|

Yaşam mı yapıt mı?

Yaşam ve Yapıt isimli kitapta Tim Parks, 20 farklı romancıya dair denemelerini okura sunuyor. Romancı Parks’ın bu romancıları şahsiyet-hayat-yapıt ekseninden sapmadan değerlendirmeye aldığı denemeleri ilgi çekici olmakla birlikte öğreticidir de. Üstelik 20 farklı denemede sadece 20 kitap değil, belki beş yüz kitaptan faydalanarak değerlendirmelerde bulunuyor.

04:00 - 15/06/2019 Cumartesi
Güncelleme: 12:09 - 14/06/2019 Cuma
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv
ÖMER YALÇINOVA

Yaşam ve Yapıt Tim Parks’ı romanlarından tanıyanlar için ilgi çekici bir içeriğe sahip. Onun yirmi farklı romancıya dair yazdığı denemelerden oluşuyor kitap. Yarı eleştiri yarı değerlendirme yarı tanıtma türünden yazılar bunlar. Tim Parks eleştiri ağırlıklı yazılarında daha derinlikli ve akıcı. Buluşçu yönü öne çıkıyor bu tip denemelerinde. Tanıtım veya kısa değerlendirme diyebileceğimiz yazılarında ise, onun yazara nasıl yaklaşmaya çalıştığını görürüz.

Tim Parks denemelerini yazarken bir akademisyen veya eleştirmen gibi düşünmez, daha doğrusu ele aldığı romancılara bir bilim adamı veya teorisyen gibi yaklaşmaz. Her şeyden önce Tim Parks, iyi bir roman okuyucusudur. Yirmi farklı denemeden söz ediyoruz fakat bu, yirmi farklı roman değerlendirmesi anlamına gelmiyor. Belki beş yüz kitaptan faydalanarak değerlendirmelerde bulunuyor Tim Parks. Dolayısıyla Yaşam ve Yapıt’ta, Tim Parks’ın roman sanatı üzerine bütün birikimiyle karşılaşıyoruz. Buna onun “yaşam”a dair fikirlerini de eklememiz gerekiyor. Hem kendinin hayata dair fikirlerini hem de ele aldığı romancıların hayatlarına dair fikirlerini. Yazıların ortak noktası: Romancıların mutlaka hayatlarına da değinilmesidir. Fakat kesinlikle yapıtlarını es geçmeden… Öyleyse şöyle düşünebiliriz: Tim Parks bu yazılarıyla yirmi farklı yazara, değişik yollar deneyerek yaklaşmaya, onları anlamaya çalışıyor, üstelik onları okuyucularının hayatına davet ediyor.


DICKENS AİLESİNİN BİR ÜYESİ GİBİ

Farklı yollar deneyerek dedik. Şöyle ki: Tim Parks mesela Charles Dickens’a, onun çocuklarıyla ilgili yazılmış bir kitap üzerinden yaklaşmaya çalışır. Zira ona göre “Dickens, okurlarıyla sanki onlar da ailesinin bir parçasıymış gibi konuşur; Dickens’a yönelik tepkimizi anlamak için çocuklarıyla ilgilenme biçimine göz atmak kötü bir fikir olmasa gerek.” Dickens’ın on tane evladı varmış. Hayatının sonlarına doğru bu on çocuğun annesiyle yollarını ayırmaya karar verir Dickens. Üstelik çocukların anneleriyle görüşmesini de istemez. Dickens’ın hayatındaki bu ciddi kırılmanın izlerine, eserlerinde de rastlamak mümkündür. Belki birebir örtüşmeden, çakışmadan söz edilemez. O türlü tespitler akademisyenlerin “biyografik yanılgı” dediği türden yanılgılara yol açabilir. Tim Parks bu türden yanılgılara düşmemek için, olaylardan ziyade duygulara yönelir. Olayların yol açacağı duyguların izleri romanlarda yakalanabilir. Bilindiği üzere, romancı anlattığı her olayı yaşamamıştır. Fakat o olayda etkin olan duyguları hissetmiştir.

ÜÇ AYRI ZİHİN YER ALIYOR

James Joyce’un eserlerini de, yine onun hayatına dair yazılmış bir kitap eşliğinde düşünür Tim Parks. Üstelik faydalandığı biyografiyi yer yer eleştirerek. Zaten Tim Parks’ın eleştirel tonu yüksek dediğimiz denemeleri bu türdendir. Başka ifadeyle ele aldığını romancının kitaplarını, ona dair yazılmış başka bir kitap eşliğinde değerlendirdiği yazıları. Bu şekilde üç zihnin yer aldığını görürüz yazılarda: 1- Ele alınan romancının zihni. 2- Ona dair kitap yazmış kişinin zihni. 3- Tim Parks’ın zihni. Yazılarda bu üç zihnin çarpışmasına tanık oluruz. Heyecan verici, düşüncelerin havada uçuştuğu türden yazılardır bunlar. Çünkü Tim Parks diğer iki zihnin düşüncelerini tartışmaktan da büyük zevk alır. James Joyce’a dair yazısı da böyledir. Mesela Joyce’un “deha” olduğunu belli etmek için taşkınlığa varan hareketlerini anlatırken, Tim Parks’ın dili kendiliğinden ironiye kayar. Oysa Joyce’un “deha”sından kendisi de şüphe etmemektedir. Bu dehanın Joyce’un hayatında ve eserlerinde nelere yol açtığını yakalamaya çalışır Tim Parks. Ulysses ve Finneganın Vahı’ndaki paragrafların tekrar tekrar yazılması, her yazımda biraz daha anlaşılmaz hale getirilmesi, içine her seferinde farklı dilsel bilmecelerin sokulması, Tim Parks’ın yakaladığı izlerden bir tanesidir mesela.

Her yazıyı ayrı ayrı değerlendirmeye yerimiz yok. Diğer türden yazılarına örnek verelim bir de. Tim Parks özellikle Philip Roth’dan sonraki yazılarında biyografi, hatırat, mektup türlerinden yardım almadan doğrudan romancıların eserlerine yönelir. Onların bütün romanlarını da değerlendirmez. Bütün romanları üzerine genel birkaç tespitini belirttikten sonra bir, en fazla iki romanına yoğunlaşır. Tim Parks bu tür yazılarında tam bir dalgıçtır. Ve ciğerleri de gayet güçlüdür. Uzun süre bir romanın içinde durabilir. Oradan okuyucunun işine yarayacak, oldukça farklı ve önemli unsurlar çıkarır. Tabii yine romancının hayatına ve şahsiyetine yaklaşmaya çalışarak… Haruki Murakami bunlardan bir tanesidir. Murakami’nin neden çok okunduğunu sorar Tim Parks. Buna Renksiz Tsukuru Tazaki’nin Hac Yılları romanı üzerinden cevaplar arar. Onun kendine has tarzını anlamaya çalışır.

Tabii Tim Parks henüz hayatta olan, eser vermeye devam eden romancıları değerlendirirken doğrudan eserlerine yönelir. Dostoyevski, Anton Çehov, Thomas Hardy, Samuel Beckett gibi külliyatını tamamlamış romancıları ise, onlara dair yazılmış biyografilerden ve onların hatırat veya mektup türü kitaplarından yola çıkarak düşünür. Yaşamakta olan romancıların ise, daha çok röportajlarından faydalanır. Tabii doğrudan romanlara yöneldiği yazılarda, romanı özetlemek, romana dair tespitte bulunmayı ihmal etmek gibi handikaplar da vardır. Tim Parks’ın yer yer bu tür handikaplarla karşılaştığını da belirtmeliyiz.

#kitap
5 yıl önce