Günlük hayattaki belli başlı dayatmaları herkesin yapmak zorunda olmadığını belirten Prof. Dr. Kısa, “Hızlı bir şekilde fastfood yenir, ilişkiler yaşanır, biter, sigara ve alkol sosyal ve entelektüel becerinin bir karşılığı olarak karşımıza çıkar ve dayatılır. Birçoğumuzda grup ya da sürü halinde bu davranışları yapıyoruz. O yaptı ben de yapmalıyım düşünce biçimi evrimsel psikolojinin iyi bir açıklamasıdır. Birçok deneyde insanların grup davranışlarına uyduğu ve bu davranışları birbirinden kopyaladığı gösterilmiştir. Bu da bize herhalde ilkel insandan hayatta kalmak için geliştirilmiş evrimsel bir kalıntıdır diyebilirim” ifadelerini kullandı.
Arkadaşlar sağlığımıza zararlı mı?
Prof. Dr. Kısa, arkadaşların duygu, düşünce ve davranışlar üzerine olan etkisi olumlu ya da olumsuz tartışılacak bir durum olmadığına dikkat çekerek, “Ama mizaç veya huy dediğimiz aslında doğuştan itibaren genetik, biyolojik olarak bir yapısal temelimiz var. Bu temel üzerine karakter ve kişiliğimiz gelişiyor. Yani arkadaşlarımız zararlı mı ya da yararlı mı ikileminden ziyade, biz arkadaşlarımızla ne yapabiliriz ve onlardan ne kadar etkilenebiliriz sorularının yanıtlarını aramak daha doğrudur. Bu soruları cevaplarken ve de arkadaş etkileşimini ele alırken doğuştan sahip olduğumuz biyolojik yapı, anne-babadan aldığımız bilgileri, okul ve çevrenin etkileşimini göz önünde bulundurmalıyız.
- Kötü arkadaşlar sağlığımıza zararlıdır ve iyi arkadaşlar da sağlığımıza yararlıdır diyebilirim. Bu her iki önermenin de doğru olduğunu söyleyebilirim. Ama arkadaşlar dışında bizi etkileyen birçok faktör olduğunu da unutmayalım” dedi.
Kararlarımız başkalarına mı ait?
Prof. Dr. Cebrail Kısa, arkadaş çevresinden olumlu veya olumsuz etkilenen kişilerin kararlarının kendi kararları olmadığı yönündeki düşüncelere “İnsanın insan olabilme sürecini bu şekilde ve tek düze ele alırsak bu kompleks biyolojik yapıya ve insan zihnine haksızlık etmiş oluruz. Evet davranışlarımızı ailemizden ve arkadaşlarımızdan kopyalama ya da model alma ile öğrenebiliriz. Ama bu şekilde basit değil. Birçok davranışımız aslında genetik yapımızın içinde var. Yani o davranışı içinde barındıran bir mizaçla doğuyoruz. Dürtüsel olmak, sebat etmek, yenilik aramak ya da vicdan sahibi olmak gibi.
Annemiz ve babamızdan, çevremizden, okuldan ve de arkadaşlarımızdan aldığımız geri bildirimler ve zihinsel birtakım işlemler sonrasında bir davranışı ediniriz ya da terk ederiz. Bütün davranışlarımız ya da kararlarımız aslında bir nevi genetik yapımızın çevre ile etkileşimi sonucu gelişir ve ortaya çıkar. Genetik materyalin ve erken çocukluk dönemindeki aile yaşantılarının olumlu olması arkadaş etkilenmesini ve arkadaşlardan zararlı davranış ya da karar kopyalanmasını zorlaştırır. Ancak aile ilişkilerinden yeterince destek görmemiş, travmatik yaşantılar ve genetik materyal için olumsuzlukların olması kabul edilebilir bir şekilde kişilerin sadece bir başkasından zararlı davranış ve kararların kopyalamaya yönlendiklerini biliyoruz. Ancak öğrenme sürecinde model almak ya da bir başkasının davranışını kopyalamak çok önemlidir.
Özellikle çocukluk ve ergenlik döneminde arkadaş ortamlarında kabul görmek ve büyüdüğünü göstermek maksadıyla davranışlar ve kararlar ya da fiziksel görünüm daha kolay kopyalanabilir. Erişkinlerde de yine nöronlar vasıtasıyla duygu ve davranışlar bir başkasını etkisi altında bırakabiliyor. İnsan genetik yapısı ve zihni ile başkasından etkilenmeye, onu kopya etmeye ya da model almaya çok uygundur. Hepimizin bildiği gibi bunun için zihin kontrol teorisi geliştirilmiştir” diye konuştu.
Duygular bulaşıcıdır
Duyguların bulaşıcı olduğunu belirten Prof. Dr. Kısa, sözlerini şöyle tamamladı: