|

Terörle mücadele ve kayyum ataması

Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devleti olarak, hukuk güvenliği hakkını tesis etmelidir. Eğer bir yanlışlık varsa yanlışlığa anayasa, kanun ve kaidelerle müdahale edilmelidir. Karşımızdaki somut olay da bu şekildedir. Anayasa m. 127/4 sadece terörü değil görevleri ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruşturma veya kovuşturma açılan mahalli idare organları veya bu organların üyelerinin tedbiren uzaklaştırılabileceğini ifade etmektedir.

04:00 - 2/09/2019 Pazartesi
Güncelleme: 06:59 - 2/09/2019 Pazartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

TANER AFŞAR - AVUKAT

İnsanın ve toplumların güvende olma hissi dikkate alındığında terörün; tüm tarih boyunca insanlığa en fazla zarar veren unsurların başında geldiği söylenebilir.

Şüphesiz tüm devletler terörle mücadele etme hakkına sahiptir. Terör en başta “yaşam hakkı” olmak üzere birçok insan hakkının kullanılmasına tehdit oluşturmaktadır. Bu bağlamda terörle mücadele devletlerin sadece bir hakkı değil aynı zamanda görevidir.

Bu yönüyle, terör örgütlerinin ülke içindeki muhtemel eylemlerinin altyapısını oluşturabilecekleri, örgütlerine militan devşirebilecekleri her türlü girişimin önünde durulmalıdır. Uluslararası İnsan hakları hukuku, uluslararası sözleşmelerdeki ilgili maddeler ve iç hukuk yolları terörle mücadeleyi yürütecek hükümetlere bu imkânı sağlamaktadır.

Hâlihazırda tüm modern hukuk devletlerinde ulusal kamu güvenliği her şeyden çok daha fazla önemlidir. Bir başka söyleyişle özgürlük-güvenlik dengesinde eğilim güvenlik yönündedir. Samimi ve sahici demokratik talepler için tüm siyaset mekanizması kullanılmalı ve iyileştirmeler yapılmalıdır ki yapılmaktadır. Ancak kötü niyetlerini ve ulusal güvenliği tehdit edici birtakım girişimleri sözde demokrasi ve özgürlük sosu ile sunup kurumları bu alanda sıkıştırmaya çalışanların üzerine de hiç çekinmeden gidilmelidir.

KÜRESEL GELİŞMELERLE DEĞERLENDİRİLMELİ

Diyarbakır, Mardin ve Van Belediye başkanlarının görevden uzaklaştırmalarını hem bölgesel hem de küresel düzeyde güvenlik yönünde endişelerin arttığı zeminin dışında okursak eksik bir okuma yapmış oluruz.

Daha önce somut şekilde karşımızda duran Sur, Cizre, Nusaybin ve diğer bölgelerdeki hendek olayları göstermiştir ki terör eylemlerinin altyapısının hazırlanmasında belediyeler doğrudan ya da dolaylı olarak katkıda bulunmuşlardır. Tüm bölge ve ülkemiz için ciddi şekilde infial oluşturan bizzat sosyal hayatın içine taşınan terör faaliyetlerinin tekrardan yaşanmaması veya belediyeler eliyle benzeri çalışmalar içine girilmemesi adına tedbiren yerine getirilen uzaklaştırma kararı uzun vadede yine milletin faydasına olacaktır.

Şu da unutulmamalıdır ki terörizmin hedefi, toplumun özgürlüklerinden vazgeçirilmesi suretiyle yönetimi daha da otoriter hale getirmektir. Böylece toplum devlete olan güvenini yitirecek ve ona karşı olacaktır. Bu açıdan yaklaşıldığında terörle mücadelenin etkin olması için hukuki altyapıdan ve evrensel hukuk ilkelerinden güç almak gereklidir.

ADLİ UYGULAMA

Öncelikle bu karar, görevden alma değil, görevden geçici olarak uzaklaştırmadır. Bu başkanlarının geçici olarak görevden el çektirmeleri ile ilgili olarak İçişleri Bakanlığı’nın yaptığı açıklamada, bu belediye başkanlarının terör örgütü PKK’ya destek verdikleri belirtiliyor. Görevden uzaklaştırılan üç belediye başkanı için de terör ve terör örgütünü övmek, silahlı terör örgütüne üye olmak, suçundan açılan hem soruşturmalar hem de kovuşturmalar mevcut. Bu isimler hakkında toplam yirmi iki soruşmada kaynak aktarma, cenâze törenlerine giderek destek verme, basın açıklamasına katılma gibi başlıklar altında terör örgütüne destek suçu söz konusudur.

Hakkında terör suçlaması olan ve bu suçu işlemeye devam etmek için imkânları kullanma şansı olan kişilerin, davâlar sonuçlanana kadar görevden geçici olarak el çektirilmesi adlî bir uygulamadır. Bu önlem, davâda kullanılacak delilleri karartma gibi faaliyetlerin önüne geçilmesi için gereklidir. Davâlar sonuçlandığında suçsuz bulunurlarsa görevlerine hiç şüphesi geri dönebileceklerdir. Suçlu bulunurlarsa, belediye meclisleri kendi içlerinden yeni bir başkan seçer ve kayyumun görevi sona erer.

Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devleti olarak, hukuk güvenliği hakkını tesis etmelidir. Eğer bir yanlışlık varsa yanlışlığa anayasa, kanun ve kaidelerle müdahale edilmelidir. Karşımızdaki somut olayda bu şekildedir. Anayasa m. 127/4 sadece terörü değil görevleri ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruşturma veya kovuşturma açılan mahalli idare organları veya bu organların üyelerinin tedbiren uzaklaştırılabileceğini ifade etmektedir. Uzaklaştırılan kişinin kamu görevinde kalması kamu görevi ve kamu yararı bakımından sakıncalıysa, gecikmesinde zarar olan hal varsa o kişinin görevden tedbiren uzaklaştırılması yapılabilir. Bu maddenin masumiyet karinesi ile ilgisi yoktur. Uzaklaştırmak için kesin hüküm aramayıp kuvvetli şüphe aramaktadır. Bu tarz bir kararın alınması için doğrudan yargı kararını aramamıştır.

KANDİL YÖNLENDİRİYOR

HDP siyasetinde eş-başkan olarak belediye başkanlığı yapan kişiler, seçimde aday olmadan bu göreve getirilmektedir. Yâni, kayyum atamasında gasp edildiği iddia edilen “halkın irâdesi”, halkın fikri ve onayı alınmadan eş-başkanlık uygulaması ile Kandil’den yapılan yönlendirmelerle gasp edilmektedir.

Bir diğer önemli gösterge ise AİHM uygulamasıdır. AİHM, İspanya’da ETA terör örgütü ile bağlantısı olduğu bilinen BATASUNA partisinin ülkesindeki kapatılması karşısındaki itirazları haksız bulmuştur. Batasuna’nın kapatılma gerekçeleri arasında, terör eylemlerini kınamaması, terör destekçisi slogan ve afiş kullanımı, halkı devlete karşı ayaklanmaya tahrik gibi sebepler vardı. PKK-HDP arasında ise somut, nesnel, ardışık, birbiriyle bağlantılı birçok eylem ve fikir birliği vardır. Gerek Anayasadaki hükümler gerekse AİHM uygulamaları açıkça göstermektedir ki mevzubahis üç ilde belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılması politik kaygılardan uzak; terörle mücadelede yürütülen bir stratejinin parçası olarak hukuken uygulanması gereken tedbir olarak değerlendirilmelidir.

#Terör
#Mücadele
#Kayyum
#Kandil
5 yıl önce