|

Başka bir şiir mümkün

Daha çok şiir kitaplarıyla tanıdığımız Ali Emre, şiir üzerine poetik ve eleştirel yazılarından oluşan ilk düzyazı kitabını okurun beğenisine sundu. Şiirin Saçağı Altında adını taşıyan eserde şiir üzerine ciddi ve cesur eleştiriler yapan Emre, başka bir şiirin ve edebiyat eleştirisinin mümkün olabileceğini söylüyor.

ENES AYGÜN
00:00 - 24/06/2014 Salı
Güncelleme: 21:28 - 23/06/2014 Pazartesi
Yeni Şafak
Başka bir şiir mümkün
Başka bir şiir mümkün

''Şiirin Saçağı Altında'', poetik ve eleştirel yazılarınızı topladığınız ilk kitabınız. Kitap iki bölümden oluşuyor: ''Şairler Loncasında'' ve ''Halkın Minderinde''. Bu ayrımı nasıl anlamalıyız?

Bu kitap, şimdiye kadar çeşitli dergilerde şiir üzerine yazdığım yazıların bir bölümünü içeriyor. Hiç yayımlanmamış yazılar da var kitapta. Bazen kadim bazen güncel bir sorun olarak şiirin saçağı altında biriken, yer tutan mevzuların bir bölümüne belli dikkatler, yorumlar ve öneriler eşliğinde yönelen yazılar bunlar. Kişi merkezli olanları varsa da tematik metinler ağırlıkta daha çok. Kitabın ''Şairler Loncasında'' başlıklı ilk bölümünde görece daha ciddi, kuramsal, ağırbaşlı yazılar çoğunlukta. ''Halkın Minderinde'' başlıklı ikinci bölümde ise daha kısa, daha güncel ve daha rahat okunabilecek yazılar öne çıkıyor.

YANLIŞ RÜYALAR GÖRMEK
''Şiir ve Yusuf''un Üç Gömleği'' başlıklı yazınız, şiirin imkânlarını ve sınırlarını soruşturuyor. Şiire sınır çizilebilir mi?

Bunu benim söylemem ne kadar doğru bilmiyorum ama sözünü ettiğiniz yazı, kitabın omurgasını oluşturan metinlerden biri. Hem söz konusu kıssa ile yaygın ve yanlış görüşlerle, yaklaşımlarla ilgili tashihler içeriyor hem de Yusuf peygamber kıssasından hareketle şiire, şairin tutumuna ve söz alışına dair tespitlere yer veriyor. Bir Müslüman açısından, şiirin imkânlarına ve sınırlarına dair bir sorgulama, eleştirel ve ilkesel bir bakış da içeriyor elbette. ''Sahte kanlı gömlek'', ''arkadan yırtılan gömlek'' ve ''Yusuf kokulu gömlek'' metaforlarıyla işaret edilen bu üç durum; bence şiirimizdeki üç zorlu akabe, üç önemli yokuş, üç yırtıktır aynı zamanda. Bunları, şiiri daha genelde edebiyatı, sanatı boğan, güdükleştiren vurgular olarak değil bu tür çabalara bir mihver, bir anlam alanı sunan, bir kimlik ve istikamet belirleyen çıkarımlar olarak görmek lazım. Bu alanda hiçbir ölçü ve aidiyet hissetmemek; her şeyden önce, şairin elini zayıflatmakta ve onu konjonktürün, kara siyasa ve kirli piyasanın figüranı konumuna indirgemekte. Aynı zamanda şiirimizin sürekli yanlış rüyalar görmesine ve yanlış tabirlerle oyalanmasına yol açmaktadır. Şiirin bu gömleklerle, duraklarla, yokuşlarla sınavında bize burun kıvıranlara da söyleyebileceklerimiz sınırlı elbet. Tenimiz ortaya açılıp yakasız gömlek biçildiğinde, dünyaya kimsenin kazık çakamayacağını görmüş, bilmiş, anlamış olacağız sonuçta hepimiz.

YENİ BİR DİL
Dünyada olup bitenlerin, yaşanan zulüm ve acıların şiirimizde yeteri kadar yankı bulmadığını söylüyorsunuz. Şiir ve hayat arasında nasıl bir bağ öngörüyorsunuz?

Şairi hayattan, diğer insanlardan büsbütün ayrı görmek, onun yapıp ettiklerini tamamen farklı bir dünyaya hasretmek doğru bir yaklaşım değil. Şiir yazmak da sonuçta insani bir etkinlik; bazen çok değerli ve etkileyici olsa da bir insan eylemi nihayet. Ben, şiirin sadece bireysel terennümlerle yetinmesini doğru bulmuyorum. Başka bir deyişle, şairin sürekli üç maymunu oynaması, şiire de okuyucuya da haksızlık. Edebiyatın ve dolayısıyla şiirin de özsuyu; iç dünyamızın ve kişiliğimizin de üzerinde iyi kötü kök saldığı ve gıdasını alıp beslendiği gürbüz insan ağacının toprağındadır. Şiirin de bu eksende sürekli güncellenen bir fıkhı, yeryüzünü ve insanlığı kuşatan bir ilmihali olmalı. Gerektiğinde bilinçli bir yöneliş ve adil bir şahitlik bağlamında söz alabilmeli. Şaşkınlığı, sinikliği, ölgünlüğü, kirli vadilerde dolaşmayı, kendiliğindenciliği aşabilmeli. Toplumsal ve siyasi olandan, insanlığı derinden etkileyen gelişmelerden, gündelik yaşamın bir parçası hâline gelen acılardan kendini uzak tutmak, sakındırmak için zorlanmamalı. Asmaların, tasmaların ve yosmaların koynundan çıkmasına izin verilmeli. Yeni bir dil, biçim ve duyarlılık alanı yaratma çabaları da boşlanmadan kurulmalı elbette sözünü ettiğimiz bu bağlar.

90''lı yıllarda şiirde poetik arayışlar hızlandı ve çeşitlendi. Kendi şiirinizi hangi poetik arayışlara yakın buluyorsunuz?

Son yirmi yılda, şiir yazmanın yanı sıra birçok şairin bir çizgi ya da anlayış yaratma, isimler yahut etiketler etrafında kavramsal bir manyetik alan oluşturarak var olma eğilimi dikkat çekiyor. Kitaptaki kimi yazılarda tartıştığım bu yönelişi devir de körüklüyor. Çünkü şairin kendi adını ve şiirini bir kavramla birlikte sunması, kavramın çağrıştırdığı her bağlamda şairin adını da yanında çağırıyor. Şairin kişisel görünme arzusu, farklı olana duyulan toplumsal ilgi, bir adım öne çıkarak kendisine alan açma çabası, kitabını basacak yayınevi bile bulamama durumuna karşın imajın gücüyle de olsa bir şans elde edebilmek gibi saikler de var bu tutumda.

Manifestolar dönemi kapanmış gibi görünse de onlarca söylem ve iddia var artık şiir alanında. Benim yazmaya çalıştığım şiir ise; kara bir lirizme ve içli, duygulu bir sese ve aynı zamanda siyasi, toplumsal, güncel, eleştirel damarlarda devinen epik bir karaktere sahip. Yer yer çoksesliliğin imkânlarını da denemek istiyor. Kimliği, tarafı, duyargaları yönünden de ''yaşayan sünnet'' gibi bir doğallık ve bilinç evreninde yeşeriyor. Bunu okuyucunun, eleştirmenlerin değerlendirmesi gerekiyor elbette.

Kitabın künyesi:

Şiirin Saçağı Altında

Ali Emre

İz Yayınları

2014

270 sayfa

10 yıl önce