|

Trump’ın ulusal güvenlik stratejisinde terörle mücadele

ABD ulusal güvenlik strateji belgesinden bekleneceği üzere, bu belge de terörist tehditlerle mücadelenin amaç ve araçlarını net bir şekilde ortaya koymamış, spesifik politikalar veya kriterler sunmamış ancak Rusya, Çin, Kuzey Kore ve İran gibi ülkelere iletmek istediği mesajı açık bir şekilde vermiştir.

Yeni Şafak ve
04:00 - 2/01/2018 Salı
Güncelleme: 02:22 - 2/01/2018 Salı
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

ABD Başkanı Donald Trump’ın seçim sürecinde ve makama geldiği tarihten itibaren izlediği politikalar ve söylemlerdeki karmaşa, 18 Aralık’ta yayınlanan Ulusal Güvenlik Strateji belgesi ile sürecek görünmektedir. Belgenin ilkeli gerçekçilik olarak kavramsallaştırılan bir yaklaşımı benimsediği ifade edilebilir. İlkeli gerçekçilik kavramı ideolojiden ziyade çıktılara dayanmakta; barış, refah ve güvenliğin temininin, yurttaşlarına saygılı ve dünya barışı için çaba sarf eden güçlü ve egemen devletlere bağlı olduğu iddiasını taşımaktadır. Belge, Amerikan ilkelerinin dünyadaki ‘iyilik’ için tükenmez bir güç olduğunu belirterek, Amerikan istisnacılığının ve tek taraflılığın sinyallerini vermektedir. Bu şekliyle, Obama’nın strateji belgesinin çok taraflılık ve özellikle güç kullanımı hususunda meşruiyet vurgularını tersine döndürme kapasitesine sahip olduğu söylenebilir.

ABD, güvenlik algısına hâkim olması beklenen ilkeli gerçekçilik yaklaşımıyla, güç odaklı politikaların, devletin çıkarları neticesinde şekillendirileceği ve ABD’nin ‘doğasında’ var olan kurucu motivasyonların yönlendirici olacağına kesin bir dille vurgu yapmıştır. Belge esasında ABD’nin uluslararası politikada yalnız olduğunu ve ‘hayatta kalma’ motivasyonun gün geçtikçe daha önem arz eder hale geldiğini vurgulamaktadır. Bu anlamda liberal yayılmacı perspektiften, ‘fırsatları’ değerlendirmeye dönük politikalar dizisinin devreye gireceğine işaret edilmiştir.

TEHDİT

Strateji belgesinde ABD’ye ulus aşırı seviyede yönelen en büyük tehdit ‘cihatçı teröristler’ ve ‘ulus aşırı suç örgütleri’ olarak ifade edilmekte, bu grupların beş ortak karakteristik sergiledikleri belirtilmektedir. Birincisi, Amerikan açık toplumunu hedef almalarıdır. İkincisi, gevşek bir organizasyon yapısı içinde hareket etmeleri ve çabuk uyum sağlamalarıdır. Üçüncüsü, güvenlik mekanizmalarından kaçınmak amacıyla terör eylemlerini şifreli programlar ve karanlık internet (dark web) kullanarak planlamalarıdır. Dördüncüsü, zayıf ve kırılgan devletler içerisinde yuvalanmaları ve saldırı planlamalarıdır. Son olarak, bazılarının devletler tarafından korunmaları ve onların buyruklarını yerine getirmeleridir.

Militan selefi terör örgütleri, uluslararası ilişkilerdeki güç mücadelesinde ABD’ye meydan okuyan üç ana aktör grubundan birini temsil etmektedir. Rusya ve Çin gibi revizyonist güçler ile İran ve Kuzey Kore gibi ‘haydut’ devletlerin yanında, militan selefi örgütler üçüncü grubu oluşturmaktadır. Bunun yanında İran destekli terör örgütlerinin süregelen tehdidi belirtilmektedir. Belge, bu aktörlerle ABD arasındaki mücadeleyi esas olarak siyasi muhtevalı görmekte, özgür toplumlarla baskıcı rejimlerin mücadelesi şeklinde değerlendirmektedir.

ABD’nin ulus aşırı tehdit tanımında militan selefi gruplara yapılan vurgu ilk önce ideolojileri üzerinden dile getirilmiş, sonrasında bu grupların ABD için arz ettiği yakın tehdit ifade edilmiştir. Bu yapılanmaların direkt olarak kaynağının hedef alınacağı ve destek ağının ortadan kaldırılacağı öngörüsünde bulunulmuştur.

Strateji belgesi, terör saldırılarının kendi başlarına izole bir eylem olmalarının yanında, yakın dönemde savaş sahasında sık sık kullanılan bir taktiksel araca dönüştüğünü göz ardı etmemekte, teröristlerin muharebe alanını yeni terör taktiklerini ve araçlarını denemek için kullandıklarını ifade etmektedir. Başarılı görülen araç ve taktiklerin örgüt mensuplarına aktarıldığının altı çizilmektedir.


YÖNTEM VE ÇELİŞKİLER

Belge terörün değişen karakteri ve büründüğü yenilikçi formu vurgulamakta, tehditle mücadele için özel personel ve teknoloji kapasitesi geliştirilmesi gereğini ifade etmektedir. Buradan hareketle, ABD’nin öncelikli olarak alması gereken tedbirlerden ve yöntemlerden bahsedilmiştir. Bunlar altı başlıkta toplanmıştır.

Birincisi, ABD anavatanına yönelik tehditlere karşı güvenlik aygıtını güçlendirmeyi öngörmektedir. Bu kapsamda terör eylemlerinin önüne geçilmesinde İç Güvenlik Bakanlığı, kolluk kuvvetleri ve istihbarat servislerine ihtiyaç duydukları kaynak, araç ve yetkilerin tesis edileceği ifade edilmektedir. Bu anlamda, önümüzdeki dönemde yurtiçinde terörle mücadelede güvenlik mekanizmalarının yetkilerinin artırılmasıyla bir sertleşme yaşanacağı beklenebilir.

İkincisi, ABD’nin terörist tehditlere karşı direkt harekât anlayışını benimsemesi beklenmektedir. Buna göre terörist ağlar ve militanlar her nerede olurlarsa olsunlar takip edilecekler ve bulundukları yerde etkisiz hale getireceklerdir. Trump’ın göreve geldiği günden itibaren üst düzey terörist liderlere yönelik nokta atış saldırıları (targeted strike) ve özel kuvvet baskınlarını aniden artırması, belgede geçen bu ifadelerin hazırlayıcısı olarak da okunabilir. Önümüzdeki dönemde bu trendin devam etmesiyle, Irak ve Suriye’den farklı coğrafyalara dağılan üst düzey DEAŞ liderlerinin tespiti ve tasfiyesi beklenecektir. Bu hususta ABD’nin müttefik ortak güçlerle çalışmasındaki verimliliğe yapılan atıf, YPG/PKK gibi terör örgütleri ile işbirliğine en azından istihbarat seviyesinde devam edileceğinin ipucunu vermektedir.

Üçüncüsü, terörist barınakların tespit edilmesi ve örgütlerin yeniden organize olmasının önüne geçilmesidir. Militan selefi grupların aldıkları yenilgilerden sonra tekrar toparlanıp, yeniden örgütlenmelerinin ve büyümeleri artık alınmış bir derstir. Doğal Kararlılık Operasyonu sözcülerinin de ifade ettiği gibi şu anda DEAŞ’a yönelik mücadelenin esası örgütün yeniden organize olmasının engellenmesidir. ABD’nin yurtdışındaki askeri varlığı hususunda Trump, Obama gibi bir taahhüt ve net bir kriter vermemekte, Amerikan anavatanına ve müttefiklerine yönelecek tehdidin boyutunun, yurtdışında bulunacak ABD askeri varlığını belirleyeceğini ifade etmektedir. Belge, siber ortamı da terörist yuvalanma alanlarından biri olarak sayarak, örgütlerin dijital ağları kullanımının engellenmesi hususunda özel sektörle birlikte çalışılacağının altını çizmektedir. Dolayısıyla, Trump yönetimi tarafından önümüzdeki dönemde Facebook, Twitter gibi sosyal medya platformları ile Telegram, Whatsapp tarzında şifreli mesajlaşma programlarının tartışmalara konu edilmesi beklenebilir.

Dördüncüsü, terör örgütlerinin finans, materyal ve militan kaynaklarnın kesilmesidir. Belgede geçen bu amaç etrafında bir karşı-söylem oluşturulacağı ve etkili şahsiyetlerin öne çıkarılacağı ifadesi, Başkan Trump’ın bu zamana kadarki ayrımcı söylemleri dikkate alındığında bir tutarsızlığa sebep olmaktadır. Bunun yanında Trump’ın Amerikan istihbarat topluluğunun yanında geleneksel ABD müttefikleri ile olan gerilimli ilişkileri terörle mücadeleyi zorlaştıracaktır. Uluslararası seviyede terörle mücadele, çok taraflılık ve sürekli işbirliği & istihbarat paylaşımına dayandığından, Trump’ın tek taraflı hamleleri yeni problemli alanlar yaratabilir.

Beşincisi, ABD müttefikleri ve ortakları terörist gruplara karşı savaşta işbirliğine devam etmesi öngörülmektedir. ABD bu aktörleri kendi yardımı olmadan da mücadeleyi sürdürme hususunda teşvik edecektir. Ancak bunun nasıl gerçekleştirileceği hususunda belge bir şey söylememektedir.

Altıncısı, kolluk kuvvetleri, özel sektör ve Amerikan vatandaşları arasındaki güven artırılarak, şiddet yanlısı ideolojilerin toplumda kök salmasının önüne geçilmesi düşünülmektedir. İç güvenlik ve istihbarat bu konularda ortak çalışarak radikalleşmeye meyilli gruplar hakkında hatasız ve harekete geçilebilir bilgi akışı sağlayacaklardır. Yine Trump’ın ayrımcı söylemleri ve istihbarat topluluğu ile gergin ilişkileri, bu amacın gerçekçiliğini sorgulatmaktadır.

TERÖRIZMIN SUİSTİMALİ VE MUĞLAKLIK

Sonuç olarak bir ulusal güvenlik strateji belgesinden bekleneceği üzere, bu belge de terörist tehditlerle mücadelenin amaç ve araçlarını net bir şekilde ortaya koymamış, spesifik politikalar veya kriterler sunmamış ancak Rusya, Çin, Kuzey Kore ve İran gibi ülkelere iletmek istediği mesajı açık bir şekilde vermiştir. Belge boyunca Amerikan toplumunun refahı ve güvenliği söz konusu edilse de, tehdit algılaması sürekli dışarıya yöneltilmiştir. Halbuki yapılan araştırmalar örneğin uyuşturucu kullanımı veya sağlık sistemlerinin genel olarak yetersizliği nedeniyle her yıl onbinlerce ABD vatandaşının hayatını kaybettiğini ortaya koymaktadır. Şüphesiz ki bu rakam terörizm kaynaklı ölümlerin çok çok üzerindedir. Son olarak belge, terör kelimesini suistimal edercesine fazla bir şekilde kullanmasına rağmen, önümüzdeki dönemde ABD’nin terörle mücadele yol haritasına dair net fikirlere sahip olamamıştır.

#Donald Trump
#ABD
#Güvenlik
6 yıl önce