|

Yaşadıkça yazanlardan okudukça yazanlara: Üsküdar

Hızla değişen kadim şehir Üsküdar’da zamanın kayıt altına alınması gerekiyor. Ötüken Neşriyat’tan çıkan “Üsküdar Kitabı” mevsimler, alimler, afetler, parklar, dükkânlar, hatıralar eşliğinde tam da bunu yapıyor. Sinan Yılmaz’dan altın şehir Üsküdar’a bin yüz sayfalık bir saygı duruşu.

Yeni Şafak
16:09 - 11/05/2017 Perşembe
Güncelleme: 11:07 - 15/05/2017 Pazartesi
Yeni Şafak
Yaşadıkça yazanlardan okudukça yazanlara: Üsküdar
Yaşadıkça yazanlardan okudukça yazanlara: Üsküdar
YAKUP ÖZTÜRK

Yahya Kemal’in, Türk-İstanbul dediği şehrin en kadîm beldelerinden biri Üsküdar. Fethi gören şehir. Fetihten eski şehir. Seferler buradan başladı, Hac yolculuğu buradan. Anadolu’nun ve dahi doğunun, ilmi, irfanı buradan girdi şehre. Elçiler, devlet buradan yürüdü Şam’a, Tahran’a, Hicaz’a. 14. asrın ortalarında Üsküdar, tamamıyla İslam mülkü oldu. Türk mahallesi, ailesi, insanı, Osmanlı sanatı, ilmi buranın medreselerinde, hânelerinde vücut buldu. Asudelik Çamlıca’dan, uhrevilik Karacaahmet’ten. Zaman, moderne döndükçe, coğrafyanın her taşına değen çatırdama geleneğin sularını heba etti. Heba ettikçe, roman Araba Sevdası’nı, yalılar alafrangayı, ilim mühendishaneyi kurdu. Boğaziçi’nden yamaçlara vuran rüzgâr, Doğancılar yokuşuna girmeden Aziz Mahmud Hüdayi Külliyesi’nden geçerdi. Bugün, o küçük tepe sıra sıra betonların ardında. Üsküdar, İstanbul’un kaderini yaşadı. Türk şehrinin meydanı yok, camileri tabelalar arasında. Çeşmeler kuruyalı asır var. Üsküdar’ın Marmaraysız, Ümraniye’den Sultanbeyli’ne kırlarla dolu olduğu vakitlerde, bu şehri doğumu Üsküdar, vefatı Üsküdar olan kalemler anlattı. Çarşı içinde küçük dükkânlar, attarlar, ilacı eliyle yoğuran eczacılar, bahçe içinde, avluda kadınlar birbiri ardına sır oldu. İstanbul’un en çok yatırım çeken, en fazla değer kazanan bir ilçesi bugün Üsküdar artık. Şehir değil, ilçe.

AZİMLİ BİR ÇALIŞMA

Bu hayat, bu zaman, yaşadığını yazanların bıraktığı kitaplarla yâd ediliyor artık. Ahmed Yüksel Özemre’nin her bir kitabı, sadece Üsküdar’ın bir hikâyesini sunmaz bize. Selçuklu’dan bu yana Türklerin şehir ve hayat anlayışının bir küçük enmuzeci olarak hissedilen bir tarih anlatır bu kitaplar. Asırlarca gelen, giden, misafir edilen yabancının nazarları dahi Üsküdarsız olmamıştır. Seyahatnameler, hatıralar, fotoğraf ve resimler Üsküdar’ı göğe en yakın topraklarından sahile doğru anlatır, konuşur, çizer, yansıtır. Bu büyük mirasın ardında, o gün hangi hassasiyetle kâğıda eğildi iseler, bugün de belki bir vefa borcu, belki bizi var eden değerlerin yitip gitmesine karşı bir reddiye olsun diye şehirler genç ve taze kalemlerde yeniden karşımıza geliyor. Sermet Muhtar Alus’u, Tanpınar’ı, Salah Birsel’i, Samiha Ayverdi’yi, bugün Beşir Ayvazoğlu’nu, Selim İleri’yi ve dahi nicelerini okuyarak edebiyatın esrarlı havasını şehirle bir kılmanın keyfini yaşıyoruz. Sadece edebiyat değil, insana dair bir irade taşıyan münevverândan kim varsa, Hüsrev Hatemi, Haluk Dursun, Uğur Derman gibi ehl-i ilim ve irfan bizi hatıranın diriliği ile sarıp sarmalıyor.

Şehirlerin kentleştiği zamanlardan bu yana, şehre dair yazılanlar, yaşadıkça yazılan metinlerden bizi mahrum etti. Zira, Üsküdar’ın Beşiktaş’tan, Sarıyer’in Fatih’ten bir farkı kalmadı. Vapur iskelelere yanaşırken, sahil camilerinden önce büfelerin, tepelere kurulu mezarlıklardan önce gökdelenlerin görüldüğü fabrikasyon ürünlere döndüler. Yaşayıp yazılabilecek tatlar, sular, mekânlar, insanlar, kapı önlerinde çiçekler, sokak satıcıları ve dahi en önemlisi sokak sesleri azaldıkça azaldı. Kalanlar da turizm kurbanı. Turist eğlencesi. Hâl böyle olunca, içerisindeki ızdırabı biraz olsun dindirmek isteyenler, trafiksiz pazar sabahlarını fırsat bilip şehre temas için sabırsızlanıyorlar. Gün öğleye dönmeden, parklara, marketlere, kafelere saldırı başlamadan evlerine dönmeyi arzulayan bir gündüz yarasası gibiler. Evlerine dönüp, İstanbul’un kışlarını anlatan bir kitabı okuyacaklar. Yangınların bu şehri nasıl perişan ettiğinin sızısına dahi muhtaçlar. Karaköy’den Fındıklı’ya doğru, sokak aralarında, balozlarda cereyan eden hikâyelere kulak kabartacaklar. Yaşadıkça değil, okudukça bu şehre dâhil olacaklar.

Üsküdar’ın doğumları, ebeleri evlerden bir bir kesilince, Üsküdar’da, semte adını veren Zeynep Kamil’de doğanlardanım. Henüz, özel hastahanelerin yaygınlaşmadığı zamanlar. Çengelköy’de, Havuzbaşı İlkokulu’nda, Bekarderesi’nde ayva, Kirazlıtepe’de çam kozalakları arasında adımı buldum. Üsküdar’a, bu şehrin sahil köylerine olan titizliğim tabii olarak biçimlendi. Sonradan, maişet kaygısıyla, üniversite okumak arzusuyla gelenlerden değilim ama sonradan gelenlere, tıpkı sonradan İslam’la müşerref olanların dine daha sıkı sarılmaları gibi İstanbul’a sarılanlara, bu şehri taşıyla toprağıyla anlatıp yazanlara gıpta ile baktım. Bu nazarlarıma, saygıyı, imrenmeyi de katarak Sinan Yılmaz’ın Üsküdar Kitabı’nı heyecanla okudum. Bu yazı da Üsküdar Kitabı’nı var eden çalışma azmine bir teşekkür olsun.

Sinan Yılmaz, Samsunlu bir tarih öğretmeni. Marmara Üniversitesi’ndeki eğitimine kadar Samsun’da kalmış. Üsküdar’da yaklaşık 20 yıldır mesleğini icra ediyor. Yani, vehbî değil kesbî Üsküdarlı. Büyük boy, fotoğraf ve resimli, 1110 sayfalık, kütüphanelerimizin sürûru olacak bir Üsküdar kitabı hazırlamış. Bu maddî külfeti ziyade olan kitabı, Ötüken Neşriyat, tıpkı on yıllarca yaptığı yayınlar gibi kültür âlemimize kazandırmış. Böylesine hacimli, uzun emekler sarfedilmesi gereken bir kitabın üç yıl gibi kısa bir zamanda hazırlanmış olması da ayrıca takdiri hak ediyor. Yılmaz, Cumhuriyet sonrası yazılan kitapları kaynak almış. Tarih bilgisine başvurarak bizi, klasik dönemin, Tanzimat’ın kitaplarına da götürebilirdi. Bunu tercih etmemesi bir eksiklik doğrusu. Ancak, Cumhuriyet sonrası yazılan eserlerde titiz davranan âlimlerin yazdıklarını referans alması, bizim bu eksikliğimizi hafifletiyor.

GEÇMİŞ VE BUGÜNÜ ANLATIYOR

Üsküdar Kitabı, pek çok şehir monografisinde olduğu gibi, soğuk Bizans dönemlerine atıf yapan, şehrin tarihini oradan yazmak heveskârı kitaplardan değil. Üsküdar’ı, Aziz Mahmud Hüdayi’den başlayarak anlatması ne demek istediğimize kâfi gelir kanaatındayım. Kitap, kaynakçası bakımından sadece geçmiş hatıraların derlendiği bir çalışma olarak da anlaşılmasın. Sinan Yılmaz, Üsküdar’ı 2017 yılında kaleme aldığının farkında ve şehri geçmiş ve bugün mukayesesini ihmal etmeden anlatıyor. Ne bir gezi kitabı, ne de ansiklopedik malumatın yığdırıldığı bir kitap bu. Üsküdar’ın ilmine, irfanına, sanatına, estetiğine, gündelik hayatına nüfuz edebilmek için azamî gayreti göstermiş. Belki bizi, cezbeden husus, Türk edebiyatını her başlıkta kendisine yol açacak bir imkâna dönüştürmüş olmasından geliyor. Şehir ve edebiyat söz konusu olduğunda artık Sinan Yılmaz’ın bu değerli çalışması da masamızın bir ucunda olmalı.

Bahar kendisini alabildiğine hissettiriyor. Hem romantiği olduğumuz kısa ömürlü erguvanlar da kıyılarda bir bir açtı. Üsküdar Kitabı, Şemsi Paşa’dan Göksu’ya, Haydarpaşa’dan Ahmediye’ye bizi bu baharda bir seyrana çıkarır belki.

  • • • •
  • Üsküdar Kitabı
  • Sinan Yılmaz
  • Ötüken Neşriyat
  • 2017
  • 1110 sayfa

#üsküdar
7 yıl önce