|

Yeni çağın ilk büyük imtihanı

Bu operasyonun ''yolsuzluk'' kisvesi altında yapılmış olması temel özelliğini değiştirmemektedir. İsrail ve ABD, bu ülkedeki yolsuzlukla mücadele edecek sadece dünyada değil kainattaki son devletlerdir. Bu sebeple, operasyon İsrail mührünü taşıyorsa, yolsuzluk soruşturması bizzat yolsuzluğun kendisidir.

İbrahim Sancak
00:00 - 13/02/2014 Perşembe
Güncelleme: 23:11 - 12/02/2014 Çarşamba
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

AK Parti ülkede üst üste üç genel seçim, iki mahalli seçim, iki de referandum kazandı. Başarılarıyla birlikte oyları da sürekli artan bir grafik çizdi. Ülkenin iktisadını sağlam bir zemine oturttu, buradan aldığı güçle silahlı ve silahsız vesayetin hesabını gördü. İki bin onlu yıllara geldiğinde içeride yeterince yerleşmiş, güçlenmiş ve kökleşmiş olarak hariciyeye yöneldi. İçerideki pislikleri temizleyinceye kadar dışarıdaki pisliklerle kavga etmeyen AK Parti, içeriyi güçlendirdikten sonra dışarıya dönük hamleler yapmaya başladı.

Allah''ın takdiri, bu demde Arap dünyası patladı. Kağıttan kaplan gibi Arap diktatörler arka arkaya devrilmeye başladı, Tunus, Mısır, Libya, Yemen… Yapılan seçimlerden Müslümanlar galip çıktı ve iktidara geldi. Ne kadar güzeldi.

Ne var ki fazla sürmedi, devrim dalgası önce Suriye''de hain ve katil Şii sürüleri tarafından durduruldu. Sonra Mısır''da darbe oldu, Tunus da neredeyse Mısır''ın akıbetine uğruyordu. Katar''da ise sessiz darbe yapıldı ve iktidar tekrar ABD, İsrail safına geçti. Sonunda sıra Türkiye''ye geldi, ümmetin karargâhını kuşattılar ve şiddetli dalgalar halinde saldırmaya başladılar.

Ümitleri kırılanlar oldu, cesaretleri tükenenler oldu, imanları sarsılanlar oldu. Neticede ilk dalganın (Arap Baharı''nın) ''fecr-i kazip olduğu anlaşıldı. Müslümanlardan başka herkes buna sevindi, sevinenlerin içinde Müslüman olduklarını söyleyenler de vardı, Şiiler gibi, Fethullahçılar gibi…

MÜSLÜMANLARI ARKADAN VURANLAR

Benzemiyor mu? Önce Bedir''de zafer kazanmıştık yani Türkiye''de, Mısır''da, Tunus''ta, Libya''da zaferler kazanmıştık. Sonra Uhud''da mağlup olduk, yani Suriye''de zaferi hala kazanamadık, Mısır''da askerin darbesine maruz kaldık ve yenildik. Sonra Medine kuşatıldı, yani karargâh kuşatıldı, yani sıra Türkiye''ye geldi. Felaket bir kuşatmaya düştük, kuşatmayı yarmaya çalışırken, (Medine''deki hainler gibi) içimizdeki bazılarının akitlerini yırttığını ve ihanet ettiklerini gördük. Dışarıdan dalga dalga üzerimize gelirken kafirler, içimizdeki hainlerle uğraşmak zorunda kaldık. Ne tevafuktur ki, Medine''de de Yahudiler ihanet etmişti, ümmetin şimdiki karargâhının kuşatmasında da Yahudilerin tetikçileri ihanet etti.

Medine kuşatmasını (Hendek Savaşı''nı) iyi hatırlayın. Arabistan kıtasında o zamana kadar ender görülen büyük bir ordu teşkil edilmişti. Müşrik ordusu komutanları, ordunun büyüklüğüne bakıp kibirleniyorlardı. Şimdiki ABD ve İsrail''in kendi teknolojilerine, ordularına bakıp da kendilerini yeryüzü tanrısı zannettikleri gibi… Müşrik ordusunun büyüklüğüne bakan başkaları da vardı Medine''de, onlar Yahudilerdi. Yahudiler, müşrik ordusunun büyüklüğünü görünce, ihaneti strateji zannettiler. Arkadan vurdular Müslümanları… Ama bilmedikleri bir şey vardı, Allah''ı arkadan vuramazlardı.

Fethullahçılar, ümmetin karargâhının en zor anında, kafirlerle birlikte ''büyük strateji'' geliştirdiler. Kafirlerin güçlü olması, kafalarındaki ihanet mefhumunun tarifini değiştirdi ve adına strateji dediler, aynı İran''ın ve Şiilerin Suriye''deki katliamlarını İsrail karşısı strateji olarak anlatma ahmaklığında olduğu gibi…

Medine kuşatması başladı, bu defa hendekler dışarıdan kazılıyor, içeride ölelim diye. Ve içerideki hainlerde ortaya çıktı, en beklemediğimiz anda en beklemediğimiz ihaneti gördük. Medine direnmeli, Medine ayakta kalmalı. Medine direnebilirse, saflaşacak, berraklaşacak, arınacak. Çünkü hainler ortaya çıktı, Türkiye''de Fethullahçılar, Mısır''da selefiler, Suriye''de Şiiler ila ahir… ''Sabredenlerle sabretmeyenleri ayrıştıracak'' hadiseler yaşanıyor, unutulmamalıdır ki sabredenlere ilahi müjde var.

İktidar ve yolsuzluk

İktidar gibi baş döndürücü bir cazibe merkezini on iki yıldır elinde tutan AK Parti, yolsuzluk gibi virüslere iyi dayandı. Bu kadar uzun süre, bu kadar güçlü şekilde iktidarda kalan bir partinin yolsuzluk virüsüne bu kadar dayanması eşyanın tabiatına aykırıdır. Bir apartman yönetiminde bile, üç kuruşa tamah eden (yolsuzluk yapan) insanların yaşadığı bir ülkede, bu kadar süre ve bu kadar güçlü şekilde iktidarda kalan AK Parti mensuplarının yolsuzluğa bulaşmadığını söylemek tabii ki kabil değil. Yolsuzluğa dayandığından bahsederken, bu virüsle sürekli mücadele edildiğini söylüyoruz, yoksa yolsuzluk yapan insanların olmadığını değil.

Mesele Tayyip Erdoğan''ın yolsuzlukla mücadele edip etmediğidir. Yolsuzlukla mücadele ettiğinden, ona göz yummadığından emin olduğumuz bir liderlik sözkonusuysa, parti ve hükümet bünyesinde yolsuzluk vakalarının yaşanmış olması çok önemli değil. Çünkü iktidar ile yolsuzluk kan kardeşidir, önemli olan iktidarın tepesindeki çelik çekirdeğin buna karşı teyakkuzda olmasıdır. Türkiye''ye ve AK Parti hükümetine karşı milletlerarası operasyonların başladığı dönem, hükümetin, Mısır''da darbeye karşı çıktığı ve Müslümanlara (İhvan''a) yardım ettiği, İsrail''e karşı milletlerarası mücadele başlattığı ve Filistin''e destek olduğu, Suriye''de Şii hainlere karşı muhalefeti tuttuğu, Arakan''dan Somali''ye kadar geniş bir coğrafyada Müslümanlara ve mazlumlara yardım elini uzattığı bir süreçtir.

OPERASYONDA İSRAİL MÜHRÜ

İsrail ve ABD ile iyi ilişkilerinin sürdüğü ilk iktidar yıllarında böyle bir operasyonun yapılmaması, buna mukabil Türkiye''nin bölgede ve dünyada tarihi misyonunu tekrar üstlendiği zamanda bu operasyonun başlaması, hükümetin doğru yolda olduğunu gösterir.

Tarihi misyonuna sahip çıkan Türkiye''ye karşı operasyon yapacak milletlerarası çok sayıda güç merkezi bulunduğu malum. Burada dikkat çekici olan nokta, milletlerarası çetenin içeride tetikçiliğini yapacak bir güç merkezinin kalmamasıdır. Fethullah Gülen cemaati, İsrail ve ABD''nin ülke içindeki ''uyuyan hücresi'' idi ve operasyonun içerideki son güç merkeziydi. Son operasyon, İsrail ve ABD''nin, ''uyuyan hücre''sini uyandırıp deşifre etme pahasına cepheye sürmesini gerektirecek kadar mühimdir. Bu operasyonun ''yolsuzluk'' kisvesi altında yapılmış olması temel özelliğini değiştirmemektedir. İsrail ve ABD, bu ülkedeki yolsuzlukla mücadele edecek sadece dünyada değil kainattaki son devletlerdir. Bu sebeple, operasyon İsrail mührünü taşıyorsa, yolsuzluk soruşturması bizzat yolsuzluğun kendisidir.

10 yıl önce