|

Türk sanatının kalbi

Türk sanat tarihinin en önemli duraklarından Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi üç yıl süren restorasyon çalışmasının ardından ziyarete açıldı. Resim tarihinin öncülerini buluşturan, 3 bin 629 eserlik eşsiz koleksiyon, açılışa özel Başyapıtlar ve Zaman’sız İzler sergisiyle taçlandı.

Seray Şahinler Demir
04:00 - 10/01/2021 Pazar
Güncelleme: 05:34 - 9/01/2021 Cumartesi
Yeni Şafak
Sanat tarihimizin en önemli duraklarından; 1’inci Ulusal Mimarlık Dönemi’nin en görkemli yapılarından biri; ilklerin merkezi Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi üç yıl süren restorasyon çalışmasının ardından ziyarete açıldı.
Sanat tarihimizin en önemli duraklarından; 1’inci Ulusal Mimarlık Dönemi’nin en görkemli yapılarından biri; ilklerin merkezi Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi üç yıl süren restorasyon çalışmasının ardından ziyarete açıldı.

1927 yılında Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ilk kez bu binada okundu, 1933’de ilk Türk Dil Kurultayı bu binada yapıldı; ilk Türk Operası “Özsoy” 1934 yılında ilk kez burada sahnelendi… Sanat tarihimizin en önemli duraklarından; 1’inci Ulusal Mimarlık Dönemi’nin en görkemli yapılarından biri; ilklerin merkezi Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi üç yıl süren restorasyon çalışmasının ardından ziyarete açıldı. Tezyinatlarla süslü Türk Salonu, geleneksel motiflerle bezeli görkemli konser salonu ve modern yöntemlerle sergilenen paha biçilemez eserlerin bulunduğu müze, Kıymet Giray’ın küratörlüğünde “Başyapıtlar” ve “Zaman’sız İzler” sergisiyle ziyaretçileri selamlıyor. 3 bin 626 parçalık eşsiz koleksiyonda kimler yok ki? Osman Hamdi Bey, Hoca Ali Rıza, İbrahim Çallı, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Şeker Ahmet Paşa, Nuri İyem bu isimlerden sadece birkaçı. Müze yenilenen ama aslına sadık kalan yüzüyle; gerek seçilen eserler gerek sergi kurgusuyla izleyenlere sanat tarihi okuması yaptıracak.

Açılış sergilerini, müzedeki kıymetli eserleri ve müzenin planlarını müdür Erdem Akkurt ile konuştuk .


BİNA ASLINDA DÖNDÜRÜLDÜ

-Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nin hikayesi nasıl başlıyor? Ve bugüne nasıl uzanıyor?

Tarihi 1927 yılına kadar uzanıyor. 1931 yılına kadar Türk Ocakları merkez binası olarak faaliyet göstermiş. Daha sonra kapatıldıktan sonra halkevleri başta olmak üzere kamu kurumları tarafından kullanılıyor. 1976 yılında ise Resim ve Heykel Müzesi yapılmak üzere Kültür Bakanlığı’na devrediliyor. Binanın mimarı Arif Hikmet Koyunoğlu o dönemde hayatta. Türk mimarlık tarihi için çok önemli bir mimardır. Onun gözetiminde bina müzeye dönüştürülüyor ve 1980 yılında devlet töreniyle açılışı yapılıyor. İlerleyen zamanda peyderpey çok kapsamlı olmayan restorasyonlar geçirmiş. Çatısı yapılmış, yeni teşhir alanı belirlenmiş, camlar kapatılmış. Ancak şuanda yapılan onarım binanın temelinden çatısına kadar uzanıyor. Statik anlamda güçlendirildi, kiremit çatıdan özgün bakır kaplama çatıya dönüldü. Ve bina 1930 yılındaki açılışındaki şekline döndürüldü. Bu süre zarfında eserlerin envanteri çıkarıldı; koleksiyon tamamlandı.


-Müzede her salonda ayrı bir akımın temsilcisine yer veriliyor. Çerçeveyi nasıl çizdiniz?

Müzemizde resim ve heykel başta olmak üzere toplam 3 bin 629 eser var. Çoğunluk resim ve heykel ama bunların dışında seramik, fotoğraf, özgün baskı, etnografik, geleneksel Türk süslemeleri ve karikatür alanlarında da eserlerimiz var. İlk örneklerinden, ilk foto-yorumcu dediğimiz asker ressamlar döneminden günümüze resim ve heykel sanatımızın tüm gelişimini izleyebiliyoruz. Elimizde her döneme ait çok önemli, özgün ve tek eserler bulunmakta. 1980’den 2018’e kadar sürekli teşhirde olan eserler vardı. Biz daha önce teşhire çıkmamış, ziyaretçiler tarafından görülmemiş eserler de sergimizde olsun, bunları da diğerlerinin yanına sergileyelim istedik.



-Nelere rastlıyoruz peki?

Diyarbakırlı Tahsin’in elimizde çok fazla eseri var. Daha çok deniz resimleri sergileniyordu. Bu sefer manzaralarını sergilemek istedik. Namık İsmail’in farklı temalı, figüratif resimleri vardı. Şimdi natürmortlarını sergilemeye karar verdik.

Daha önceden asılan eserler 15-20 yıl hiç değiştirilmeden duruyordu. Şimdi kalıcı teşhirimizi belli aralıklarla değiştireceğiz. Geçici

sergi salonlarımızda farklı temalı resimlere yer vereceğiz. Portreler diyorsak elimizdeki portreleri, natürmortlar diyorsak elimizdeki natürmortları sunacağız. Bunları çeşitlendiriyoruz. Koleksiyonumuzu peyderpey sunacağız.

-Muhteşem bir zenginlikten bahsediyoruz. Ayrım yapmak, seçmek elbette çok zor fakat hem Türk resminin ekol isimleri hem padişahların yaptığı portreleri sergiliyorsunuz. Kimlerle karışılacağız sergide?

Şuan teşhirde 230 adet resim 28 adet heykel var. Giritli Hüseyin, Diyarbakırlı Tahsin, Şeker Ali Paşa gibi resim sanatımızın öncülerinden başlayarak, saray resimlerimizi; oryantalist dediğimiz Osman Hamdi Bey’in tablolarını, Abdülmecid Efendi’nin kendi yaptığı resimleri sergiliyoruz. Hoca Ali Rıza, Hikmet Onat, Hasan Vecih Bereketoğlu, Nurullah Berk, Cemal Tollu gibi günümüze gelen süreçteki eserlerimizi ve sanatçılarımızı sunuyoruz.


ÖZGÜN ESERLER ÖN PLANDA

-Müzede iki sergi var; önce başyapıtlara selam veriyorsunuz. Zaman’sız İzler sergisinde yine vefakar bir tutum söz konusu. Açılış için bu iki konsepti nasıl belirlediniz? Ve bu sergilerdeki en önemli eserler neler?

Kalıcı teşhire çıkarılmış olan sanatçıların en önemli eserlere Başyapıtlar’da yer verdik. Osman Hamdi Bey’in “Silah Taciri” başyapıttır. Hem boyut hem özgünlük anlamında tek eserdir. Halife Abdülmecid Efendi’nin yapmış olduğu portreleri çok özgündür. İbrahim Çallı’nın “Zeybekler Kurtuluş Savaşı’nda” hem boyutları hem konusu anlamında önemlidir. Hoca Ali Rıza’nın şuana dek yaptığı en büyük boyutlu yağlı boya manzara tuval eseri bizim koleksiyonumuzda. O yüzden kalıcı teşhirimizi Başyapıtlar olarak isimlendirdik.

Zaman’sız İzler ise geçici sergi konularımızdan biri. Açılış vesilesiyle, 1927’den müzenin açıldığı güne kadar emeği geçmiş sanatçılarımızı anmak istedik. Bu müze nasıl kuruldu, neler yapıldı derken mimarından, bu binanın müze yapılması için eserler üreten sanatçıların eserlerine yer verdik. Onların eserlerini, çalışmaları gösterdik.

Cumhuriyet tarihinin ilk kültür ve sanat merkezi burası. Bu amaçla inşa edilen ilk yeri. Bizim sloganımız “sanat evine dönüyor”. Türkiye’nin en önemli konser salonu burada. Binada operalar, tiyatrolar sahnelendi. İlk Türk Tarih Kongresi burada yapıldı. İlk Türk operası burada sergilendi. İstanbul’daki Resim ve Heykel Müzesi, 1930 ve 1940’larda bir açılıp bir kapanıyor. Tam bir müze değil; daha çok depo şeklinde kullanılmış. Burası doğrudan resim ve heykel müzesi olarak açılıyor. 90 yıllık bir çınardan bahsediyoruz. Böyle tarihi bir binada hem sanata hizmet eden konser salonu olan sergileri yapan bir yer olduğunu düşünmüyorum. Bu çok yönlülüğüyle düşünülmesi gerekiyor.

En önemli konu güvenlik

-Günümüzde tarihi tabloların korunması, iyi muhafaza edilmesi ve eser güvenliği büyük önem teşkil ediyor. Zaman zaman depolarda tahrip olan eserleri görüyoruz. Müzelerden çalınan eserler de var. Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi nasıl önlemler alacak?

Bizim için en önemli konulardan biri eser güvenliği. Hatta en önemlisi. Elimizdeki eserlerin tamamını belgeledik, envanter kayıtlarını çıkardık. Bir eserin tüm detaylarına kadar, hem tanımları yapıldı hem fotoğrafları çekildi. Daha sonra eserleri takib için gizli yerlerine çiplerimizi koyduk. Onay verilmemiş hiçbir eserin yerinden alınması söz konusu değil, alarmlarımız anında devreye giriyor. Eserlerden bağımsız ama eseri koruyan ayrı sistemlerimiz var. Yaklaşınca hareket eden sensörler gibi… Mekanlar 24 saat izleniyor. Yangın, deprem ve hırsızlığa karşı akıllı depo sistemlerimiz var. Bir de herkes alanında uzman ve bu bilinçle hareket ediyor. Birçok konuda dünya standartlarının üstündeyiz. Gönül rahatlığıyla eserlerimizi sergiliyoruz.

Neler yapıldı?

  • -Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu’nun projesiyle 1927-1930 yılları arasında Türk Ocakları Genel Merkezi olarak inşa edilen yapının özgün haline sadık kalındı. Deprem güçlendirmesi yapılan binanın özgün detayları, geleneksel restorasyon teknikleriyle korundu. Görsel sanatlar alanında Türk sanat tarihinin en nadide eserlerini 1980 yılından bu yana bünyesinde barındıran müzenin kurumsal kimliği ve teknik alt-yapısı, çağdaş müzecilik anlayışına uygun olarak yeniden yapılandırıldı. Kapsamlı envanter çalışmasıyla müze koleksiyonundaki eserlerin detaylı bilgileri dijitalize edilerek kayda alındı. Kondisyon analizleri yapılan eserlerin bir kısmı restore edildi ve çerçeveleri yenilendi.

#Türk
#Sanat
3 yıl önce