|

Yeni dünya düzeni için planlar yapmak

Haber Merkezi
04:00 - 2/09/2018 Pazar
Güncelleme: 05:20 - 2/09/2018 Pazar
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Heiko Maas / Almanya Dışişleri Bakanı

Donald Trump’ın farkında olmadan yeni bir Batı düzeninin doğuşunun arkasındaki güç olup olmayacağı yakın bir zamanda Henry Kissinger’a soruldu. Kissinger’ın cevabı şuydu: Bu ironik olur ama imkansız değil. Atlantik genelinde görüşümüzü, Amerikan Başkanı’nın sürekli değişen kaprisleriyle sınırlamak yerine bunun yeni bir şeyin başlangıcı olabileceği fikrini benimsemeliyiz. Atlantik’te neler olduğunu her gün Twitter’dan öğrenemeyiz. Oval Ofis’e dar görüşle bakmak, Amerika’nın Trump’tan çok daha fazlası olduğu gerçeğinden uzaklaştırır. “Kuvvetler ayrılığı”, ABD mahkemeleri ve Kongre neredeyse hergün gösterildiği gibi işler. Amerikalılar, politikayı yeni bir tutkuyla tartışıyor. Bu da 2018’de Amerika’da yaşanıyor.

Atlantik’in siyasi olarak genişlediği gerçeği, kesinlikle yalnızca Donald Trump nedeniyle değil. ABD ve Avrupa, yıllardır birbirinden uzaklaşıyor. İki jenerasyon boyunca ilişkilerimizi şekillendiren değerleri ve çıkarların örtüşmesi azalıyor. Doğu-Batı çatışmasının bağlayıcı gücü tarih. Bu değişimler Trump’ın başkan seçilmesinden önce başladı ve gelecekte Trump’ın başkanlığı boyunca da sürecek. Bu nedenle, bazı heyecanlı trans-Atlantikçiler basit bir şekilde bize bu başkanlıkta yer almamamızı tavsiye ettikleri zaman şüpheci davranıyorum.

İkinci Dünya Savaşı sona erdiğinden beri, ABD ile olan ortaklık, Almanya’ya eşsiz bir barış ve güvenlik safhası kazandırdı. Amerika, arzu ülkesi oldu. Bu durum liseden mezun olarak, cebimde Paul Auster’ın New York Üçlemesi, kulağımda Bruce Springsteen’in müziğiyle New York’tan Los Angeles’a yaptığım seyahatim boyunca benim için de böyle oldu. Ancak geriye bakmak bizi ileriye taşımaz. Ortaklığımızı gözden geçirmek için en uygun zamanlar- geride bırakmak değil, yenilemek ve sürdürmek için.

BİRLEŞİK AVRUPA

Hadi, sorumluluğu ortak olarak paylaştığımızı varsaydığımız dengeli ortaklık fikrini şablon olarak kullanalım. ABD sınırı aştığında, karşı ağırlık oluşturduğumuz bir şablon. Amerika geri adım attığı zaman kendi ağırlığımızı koyabildiğimiz ve yeni bir konuşma başlatabildiğimiz bir şablon.

Eğer buna tek başımıza kalkışırsak, başarısız oluruz. Dış politikamızın en önemli amacı egemen, güçlü bir Avrupa kurmaktır. Sadece Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinin güçlerinin birleşmesiyle ABD ile bir denge kurulabilir. Avrupa Birliği (AB), uluslar arası düzende bir köşe taşı, ona bağlı olan herkes için bir ortak olmalıdır. Bu, AB’nin kaderidir, çünkü DNA’sında uzlaşma ve denge yatmaktadır.

“Birleşik Avrupa” şu anlama gelir: Biz, ulus devletlerin tek başına birleşik bir Avrupa’nın sahip olduğu gücü toplayamadığı noktalarda egemenlikle hareket ederiz. Biz, savunmaya geçmiyor ve dünyanın geri kalanını dışarıda tutmuyoruz. Biz, sadakat istemiyoruz. Avrupa, hukukun üstünlüğüne, zayıflara saygıya, uluslararası işbirliğinin sıfır toplamlı bir oyun olmadığını gösteren tecrübelerimize dayanıyor.

Dengeli ortaklık, biz Avrupalıların sorumluluktan eşit pay alması anlamına geliyor. Trans-Atlantik bağın, güvenlik açısından bizim için daha vazgeçilmez olduğu bir yer yok. Bir NATO ortağı ya da teröre karşı mücadelede ABD’ye ihtiyacımız var. Buradan doğru sonuca varmalıyız. NATO’nun Avrupa kısmını güçlendirmek kendi çıkarımıza olur. Donald Trump her gün yeni yüzde hedefleri koyduğu ya da artık Washington’a aynı ölçüde güvenemeyeceğimiz için değil. Ancak trans-Atlantik diyalektiği şu anlama da geliyor: Eğer daha fazla sorumluluk alacaksak, Amerikalılar ve Avrupalılar birbirlerine güvenmeye gelecekte de devam edebilir.

Alman hükümeti bu yolu izliyor. Savunma harcamalarındaki geri dönüş bir gerçektir. Şimdi önemli olan, Trans-Atlantik güvenliğinin bir parçası ve gelecekte ayrı bir Avrupa projesi olarak Avrupa güvenlik ve savunma birliğinin adım adım inşa edilmesidir. Savunma ve güvenlik harcamalarındaki artış, bu açıdan bir anlam ifade etmektedir.

YALAN HABERLERİ TEŞHİR ETMEK

Bir diğer kritik nokta: Avrupa’nın bağlılığı, diplomasi ve sivil kriz yönetimine dayanan bir gerekçenin parçası olmalıdır. Orta Doğu, Afrika Boynuzu ve Afrika’nın Sahel bölgelerinde, hükümet yapılarının çöküşüyle mücadele etmek için askeri olmayan araçlar da kullanıyoruz. Benim için bunlar, trans-Atlantik işbirliğinin örnekleri ve başka yerlerde başka krizlere ortak bir katılım için birer taslaktır.

Ve ABD’nin çizgiyi aştığı yerde, biz Avrupalılar, ne kadar zor olursa olsun bir karşı ağırlık oluşturmalıyız. Dengenin bir başka konusu da budur.

Olay, bizim sahte haberleri açığa çıkarmamızla başlıyor. Şöyle ki: Avrupa ve ABD’nin cari işlemler dengesi, mal ticareti yapmaktan daha fazlasını içeriyorsa, zararda olan ABD değil Avrupa’dır. Bunun bir nedeni, Apple, Facebook ve Google gibi internet devlerinin Avrupa’daki iştiraklerinin her yıl aktardığı kârlardır. Bu yüzden adil kurallar hakkında konuştuğumuzda, bunun gibi kârların adil vergilendirilmesi hakkında da konuşmamız gerekir.

Sahte haberleri düzeltmek de önemlidir çünkü hızlı bir şekilde yanlış politikalara yol açabilir. Biz, Avrupalılar olarak, İran’la yapılan nükleer anlaşmadan çekilmenin hata olduğunu düşündüğümüzü Amerikalılara açıkça belirttik. Bu süre içinde, ilk ABD yaptırımları tekrar yürürlüğe girdi.

Bu durumda, birlikte çalışmak istediğimizi Washington’a açıkça göstermek, stratejik önem taşımaktadır. Ancak ayrıca: Bizi ve harcamalarımızı aşmanıze izin vermeyeceğiz. Avrupalı şirketleri yasal olarak yaptırımlardan korumak bu yüzden doğruydu. Bu nedenle, ABD’den bağımsız ödeme kanalları, Avrupa Para Fonu ve bağımsız SWIFT (Tüm dünyadaki bankalar arasında elektronik fon transferi standardı sağlayan bir sistem) sistemi kurarak Avrupa’nın özerkliğini güçlendirmemiz şarttır. Şeytan binlerce detayda gizlidir. Ancak İran anlaşmasının sürdüğü her gün, diğer taraftan Ortadoğu’yu tehdit eden, patlama ihtimali olan krizden daha iyidir.

Dengeli ortaklık aynı zamanda, Avrupalılar olarak, ABD’nin çekildiği zaman daha fazla yük altına girmemiz anlamına da geliyor. Bizler, sadece yakında Güvenlik Konseyi’nde olacağımız için değil, Washington’un Birleşmiş Milletler’den (BM) mali ve diğer şartlarda çekilme eğiliminde olmasından endişe ediyoruz. Tabii ki tüm boşlukları dolduramayız. Ancak diğerleriyle birlikte, başarının kaydedilen dolar cinsinden ölçüldüğünü söyleyen düşüncenin en zararlı sonuçlarını yumuşatabiliriz. Bu yüzden Filistinli mültecilerle çalışan yardım kuruluşları için daha fazla fon sağladık ve Arap ülkelerinden destek arayışındayız.

Çok taraflı, bizim gibi kurallara ve adil rekabete bağlı kalmaya kendini adamış ortaklar ağı için çalışıyoruz. Japonya, Kanada ve Güney Kore ile ilk görüşmelerimi gerçekleştirdim; dahası da yolda. Bu ittifak, iyi niyetleri olanlar için katı ve özel bir kulüp değildir. Benim aklımda olan şey, uluslararası işbirliğine ve hukukun üstünlüğüne inanan, çok taraflılığın yararlarına ikna olmuş devletlerin birliğidir. Bu birlik kimseye karşı değil, ancak kendini küresel, çok taraflı bir düzeni destekleyen ve geliştiren bir birlik olarak görmektedir. Kapı, herkesten önce ABD’ye sonuna kadar açık. Amaç, iklim değişikliğinden adil ticarete kadar hiçbirimizin kendi başımıza başa çıkamayacağımız problemlerin birlikte üstesinden gelmek.

Böyle bir ittifakın tüm dünya sorunlarını çözebileceği konusunda bir yanılsamaya düşmedim. Ancak, sadece çok taraflı düzenin yıkılmasından şikayet etmek yeterli değil. Özellikle de şu andaki trans-Atlantik durum nedeniyle bunun için savaşmalıyız.

“LÜTFEN AMERİKA’YI TERK ETMEYİN”

Son bir nokta basittir: Atlantik’in diğer tarafındaki insanlarla yeni bir diyaloga başlamalıyız. Sadece New York, Washington ya da Los Angeles değil, Orta Amerika’da, sahile uzak ve Avrupa’ya daha da uzak olan bölgelerle de bir diyalog kurmalıyız. Ekim ayında başlayarak, “ABD’de Alman Yılı” organizasyonu düzenleyeceğiz. Bu organizasyonu Alman-Amerikan dostluğunu bir nostalji olarak kutlamak için değil, insanlara aynı soruları sormak için harekete geçtiğimizi ve hala yakın olduğumuzu hissettirecek karşılaşmalara imkan sağlamak için düzenliyoruz.

Değişim, yeni bakış açıları kazandırır. Son dönemdeki gezilerimden birinde karşılaştığım bir olayı unutamıyorum. Genç bir ABD askeri, fark edilmediği bir anda kulağıma şunları fısıldadı: “Lütfen, Amerika’yı terk etmeyin.” Amerikalı bir asker, Alman bir politikacıya, Amerika’yı hayal kırıklığına uğratmamalarını rica ediyordu. Bu istekte yer alan ilgi beni derinden etkiledi. Belki de şimdi Amerikalıların Avrupalılara böyle şeyler söyleyeceği fikrine alışmamız gerekiyor.

Her neyse, Henry Kissinger haklı çıksa güzel bir tarihi ironi olurdu; Beyaz Saray’ın tweetleri aslında dengeli bir ortaklığa, egemen bir Avrupa’ya ve çok taraflılık için küresel bir ittifaka yol açarsa. Bunun olması için çok çalışıyoruz.

Bu yazı ilk olarak 22 Ağustos 2018 tarihinde Handelsblatt gazetesinde yayınlanmıştır.

#Türkiye
#Almanya
#Yeni Dünya Düzeni
#ABD
6 yıl önce