|

Tarihi el sıkışmalardan, tarihi çatışmalara giden yol

Trump ve Kim’in el sıkışma pozları, uluslararası meselelere jeopolitikten ziyade romantizm penceresinden bakan çevrelerde 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılışında olduğu gibi, somut bir karşılığı olup olmadığı meçhul iyimserlik fırtınası estirdi. Ancak tarihi tecrübeler, bu el sıkışma “pozlarının” her zaman dünyaya saadet getirmediği gerçeği ile sabit.

Yeni Şafak ve
04:00 - 19/06/2018 Salı
Güncelleme: 04:19 - 19/06/2018 Salı
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
MEHMET A. KANCI / GAZETECİ

Kesintisiz bir kaos sürecinden geçen dünyamız giderek tansiyonun yükseldiği uluslararası ilişkilerde iyimser bir haber almanın hasretini çekerken 12 Haziran’da Singapur’da gerçekleşen Trump-Kim Zirvesi, “bakın dünyamızda güzel şeyler de oluyor” cümlesini sarf etmek isteyen kitlelere ilaç gibi geldi.

Kuzey Kore lideri ile ABD Başkanı arasındaki bu zirvenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği son ana kadar bir soru işaretiydi. Zirve gerçekleşmekle kalmadı, iki lider tarihi bir el sıkışma pozu verdi, dahası 40 dakikalık bir görüşme de yaptı. Kanada’da katıldığı G7 Zirvesi’nde arkasında bir yangın yeri bırakan Trump, Singapur’da tüm dünyayı nükleer silahların devreye gireceği bir çatışmadan kurtaran küresel lider portresi çizdi.

Trump ve Kim’in el sıkışma pozları, uluslararası meselelere jeopolitikten ziyade romantizm penceresinden bakan çevrelerde 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılışında olduğu gibi, somut bir karşılığı olup olmadığı meçhul iyimserlik fırtınası estirdi.

Ancak tarihi tecrübeler, bu el sıkışma “pozlarının” her zaman dünyaya saadet getirmediği gerçeği ile sabit. Mesela 1938 yılında dönemin İngiltere Başbakanı Neville Chamberlain ile Almanya Şansölyesi Adolf Hitler arasında Münih’te gerçekleşen görüşmedeki el sıkışma anı.

Chamberlain bu görüşmede Çekoslovakya’yı Almanya’ya bırakarak Avrupa’da barışı tesis ettiğini zannetmişti. Sonuç Winston Churchill’in ön gördüğü şekilde 11 ay sonra İngiltere’nin Almanya’ya karşı savaşa girmek zorunda kalması oldu.

KÜBA’DA EĞRETİ EL SIKIŞMA

Ancak, el sıkışmalarının iğretiliği, ABD ile Küba arasında başlayan yakınlaşma politikasının gidişatına da yansımış durumda. Trump, selefinin sağlık reformu ve İran’ın nükleer programına dair anlaşmaya attığı imzalarda olduğu gibi Küba politikasında da ters yola girmiş vaziyette. Yumuşama politikası bir kenara atılırken, ABD-Küba ilişkilerinin geleceği belirsiz. Raul Castro ve Obama da siyasetin emekliler sınıfındaki yerlerini almış durumdalar.

Ve gelelim bugüne. Tarihteki pek de içaçıcı olmayan bu örnekler gözönüne alındığında Trump ile Kim’in el sıkışmalarının kısa vadede mucizeler yaratması mümkün görünmüyor.

Bu görüşmenin ardından yapılan yazılı açıklamada iki madde ön plana çıktı. Biri Kore Yarımadası’nın nükleer silahlardan arındırılmasına yönelik ABD’nin beklentisi, diğeri ise ABD’nin Kuzey Kore’nin nükleer silahlarından vazgeçmesi karşılığında sağlayacağı güvenlik garantileri.

ABD NE KADAR GÜVENİLİR?

Bu soruya ilk cevap İran hükümet sözcüsü Muhammet Bakr Nubaht’tan geldi. Nubaht, Kuzey Kore liderini, Trump’ın dönüş yolunda atacağı bir tvit ile anlaşmadan imzasını çekebileceği konusunda uyardı. Şaka bir yana, Trump’ın, Kuzey Kore’ye güvenlik garantisi vermesi, G7 Zirvesi’nde Avrupalı müttefikleri ve Kanada ile yaşadığı krize benzer bir sonuç verebilir. ABD’nin vereceği güvenlik garantileri yalnızca Kuzey Kore’yi değil, Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya gibi küresel rakiplerinin yanısıra Güney Kore ve Japonya başta olmak üzere bölgedeki müttefiklerini de yakından ilgilendiriyor. Çin, güvenlik garantileri kapsamında ABD’nin Güney Kore’ye yerleştirdiği “Bölgesel Yüksek İrtifa Hava Savunma Sistemi THAAD”ın sökülmesini istiyor. Japonya ise başıboş kalan bir Kuzey Kore’nin yaratacağı tehditten endişe ediyor. 13. yüzyılda Kubilay Han’ın, Kore Yarımadası’nı Japonya’yı istila etmek için bir sıçrama tahtası olarak kullanmasından bu yana Japonya liderleri Kore’yi daimi bir tehdit kaynağı olarak kabul etti. ABD’nin hangi güvenlik garantisi 800 yıllık bu paranoyaya son verebilecek, şimdilik bunun bir cevabı yok.


DEMİR PERDE’DEN ÖNCE

Bu kez 2. Dünya Savaşı sonuna gidelim. Yer Potsdam Konferansı. ABD, İngiltere ve SSCB liderleri Avrupa’yı nasıl paylaşacaklarının son rötuşlarını yapıyor. Churchill, Truman ve Stalin bu fotoğrafta zaferi el sıkışarak kutluyor.

Ancak bu mutluluk uzun sürmedi. ABD ve SSCB kısa süre içerisinde müttefiklerini inşa ettikleri Demir Perde ardında mevzilendirirken, bu el sıkışmanın üzerinden yalnızca 5 yıl geçtikten sonra iki cephenin yandaşları Kore’de karşı karşıya geldi.


CAMP DAVID VE SUİKAST

Tarihi el sıkışmalarda şimdi daha yakın bir tarihe gelelim. Sene 1978, yer Washington. Kutlanan ise Ortadoğu’ya barış getireceği umulan Camp David Anlaşması.

Fotoğraftaki liderlerden Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat, 1981’de bir geçit töreni sırasında kendi ordusunun askerleri tarafından öldürüldü. Dönemin İsrail Başbakanı Menahem Begin, İsrail ordusunun 1982 yılında Lübnan’ı işgali sırasında Filistinlilere yönelik katliamları nedeniyle 1983 yılında istifa etmek zorunda kaldı. Fotoğraftaki üçüncü kişi ABD Başkanı Jimmy Carter ise İran Devrimi’nin öngörülemeyen sonuçları neticesinde önce başkanlık koltuğunu kaybetti daha sonra siyasetten uzaklaşıp kendisini hayır işlerine verdi.


GORBAÇOV VE REAGAN

Tarihi ile sıkışmaların umutları tazelediği fotoğraflarda biraz daha ilerliyoruz. Bu defa yıl 1990 yer San Francisco. SSCB Komünist Partisi Genel Sekreteri ve SSCB Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov, ABD Başkanı Ronald Reagan ile mutlu günlerinde. Gorbaçov ile Reagan’ın Soğuk Savaşı bitirdikleri süreçte buna benzer pek çok pozları var. Glasnost (Açıklık) ve Perestroyka (Yeniden Yapılanma) politikalarının mimarı Gorbaçov, yıllar sonra bu tarihi el sıkışma pozlarından pişman olduğunu açıklayacaktı.

Gorbaçov, Reagan başta olmak üzere Batı dünyasının NATO’nun doğuya doğru genişlemeyeceği konusunda kendisine söz verdiklerini ancak bu sözün tutulmadığından yakınacak dahası ihanete uğramış hissettiğinden dem vuracaktı.

Ve tarihi el sıkışmaların hüsranla biten hikayelerine son bir örnek daha verelim. Her ne kadar el sıkışmayı tam olarak becerememiş olsalar da 2016 yılında dönemin Küba Devlet Başkanı Raul Castro ve yine dönemin ABD Başkanı Barack Obama’nın bu pozu “tarihi el sıkışmalar” kategorisine girmiş bulundu.


TRUMP CEPHESİ

Trump’ın öncelikli derdi ise bir iş adamı mantığı ile yaklaştığı devlet yönetiminde Güney Kore’nin savunması için ABD bütçesinden daha az pay ayırmak. Zirvenin hemen ardından Amerika’nın Sesi’ne verdiği röportajda, ABD askerlerinin Güney Kore’de kalmaya devam edeceğini, ancak işler umduğu gibi giderse çok masraflı olan tatbikatlara son vereceğini söyledi. Ülkesinin jeopolitik çıkarlarındaki yarar dengesini maliyet hesabı üzerinden şekillendiren bir ABD Başkanı’nın yalnızca NATO’daki değil, Pasifik bölgesindeki müttefikleri için de umut vaat etmediğini söylemek yanlış olmaz.

KİM CEPHESİ

Kuzey Kore lideri Kim Jong-Un’un cephesinden baktığımızda da bu el sıkışma şovunun devamını getirmesi kolay görünmüyor. Pyongyang’daki iç dengelerin durumu dış dünya için karmaşık bir denklemler bütünü. 60 yıldan uzun süredir Çin Halk Cumhuriyeti ile yakın ilişkiler tesis etmiş bir yönetim kademesinin, ABD ile bu yakınlaşmaya ne kadar müsade edeceği cevaplanması zor sorulardan biri. Hatırlanacağı gibi Kuzey Kore’nin nükleer silahlardan arındırılmasında Libya modelinin gündeme geleceğinin Beyaz Saray tarafından dillendirilmesi dahi Singapur’daki zirvenin tehlikeye girmesine yol açmıştı. Libya lideri Muammer Kaddafi’nin ülkesindeki nükleer tesisleri Amerikalı uzmanlara açması ardından, Batı dünyası ile yakınlaşma çerçevesinde dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ile el sıkışması yine bu “tarihi anlardan” biriydi. Paris’te Sarkozy’nin misafiri olan Kaddafi’yi ülkesindeki ayaklanmaya paralel olarak başlayan dış müdahalede ilk vuranlar da Fransız savaş uçakları olmuştu. Şüphesiz, Kim Jong-Un, Kaddafi’nin kaderini paylaşmak istemiyor. Ama sıktığı elin Sarkozy’ninkinden daha güvenilir olmadığının da farkında. İran, Irak, Libya ve Yemen’deki Husilerin uzun menzilli füze teknolojisine sahip olmalarının sorumlusu olarak Kuzey Kore ile Pakistan’ı gördüğünü her fırsatta dile getiren ABD yönetiminin, Pyongyang’ın sabıka kaydığına düştüğü bu notu silmesi mümkün mü? Yine tarihi tecrübeler, ABD’nin bir kez kara listeye aldığı kişi ve ülkeleri gittikleri son noktaya kadar kovaladığı örneklere işaret ediyor. Singapur’da başlayan bu yolculuğun bugünden yarına somut sonuçlar vermesi şimdilik mümkün değil. Bölgedeki rakip ve müttefik ülkelerin tamamını memnun edecek bir barış denkleminin tesisi, Trump gibi bir kriz jeneratörünün performansı gözönüne alındığında Mars yolculuğundan daha imkansız görünüyor.

G7 Zirvesi’ni yangın yerine çeviren Trump’ın Singapur’da uzattığı dostluk elinin, gelecek ay Brüksel’deki NATO Zirvesi’nde yeniden bir kılıca dönüştüğünü de görebiliriz. Bugünlerde Kore’de, Münbiç’te, Meksika’da ya da Ukrayna’da Beyaz Saray’dan uzanan eli sıkarken kolu kaptırmamaya özen göstermekte fayda var.

#ABD
#DOğu
#Rusya
#Kuzey Kore
6 yıl önce
default-profile-img