|

Veliaht Prens hukuktan kaçamaz

Uluslararası hukuka ve ABD hukukuna göre, Cemal Kaşıkçı’nın öldürüleceğinden önceden haberdar olduğu kanıtlanamasa bile, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Salman, cinayeti gerçekleştiren kişiler üzerinde emir sorumluluğu bulunduğu için suçlu bulunabilir. ABD mahkemeleri 1995 senesinde Dianna Ortiz’in tecavüz ve işkenceye maruz kalmasının ardından, eylemi gerçekleştiren birliklerin komutanı konumundaki Guatemala Savunma Bakanı Hector Gramajo’yu suçlu bulmuştu.

Haber Merkezi
04:00 - 4/11/2018 Pazar
Güncelleme: 04:06 - 4/11/2018 Pazar
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Taner Afşar- Avukat

Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’na girdikten sonra yaşadıkları dünyanın neredeyse en önemli gündem maddelerinden biri haline gelmiş bulunuyor. Bu durum Kaşıkçı olayını Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki bir mevzu olmaktan hızla çıkarmış, artık bütün dünyanın kamu hukuku haline getirmiş durumda. Kendi egemenlik sınırlarında böyle büyük bir ihlal olması dolayısıyla Türkiye, elbette olayın birinci dereceden takipçisi. Kaşıkçı’nın katilleri için çember daralıyor derken, olayın üzerinden geçen bir aydan sonra Suudi Arabistan makamlarından Kaşıkçı’nın başkonsolosluk içerisinde önceden tasarlanarak öldürüldüğüne dair bir itiraf geldi. Olayın hem ülkemizde vuku bulması hem de uluslararası hukuk açısından arzu edilen adaletin tesis edilmesi bakımından Cemal Kaşıkçı cinayeti hukuki açıdan incelenmekle birlikte teknik anlamda çok değerli bir ilgiyi hak ediyor.

Cemal Kaşıkçı’nın öldüğünün itiraf edildiği bina bir konsolosluk binası ve bundan sorumlu olabilecek muhtemel kişiler konsolosluk çalışanlarıdır. Bu bağlamda mevcut duruma uygulanacak hukuk konsolosluk hukukuna tabidir. Konsolosluk hukuku konusunda BM Genel Kurulu’nun 1963 yılında kabul ettiği Konsolosluk İlişkileri Hakkında Viyana Sözleşmesi birincil kaynaktır. Mevzubahis konsolosluk ilişkilerini bahsedilen 1963 Viyana Konsolosluk Sözleşmesi düzenler.

VİYANA SÖZLEŞMESİ’NE UYGUN HAREKET EDİLDİ

Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi olayında akla gelebilecek ilk soru Türk yetkililerin olayı araştırmak için konsolosluk binasına girip giremeyeceği durumuydu. 1963 Viyana Sözleşmesi madde 31/2 uyarınca, “kabul eden devlet makamları, konsolosluk şefinin, onun tarafından tayin edilmiş kimsenin veya gönderen devletin diplomatik temsilcilik şefinin izni dışında, konsolosluk binalarının münhasıran konsolosluk işleri için kullanılan kısmına giremezler.” Mevcut uluslararası hukukta konsolosluk binalarının amacına uygun bir şekilde kullanılmaması bu binalara izinsiz giriş için bir gerekçe oluşturmamaktadır. Her ne kadar izinsiz giriş için bir müsaade oluşturmasa da bu hükmü ihlal eden devlet Viyana Sözleşmesi’ne aykırı davranmış olacak ve bu bağlamda sorumluluğu doğacaktır. Türkiye de bu maddeye göre yetkili merciden izin alarak konsolosluk binasına girmiştir. Yani hukuki süreci en başından itibaren örf/adetlere ve sözleşmeye uygun başlatmıştır. Bu şekliyle Türkiye ciddi bir kuralı ihlal eden ülke konumuna düşmemiştir. Böylelikle yetkili makamlar 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun arama ve el koyma maddelerine göre arama yapıp suç şüphesi oluşturacak delilleri muhafaza altına alma imkanı bulmuştur.

İfade etmemiz gereken bir diğer önemli husus ise şudur: Türkiye’deki konsolosluk arazilerinin o ülkelerin arazileri olduğu yönünde ciddi bir yanlış anlaşılma bulunmakta. Ekseriyetle bilinenin aksine konsolosluk arazileri de Türkiye toprağıdır. Konsolosluk binalarında sözleşmeden kaynaklı dokunulmazların bulunması, konsolosluk arazilerinin o ülkeye ait olduğu anlamına gelmez.

TÜRK MAHKEMELERİ YETKİLİ

Konsoloslukta işlenen suç; Türk Ceza Kanunu’nun 81 ve 82/1-a-b maddelerinde düzenlenen “tasarlayarak, canavarca hisle veya eziyet ederek kasten öldürme” suçudur ve Türkiye’de topraklarında işlenmiştir. Türk Ceza Kanunu’nun 8. Maddesi’ne göre “Türkiye’de işlenen suçlar hakkında Türk kanunları uygulanır” bundan dolayı Türkiye Cumhuriyeti topraklarında işlenen suçlarla ilgili yargılama yetkisi -suçlu ve/veya mağdur yabancı olsa dahi Türk mahkemelerine aittir.

Ayrıca 1963 Viyana Konsolosluk Sözleşmesi madde 43/1’e göre, “konsolosluk memurları ve konsolosluk hizmetlileri, resmî görevlerinin yerine getirilmesi sırasında işledikleri fiillerden dolayı kabul eden Devlet’in adlî ve idarî makamlarının yargısına tabi değildirler.” Yani konsolosluk görevlileri resmi görevleri ile ilgili olmayan olaylar bakımından yargı dokunulmazlığından yararlanamazlar ve herhangi bir yabancı gibi yargılanırlar. Dolayısıyla öldürme ve kaçırma fiilleri konsolosluk çalışanlarının görevleri kapsamında değerlendirilemeyeceğinden dokunulmazlık da iddia edilemez.

Yine 1963 Viyana Konsolosluk Sözleşmesi madde 41/1’e göre, “Konsolosluk memurlarının tutuklanmaları veya gözaltına alınmaları, ancak, ağır bir suç halinde ve yetkili adli makamın kararı ile olur.” Olaydaki öldürme ve kaçırma fiilleri ağır suç kapsamında sayılması sebebiyle konsolosluk çalışanları yetkili adli makam kararı ile tutuklanabilir veya gözaltına alınabilirler.

Yeterli hukuki koşullar oluştuğunda ülkemizde kovuşturma aşaması da başlayacaktır ancak buradaki öldürme suçuna karışan kişiler o gün S. Arabistan’dan gelen aynı gün tekrardan giden S.Arabistan vatandaşları olduğu düşünülmekte. Belki S. Arabistan adına çalışan kamu görevlileri ancak konsolosluk çalışanları dahi değil. Tüm bunlarla birlikte bu kişiler şu an Türkiye’den ayrılmış durumda. Türkiye bu kişileri kendi ülkesinde nasıl yargılayacak; bu durumda da devreye Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi (SİDAS) ile SİDAS’a taraf olmayan ve aramızda ikili antlaşma olan devletlerle yapılan suçlu iadesi işlemleri çerçevesinde ikili anlaşma hükümleri devreye girecektir. Eğer şüphelileri veya sanıkları kendi ülkemizde yargılamak istiyorsak Uluslararası Polis Teşkilatı (Interpoll) aracılığıyla kırmızı bülten çıkartıp kişilerin Türkiye’ye iadesi derhal talep edilmelidir. Ancak şüpheli olabilecek tüm kişiler konsolos da dahil olmak üzere S. Arabistan’da olduğu düşünülmektedir ve S. Arabistan ne SİDAS’a ne de suçluların iadesi için yapılan ikili anlaşmalara taraf değildir. Ancak taraf olmaması Türkiye’nin ilgili devletten suçluları isteyemeyeceği anlamına gelmez. Yetkili makamlarımız suçluların iadesini talep ettikten sonra S. Arabistan eğer yargılanması için şüphelileri Türkiye’ye iade etmezse dünya kamuoyunda ciddi şekilde yer bulacak ve yaptırımlara maruz kalabilecektir.

ABD ÖRNEĞİ

Uluslararası hukuka ve ABD hukukuna göre, Kaşıkçı’nın öldürüleceğinden önceden haberdar olduğu kanıtlanamasa bile, Bin Salman, cinayeti gerçekleştiren kişiler üzerinde emir sorumluluğu bulunduğu için suçlu bulunabilir. ABD mahkemeleri 1995 senesinde Dianna Ortiz’in tecavüz ve işkenceye maruz kalmasının ardından, eylemi gerçekleştiren birliklerin komutanı konumundaki Guatemala Savunma Bakanı Hector Gramajo’yu suçlu bulmuştu.

Olay, salt ülkesellik ilkesi bağlamında cinayet suçuna ilaveten tüm dünya devletlerinin dahil olabileceği bir konuma çekilmek istenirse insan hakları hukuku doğrultusunda hareket etmekte de fayda bulunmakta. Böylece varolan Kaşıkçı gündemine ilaveten çeşitli ülkelerden yargılama süreci başlatılarak S. Arabistan tarafı sıkıştırılabilir. İlk olarak S. Arabistan’ın da taraf olduğu, Birleşmiş Milletler İşkenceyi Önleme Sözleşmesi dikkate alınabilir. Uluslararası hukuk ilkeleri çerçevesinde, sözleşmeye taraf olan her ülke, Uluslararası Adalet Divanı’na başvurarak S. Arabistan’ın Veliaht Prens ve diğer şüphelileri yargılamasını talep edebilir.

Ayrıca Kaşıkçı’nın ailesi ABD’de yürürlükte bulunan “İşkence Mağdurlarını Koruma Yasası” çerçevesinde Bin Selman’a dava açabilir. Bu yasa ABD mahkemelerinde dünyanın her yerinde işkenceye karışmış suçluları yargılama hakkı tanıyor. Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir bu kapsamda yargılanmıştı. Ancak bu kişiler ABD’ye gitmeyerek cezadan da kaçınabiliyor.

Adaletin sağlanması, hukukun üstünlüğüne olan güvenin tesis edilmesi, uluslararası hukuka ve insan haklarına riayet edilmesi açısından Cemal Kaşıkçı vakasının aydınlatılması ve faillerinin cezalandırılması sadece ülkemiz açısından değil tüm dünya kamuoyu açısından önem arz etmektedir. Hukukun öngörüleri ortaya çıkmazsa uluslararası hukukta telafisi zor hasarlar ortaya çıkacaktır.

#Prens Selman
#Suudi Arabistan
5 yıl önce