|

Zihinsel ve ahlaki açmazlar

Dışsal bir otoritenin müdahalesiyle, biçimlendirmesiyle uzlaşan kültürler/toplumlar, hiçbir şekilde ve hiçbir zaman bağımsız tasavvurlar, yapılar, inşa'lar gerçekleştiremezler.

Yeni Şafak
04:00 - 3/08/2015 Pazartesi
Güncelleme: 23:20 - 2/08/2015 Pazar
Diğer
Atasoy Müftüoğlu - YAZAR


Batı uygarlığının ideolojik yapılarını, değer sistemini, kavram ve kurumlarını taklit ederek bütün bunları kurumsallaştıran, bunlara meşruiyet kazandıran, kamusal alanda geçerlilik kazandıran, bu yapıları, değerleri, kavram ve kurumları sorgulamayı/aşmayı/reddetmeyi düşünmeyen, gündemine almayan bir toplumun/kültürün, Türkiye örneğinde de görülebileceği üzere; söylemsel bağlamda, romantik bir tahayyül halinde İslam medeniyetine vurgu yapması, bu durumu dini ya da politik bir popülizm aracı olarak kullanması anlaşılabilir, gerekçelendirilebilir bir durum değildir. Bu durum biz Müslümanların, zihinsel olduğu kadar, ahlaki açmazlar içerisinde bulunduğumuzu gösterir.


Günümüzde, seküler/liberal toplumların değer yargılarına göre düşünmek, davranmak, seçmek, yazmak bir norm haline gelmiştir. Dini ve kültürel hassasiyetler bile, seküler bir çerçeve içerisinde değerlendirilmekte, dini kültürel hassasiyetlere, tercihlere, tarzlara yönelik saldırılar “ifade özgürlüğü” yaklaşımı içerisinde, müsamaha ile karşılanabilmektedir.


SEKÜLER MUTABAKAT

Bugünün dünyasında, Müslümanlardan kendilerini, İslami normlara göre değil, seküler-liberal normlara göre konumlandırmaları, ifade etmeleri isteniyor. İslami duyarlılıklara saygı duymayan Yahudi-Hıristiyan dünya, Müslümanların Yahudi-Hıristiyan duyarlılıklar doğrultusunda hareket etmelerini isteyebiliyor. Modern-seküler dünyada/hayatta/toplumlarda özellikle İslam'ın tayin edici bir role sahip olmaması gerektiği konusunda seküler bir mutabakat var.


Hangi toplumda olursa olsun, İslam'ın bütüncül yorumunun toplumsal/kamusal/siyasal bağlamda gündeme getirilmesi büyük bir cesaret istiyor. Günümüzde dünyayı/tarihi ve olayları, hakim algılama, yorumlama, düşünme ideolojileri doğrultusunda algılamamak, yorumlamamak ve düşünmemek risk almayı, yalnız kalmayı göze almak anlamına geliyor. İslami hassasiyetlerin toplumsallaşması ya da siyasallaşması endişesi taşıyan seküler çevreler, Türkiyede “beyaz türkler” örneğinde olduğu gibi, pek çok vesile ile, çıkarcı akıldışılıklar, çıkarcı ahlakdışılıklar sergilemek suretiyle, ırkçı/materyalist/şiddet yanlısı/faşist duyarlılık biçimleriyle uzlaşabiliyor.


FOLKLORE DÖNÜŞTÜRÜLEN İSLAM

İslami algının, içeriğin, anlamın, işlevin, ufkun, çerçevenin, yasanın seküler dünya görüşü tarafından tanımlanmasıyla birlikte, İslamın özgün/özgür/asli/bütüncül tanımı ideolojik amaçlar doğrultusunda, ideolojik fanatizmler doğrultusunda ısrarla, sitematik bir biçimde çarptırılıyor, çarptırılabiliyor. Seküler-liberal ifade özgürlüğü, İslam ve Müslümanlar söz konusu olduğunda tarafsız değil. İslami kesimler, seküler/liberal saldırılara uğradıklarında, bu saldırılara İslami anlamda yanıt veremiyor, liberal-seküler değerlere yaslanarak yanıt vermeye çalışıyor. Seküler-liberal ahlaki görüş her tür ahlaksızlığın, kendisini kamusal alanda temsilini savunurken, İslami tercih ve temsiller karşısında her tür faşizme/militarizme başvurulabileceğine inanıyor. Sözünü ettiğimiz faşizmler/militarizmler sebebiyle İslam, Mısır örneğinde de yaşandığı üzere, kamusal alanla ilgilenmeyen, kamusal siyasetle ilgilenmeyen özelleştirilmiş bir folklore dönüştürülüyor.


İslam dünyası toplumlarında, İslami düşünce hayatı, dini ve akademik hayat, sanat ve edebiyat hayatı, derin entelektüel sorgulamalar yapabilecek bir vizyona/niteliğe/bağımlığa sahip olmadığı için, sekülerliğin nasıl-hangi yollarla ve niçin dokunulmaz kılındığını, İslam'ın ise, nasıl niçin herkes tarafından küstah bir kibirle dokunulabilir, aşağılanabilir hale getirildiğini konuşmaya cesaret edemiyor. Bu durum, Müslümanlar açısından vahamet arzeden bir durumdur. Müslümanların emperyal dayatmalara maruz kalarak, bu dayatmalarla uzlaşarak düşünmeye, eylemde bulunmaya çalışmaları hangi gerekçeyle olursa olsun, ortada çok ciddi bir niteliksizlik sorunu olduğuna işaret eder. Hangi anlamda, hangi bağlamda ve hangi gerekçeyle olursa olsun, dışsal bir otoritenin/iktidarın müdahalesine maruz kalmak, bir tür paryalığın tezahürüdür.


VAROLUŞU ANLAMLI KILMAK

Dışsal bir otoritenin müdahalesiyle, biçimlendirmesiyle uzlaşan kültürler/toplumlar, hiçbir şekilde ve hiçbir zaman bağımsız tasavvurlar, yapılar, inşa'lar gerçekleştiremezler. Dışsal bir otoritenin, modern/seküler iktidar aygıtlarının sistematik dayatmaları söz konusu olduğunda, düşünsel-kültürel-siyasal anlamda bir diyalog ve alışveriş mümkün olamaz. Dışsal bir otorite/irade/iktidar tarafından tanımlananların, konumlandırılanların, sınırlandırılanların, belirleniyor olanların kendilerine özgü anlamlı bir varoluşları, anlamlı bir hayatları olamaz.


İslami düşünce hayatının, kültür hayatının, büyük sayıların, kalabalıkların, kitlelerin farkında olmadıkları derin/yapısal sorunlar etrafında kafa yormaları, düşünce adamlarının, eylem adamlarının, kolektif bir bilincin, projenin, çabanın sorumlu bir parçası olmaları gerekir.






#Batı uygarlığı
#seküler/liberal toplumlar
#faşizmler/militarizmler
9 yıl önce