı kanun ile bozulmuş, Türkçe ezan ve salâ tekrar Arapça okunmaya başlamıştır.



Binlerce tweet atıldı


29 Ocak 2016 Cuma günü sosyal medyada #CumaSalâsı etiketi açıldı. 81 dakika süresince TT listesinde 5. sırada yer bulan etiket ile ilgili 14150 tweet atıldı ve 10182 RT yapıldı. Birçok ünlü isim de bu etikete attıkları tweetler ile destek verdi. Bu kampanya o kadar büyük ses getirdiki Diyanet İşleri Başkanlığı ve İstanbul Müftülüğü, Cuma Salâsının İstanbul'da yeniden okunmasına karar verdi.





#salât-u selamlar
#cuma selaları
#Fatih Koca
#İslam tasavvuf kültürü
8 yıl önce